Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Ahmet Şık, Genel Kurul’da devam eden bütçe görüşmeleri sırasında Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, “Ne yazık ki yaşanan her şeyin bu delirtici sessizlikle, suskunlukla bağı var. Hak sahibi olduğumuzu savunmaktan, hakkımıza sahip çıkmaktan ve bunda inat etmekten başka çaremiz de yok. Çünkü biz, hepimiz korkularımızdan daha büyük ve kalabalığız” ifadelerini kullandı.
Muhalif- Ankara
TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesi için yapılan görüşmeler devam ettiği sırada bir basın toplantısı düzenledi.
Şık, Genel Kurul’da devam eden bütçe görüşmelerinden, “Bugün, son 20 yıldır ülkeye egemen olanların kurdukları suç düzeninin devamlılığı ve hesap sorulamazlığını sağlayan bakanlıkların bütçesi görüşülüyor” sözleriyle bahsetti.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kölelik sisteminin koşullarını sağlamaktan sorumlu olduğunu kaydeden Şık, İçişleri Bakanlığı’nın ise sömürü düzeninin sorunsuz biçimde sürdürülebilir kılmanın önüne çıkan engelleri aşmak için var olduğunu dile getirdi.
‘BUGÜN, SUÇ DÜZENİNİN DEVAMLILIĞI VE HESAP SORULAMAZLIĞINI SAĞLAYAN BAKANLIKLARIN BÜTÇESİ GÖRÜŞÜLÜYOR’
Ahmet Şık’ın konuşması şöyle:
“Bugün Meclis Genel Kurulu’nda çok önemli iki bakanlığın, Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile İçişleri Bakanlıklarının bütçe görüşmeleri yapılacak. Bu iki güzide bakanlık Adalet Bakanlığı’yla birlikte diğerlerinden daha önemli, çünkü Saray Rejimi’nin sürdürülebilir kılınmasını sağlayan en önemli organlar. Yurttaşları sermayeye köle, iktidarlarına kul yapma kararlılığındaki Saray Rejimi’nin en kısa özeti şu: Saraydaki şahıs ve şürekâsı ülkeyi istediği gibi yönetsin, bir avuç patrona, zengine tüm kaynaklar peşkeş çekilerek memlekette her türlü yağma ve talan gerçekleşsin, her türlü hukuksuzluk yapılsın ama hesap sorulamasın, çatlak sesler ezanla duyulmaz kılınsın, suçların üzeri bayrakla örtülsün, yoksulların payına daha da yoksulluk ve işsizlik düşsün, tüm bunlara itiraz eden hesap sormaya kalkanlar da ‘terörist, vatan haini, darbeci, casus’ yaftalarıyla zindanlara atılsın. İşte bugün, son 20 yıldır ülkeye egemen olanların kurdukları suç düzeninin devamlılığı ve hesap sorulamazlığını sağlayan bakanlıkların bütçesi görüşülüyor.
‘ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI’NIN İŞİ, KÖLELİK SİSTEMİNİN KOŞULLARINI SAĞLAMAK’
Verileri tartışmalı saray istatistik kurumu TÜİK’e göre, Türkiye nüfusunun kayıtlı çalışan sayısı yaklaşık 32 milyon, kayıtlı işsiz sayısı da 11 milyon. Çalışanların ezici çoğunluğunun maaşları ise asgari ücret ile asgari ücretin 2 katı kadarına kadar ulaşan oranlarda değişiyor. Ücretli kesimin yarıdan fazlasının maksimum 40 bin lira maaş aldığı ülkede, 2024 yılı için açlık sınırının 21 bin lira, yoksulluk sınırının da 72 bin liranın üzerinde olduğunu anımsatalım. Yani memleketin çalışma düzeni sermaye ve yönetici sınıfındaki azınlık ile iş birlikçilerine üçer beşer maaşlar, örtülü ödenekler, milyonlarca, milyarca dolarlık cukkalarla zenginlik ve neşe; geniş yığınlara ‘fıtrat, ezan, dua, bayrak’ yalanlarıyla süslü yoksulluk ve mutsuzluk. İşte Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın işi, bu kölelik sisteminin koşullarını sağlamak.
