Mustafa Tiğrek yazdı:

16 yaşındaki bir kız çocuğu…

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
16 yaşındaki bir kız çocuğu…
Abone ol

Haber daha önce gözüme ilişmişti: 16 yaşındaki bir kız çocuğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konvoyu geçtiği sırada küfrettiği iddiasıyla bir Cumhurbaşkanlığı korumasının talimatıyla gözaltına alınmış.

Haber güncellenince yeniden dikkatimi çekti.

“Cumhurbaşkanına hakaret' iddiasıyla gözaltına alınan ve dava açılan 16 yaşındaki çocuk, her hafta karakola gidip imza veriyor. Müvekkilinin staj yaptığını belirten çocuğun avukatı, adli kontrolün kaldırılmasını talep etti ancak mahkeme talebi reddetti.”

***

16 yaşındaki bir kız çocuğu nasıl bir küfür etti acaba? Eril bir küfür mü, anneden veya anneanneden duyduğu bir beddua mı? Bilemiyoruz. Mırıldanarak mı, yüksek sesle mi… El kol hareketleriyle destekleyerek mi küfretti? Onu da bilemiyoruz. Haberlerde bu detaylar yok.

Ama belli ki küfretmiş. Yoksa niye gözaltına alınasın ki?

Yaşıtları kafelerde, parklarda buluşup gülüşürken, o her hafta karakola gidip imza veriyor. Hem de 12 Mayıstan bu yana. Ne olur ne olmaz… ortadan kaybolursa, fark edilsin, tedbir alınsın diyedir herhalde.

Zaten yurt dışı yasağı da varmış. Gerçi pasaportu var mı yok mu bilmiyorum ama uçağa binip yurt dışına da kaçamaz.

E, ama… O da Cumhurbaşkanına küfretmeseydi.

***

RTÜK Başkanı İlhan Yerlikaya (2015-2019), bazı televizyon kanallarında yayınlanan dizi ve programlarda argo, küfür ve uygunsuz sözlerin "bip"lenmesine ilişkin, "Programlarla ilgili gerekli müeyyideleri uygulayacağız. Gerekirse programın yayından kaldırılması cezası vereceğiz çünkü bu, masum olmaktan çıktı." demişti.

“Böyle bir rezalet olur mu. Hem orada küfrettireceksiniz, dudak hareketlerinden o küfrün ne olduğu anlaşılıyor zaten.” diye gerekçesini açıklamıştı.

16 yaşında kız çocuğu; mırıldanmışsa bile küfrettiği, dudak hareketlerinden anlaşılmıştır. Oradan yakalanmıştır.

İstanbul'da 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü'ne (2021) katılan çok sayıda kadın, "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla evlerinden gözaltına alınmıştı.

Tutanaklarda kadınların ağzında maske olması sebebiyle slogan atanların tespit edilemediği, tespit edilenlerin ritme göre zıplayanlar olduğu belirtilmişti.

Yani ağzında maske olsa bile veya bir eliyle ağzını maskeleyip, diğer elini küfre göre savurmuşsa… Oradan da yakalanmış olabilir.

***

“Ben cumhurbaşkanına küfrettim ama bizim cumhurbaşkanına değil, Patagonya Cumhurbaşkanına…” gibi savunması da işe yaramaz. Zira böyle savunmaları ne hakimlerimiz ne savcılarımız ne de kolluk güçlerimiz yutar…

Zira bilirler ki Patangonya, Şili ve Arjantin arasında bölünmüş, bağımsız olmayan bir bölgedir. Yani hakaret edilebilecek bir cumhurbaşkanları yoktur.

***

Burada biz büyüklerin de biraz kabahati var. Biz şanslı bir kuşaktık. Bizi uyaran, bize yol gösteren büyüklerimiz vardı. 23 Nisan 1968’de Akşam gazetesindeki yazısında Çetin Altan:

“Eğlenin yavrularım, eğlenin, gülün, oynayın, koşun, bağırın, egemen bir ülkede özgür ve mutlusunuz. Savcılar, polisler, zindancılar, jandarmalar ‘Egemen ve özgür değiliz’ demeye çok kızarlar. Hele küçücük boyunuz, daracık göğsünüz, sıska vücudunuz ve yırtık pantolonunuzla araba vapuru iskelelerinde otomobil camı silerken, gözünüz arabanın içindeki temiz giyimli, şık ayakkabılı, taranmış saçlı çocuklara kayarsa, içinizi çekmeyin.”diyordu.