‘ÇOCUK İŞÇİ ORDUSUNU KAMU POLİTİKALARI ARACILIĞIYLA BÜYÜTÜP ÇOCUK İŞÇİLİĞİNİ YASAL HALE GETİRDİLER’
Savaşta değiliz, ama ülkenin dört bir tarafından çocuk ölümü haberleri eksik olmuyor. Nazım Hikmet ‘Ölüme dair’ şiirinde, ‘Ölümün âdil olması için, hayatın âdil olması lâzım’ der. Ama ailelerinin sınıfsal pozisyonunu paylaşan bu çocuklar pozisyonun işaret ettiği şekilde de ölüyorlar. Adil olmayan hayatları, adil olmayan ölümlerle son buluyor. Hepsinin ölümleri, neden ve nasıl öldükleri, nasıl yaşadıkları ve nasıl bu cehennemden kurtulacakları ortak bir kural gibi. Borçlandırarak istikrar yalanına bağımlı hale getirdikleri milyonları, sadakaya çevirdikleri sosyal yardımlarla ellerinde tutmaya çalışan iktidar, çocukların payına da aynısını düşürüyor. Diyanet, MEB, tarikatlar, Çalışma Bakanlığı el ele vermiş, çocukların hayatının her alanına kapitalizmin ve gericiliğin şiddetini el ele işliyorlar. Krizi fırsata çevirmede oldukça maharetli olan iktidar, her geçen büyüyen yoksulluğu sermayeye ucuz işgücü fırsatına çevirmekte gecikmedi. Çocuk işçi ordusunu kamu politikaları aracılığıyla büyütüp çocuk işçiliğini yasal hale getirdiler. Çocukları da sermayeye köle haline getiren MESEM projesiyle 1,5 milyondan fazla çocuk bugün okullarda olması gerekirken sanayide ucuz işgücü olarak sömürü çarkının içine hapsedilmiş durumda. Sömürü darken abartı değil, çünkü iş yerlerinin büyüklüğüne göre öğrencilere ödenen maaşlar aylık 3, 4 ve 10 bin lira. Peki bu parayı kim ödüyor? Hayır, patronların cebinden çıkmıyor. Çocukların sigorta primleriyle birlikte maaşları, İşsizlik Sigortası Fonundan karşılanıyor. Yani çocuk işçilerin maaşı, yetişkin işçilerin maaşlarından kesilen primlerle ödeniyor. Ucuz emek rezervini çocuk işçilerle takviye eden MESEM mekanizmasıyla çocuklar, okul günü ders saatinde olmaları gerekirken çalıştırıldıkları fabrikalarda, inşaatlarda, şantiyelerde ölüyorlar. Yaşam hakkı hiçe sayılırken, ölüm çığlık çığlığa bağırıyor her yerden.
‘AKP’NİN İKTİDARA GELDİĞİ 2002’DEN BERİ EN AZ 907 ÇOCUK İŞ CİNAYETLERİNDE HAYATINI KAYBETTİ’
En küçükleri 14 en büyükleri 17 yaşında olan Arda Tonbul, Murat Can Eryılmaz, Erol Can Yavuz, Alperen Kocayavuz, Eren Dağ, Ulaş Dumlu, Alperen Enes Ural, Zekai Dikici ve Ömer Çakar farklı şehirlerde, kimisi iş makinesine sıkışarak, kimisi yüksekten düşerek ya da elektrik akımına kapılarak öldürülen çocukların isimleri. Hepsinin katili, bu çürümüş sistem ve ait olduğu ideolojik pozisyonun en nadide örneklerini göstermeyi başaran iktidardan başkası değil. Sermayenin ve iktidarın egemenliği iş yaşamında sömürüyle, okulda eğitim sistemiyle, evde baskıyla, sosyal alanda eşitsizlikle tekrar tekrar üretiyor kendini. Hepimiz bu yeniden üretimin arkasında can veren çocukların ortaklaşmış ölümlerine tanık oluyoruz. Arkasında en çıplak haliyle yoksulluk gerçeğine yaslanan çocuk emeğinin sömürüsü, güvencesiz ve ağır koşullarda çalışan çocukların iş cinayetlerinde can vermelerine neden oluyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi raporlarına göre AKP’nin iktidara geldiği 2002’den beri en az 907 çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
‘BİZ, HEPİMİZ KORKULARIMIZDAN DAHA BÜYÜK VE KALABALIĞIZ’
Eşitlik, özgürlük, adalet ve barışa düşman olanların tehdit ve hakaretlerinin daha çok duyuluyor olmasının nedeni güçlü olduklarından değil, dostlarımızın sessizliğinden. Ağız birliği edip susarak kendi haysiyetinin üzerinde tepinen kalabalıklar bilmeli ki hiç kimse için yaşadığından başka bir gelecek yok. Hak sahibi olduğumuzu savunmaktan, hakkımıza sahip çıkmaktan ve bunda inat etmekten başka çaremiz de yok. Çünkü biz, hepimiz korkularımızdan daha büyük ve kalabalığız. Hangi anlayışta olursa olsun zalime, despota itiraz etmek, her türlü adaletsizliğe karşı çıkmak mümkün. Bunun için kibrin esir almadığı bir gurura, lidere değil halka ve haklı olana sadakate, menfaatine ezdirilmeyen bir haysiyete ve sadece insan olmakla ilgili vicdana sahip olmak yeterli. Herkse vicdanı ve dürüstlüğü, adaletli ve hakkaniyetli olduğu kadar ömür diliyorum.”
Yorum Yazın