Biz, önceki kuşakların bizlere tavsiyelerini güncelleyip, sonraki kuşaklara aktaramadık… “Önünüzden konvoy geçerse korkup tepki göstermeyin.” diyemedik.

İç çekişin ne anlama geldiğini de açıklıyordu Çetin Altan: “Bir iç çekiş sosyalistlik, iki iç çekiş komünistlik, üç iç çekiş anarşistlik, dört iç çekiş ihtilal, özgürlüğe ve egemenliğe karşı çıkmak, Rus casusu olmak, Pekin’e satılmaktır.” diyordu.

Sosyalistlik, komünistlik, anarşistlik, ihtilal… gibi şimdiki kuşaklara fazla anlam ifade etmeyen kavramları; “Cumhurbaşkanına hakaret”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama”, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek”, “darbe”… gibi kavramlarla güncelleyip yeni kuşaklara iletebilmeliydik.

***

16 yaşındaki kız çocuğu, ifadesinde “Daha önce yaşadığım travma nedeniyle gösterdiğim tepki yanlış anlaşıldı ve küfretmedim. Sadece korkup tepki verdim.” diyor. Bak gördün mü? Travman bir iken şimdi iki oldu.

“Hızla geçen aracın arkasından konvoy gelince ve orada bulunan bir yetkili müdahale edince konvoyun Cumhurbaşkanı konvoyu olduğunu anladım.”

Artık hızla bir araç geçtiğinde “Arkasından Cumhurbaşkanı konvoyu gelir mi?” diye yeni bir travman var.

***

16 yaşındaki kız çocuğu: “Ben lise öğrencisiyim ve şimdiye kadar bir suça karışmadım.” diyor. Çok naif. Burada kabahat biraz da kendisinde. Biraz Nazım Hikmet okumuş olsaydı, böyle bir ifade kullanmazdı.

Nazım Hikmet; şiirleri Erdoğan tarafından da meydanlarda, mitinglerde coşkuyla okunan bir şairimizdir. Yani günümüz gençleri en azından, Erdoğan’ın okuduğu şiirler nedeniyle haberdardır.

“Hoş geldin bebek

yaşama sırası sende

senin yolunu gözlüyor kuşpalazı boğmaca kara çiçek sıtma

             ince hastalık yürek enfarktı kanser filan

işsizlik açlık filan

tiren kazası otobüs kazası uçak kazası iş kazası yer depremi sel baskını

             kuraklık falan

karasevda ayyaşlık filan

polis copu hapisane kapısı falan

senin yolunu gözlüyor atom bombası falan

(...) ”

Yani bir olaya, bir suca şimdiye kadar karışmadıysan… Sıran ancak gelmiştir. Şimdiye kadar karışmadığın suç, senin yolunu gözlüyordur zaten.

Mesela Dilruba Kayserilioğlu’nun sırası 33 yaşında gelmiş. Seninki 16 yaşında.

***

Narin;

Artık onun yolunu gözleyen yürek enfaktı kanser filan yok... İşsizlik, açlık, tiren kazası, uçak kazası, iş kazası, yer depremi, sel baskını, kuraklık, kara sevda, ayyaşlık filan yok.

Narin’in yolunu gözleyen polis copu, hapishane kapısı falan yok…

Cumhurbaşkanına küfretti diye 16 yaşında her hafta karakolda imza vermeye gitmek yok.

Bir sokak röportajında halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağıladığı için 33 yaşında tutuklanmak yok.

Artık onun yolunu bekleyen bir şey yok.

8 yıla sığışan ömrüyle, yaşama sırasını savdı.

Ardında kocaman bir tebessüm bırakarak…


Yorum Yazın