17 Eylül 1933 tarihinde Albert Einstein, Türkiye Cumhuriyeti’ne bir mektup yazdı. Mektup Yahudi bilim insanları için Almanya’nın güvenli olmadığını belirtiyor ve Türkiye'de çalışmaları için izin verilmesini talep ediyordu. Atatürk bu bilim insanlarına kucak açmış, o insanlar da Modern Türkiye’nin gelişiminde büyük rol oynamışlardı.
Muhalif Özel - Oğuz Büber
1933 senesinde Almanya’da Yahudi nefreti git gide artıyordu. Aynı dönemde tarihin en büyük faşist liderlerinden biri, belki de en büyüğü Adolf Hitler Cumhuriyet Şansölyesi olarak atanmıştı. Nazilerin Yahudi avına başlamalarıyla beraber de Yahudiler ülkeden kaçacak yollar arıyorlardı.
O yıllarda Yahudi-Türk bir diş hekimi Sami M. Günzberg, Paris Yahudi Popülasyonunu Koruma Birliği (OSE) Ulusal Konferansı'na katılmıştı. Konferansın onur konuğu Albert Einstein ile tanışmaları da bu döneme denk geliyordu.
Dr. Günzberg, Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin diş hekimiydi. İlk olarak Atatürk’ü sayabiliriz fakat Osmanlı İmparatorluğu’ndan Sultan 2. Abdülhamit ve Vahdettin; cumhuriyetin kurulması sonrasında ise İsmet İnönü ve Celal Bayar gibi isimlerin de diş doktorluğunu üstlenmişti.
Dr. Günzberg, Einstein ile yaptıkları sohbetlerin birinde Nazi Almanyası'nın Yahudiler üzerindeki artan baskısından sonra Yahudi bilim insanlarının hangi ülkeye gidebileceği konusu üzerinde durdu. İkili sığınak ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin mantıklı olduğunu düşündüler. Hemen harekete geçtikleri planın ilk aşamasında Einstein dönemin Türkiye Cumhuriyeti başbakanına mektup yazacak, Sami Günzberg ise Türkçeye çevirerek iletecekti.
17 Eylül 1933 tarihinde, Albert Einstein sığınma talebi temalı bir mektup kaleme aldı. Mektup 30 Eylül 1933'te Sami Günzberg tarafından Türkçeye çevrilerek; üzerine konuyu açıklayan ve destek veren bir yazı da eklenerek gönderildi.
Mektuba dair ilginç detaylardan birisi de gönderilme adresiydi. Gönderim adresi Dr. Günzberg’in çalışma ofisiydi: “Diş Tabibi, Sami Günzberg, Beyoğlu, İstiklal Caddesi, No. 356.”
Einstein’in yazdığı mektubun tam hali şu şekildedir:
“Ekselansları,
OSE Dünya Birliği'nin şeref başkanı olarak, Almanya'dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarına Türkiye'de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum. Sözü edilen kişiler, Almanya'da halen yürürlükte olan yasalar nedeni ile mesleklerini icra edememektedirler. Çoğu geniş tecrübe, bilgi ve ilmi liyakat sahibi bulunan bu kişiler, yeni bir ülkede yaşadıkları takdirde son derece faydalı olacaklarını ispat edebilirler.
Ekselanslarından ülkenizde yerleşmeleri ve çalışmalarına devam etmeleri için izin vermeniz konusunda başvuruda bulunduğumuz tecrübe sahibi uzman ve seçkin akademisyen olan bu 40 kişi, birliğimize yapılan çok sayıda müracaat arasından seçilmişlerdir. Bu bilim insanları, hükümetinizin talimatları doğrultusunda kurumlarınızın herhangi birinde bir yıl boyunca hiçbir karşılık beklemeden çalışmayı arzu etmektedirler.
Bu başvuruya destek vermek maksadıyla, hükümetinizin talebi kabul etmesi halinde sadece yüksek seviyede bir insani faaliyette bulunmuş olmakla kalmayacağı, bunun ülkenize de ayrıca kazanç getireceği ümidimi ifade etmek cüretini buluyorum.
Ekselanslarının sadık hizmetkarı olmaktan şeref duyan,
Prof. Albert Einstein”
Mektuba dair önemli bir nokta, Mustafa Kemal Atatürk'e hitaben değil dönemin başbakanına hitap etmesiydi; yani İsmet İnönü.
İsmet İnönü makamına yönelik yazılan mektuptaki talebi kabul etmedi.
Fransızca kaleme alınan, reddedilen mektuptaki satırlar şöyleydi:
“Sayın Profesör,
Almanya’yı idare eden kanunlar yüzünden artık bilimsel ve tıbbî çalışmalarını Almanya’da yürütemeyecek olan kırk profesör ve hekimin Türkiye’ye kabul edilmelerini isteyen 17 Eylül 1933 tarihli mektubunuzu aldım.
Bu beylerin hükümetimizin emirleri altında müesseselerimizde bir sene boyunca ücretsiz olarak çalışmayı kabul edeceklerini de not ettim.
Teklifinizin çok cazip olduğunu kabul etmeme rağmen bu teklifinizi ülkemizin kanun ve nizamnameleriyle uyuşturma imkânı görmediğimi söylemek zorundayım.
Sayın Profesör, bildiğiniz gibi kırktan fazla profesör ve hekimi mukavele ile istihdam ettik. Bunların çoğu mektubunuzun konusu olan profesör ve hekimlerle aynı siyasi şartlar içinde bulunmakta ve onlarla aynı vasfa ve kapasiteye sahip. Bu profesör ve hekimler halihazırda geçerli olan kanun ve nizamnamelere uyarak bizde çalışmayı kabul etti.
Şu anda menşei, kültür ve dilleri açısından çok değişik üyeleri ihtiva eden ve hassas bir mekanizma olan bir organizmayı kurmaya çalışıyoruz. Bu nedenle içinde bulunduğumuz şartlarda bu beylerden daha fazla sayıda personel istihdam etmemiz maalesef mümkün olmayacaktır.
Sayın profesör, isteğinizi tatmin edememekten dolayı üzüntülerimi bildirir, en derin hislerime inanmanızı rica ederim.”
Reddedilme sebepleri üzerinde birçok fikir yürütülmüştü. 1 yıl boyunca da ücretsiz çalışmayı bile kabul etmiş dünyaca ünlü bilim insanları neden kabul görmezdi?
Öne çıkan düşüncelerden birisi Almanya ile güdülen iyi ilişkilerdi. İnönü, kişisel olarak böyle düşünse bile hukuki argümanları bu düşünceyi destekleyemezdi.
Diğer düşünce ise tüm dünyada yükselen Yahudi karşıtlığıydı. Atatürk’ün vefatı sonrasında bu düşünce Türkiye’de de yükselişe geçmişti…
Dönelim Yahudi bilim insanlarının Türkiye’ye gelişlerinin nasıl olduğuna;
İddialara göre İsmet İnönü'nün ret kararından kısa bir zaman sonra Einstein’ın mektubu Mustafa Kemal Atatürk'e ulaştı. Atatürk bu talebi reddedilemez olarak değerlendirmişti.
Hemen Atatürk tarafından; başbakan, eğitim bakanlığı ve Dr. Günzberg’in yer aldığı bir toplantı düzenlendi. Einstein'ın teklifinin kabul edileceği belirtilerek davet mektubu yazıldı.
Davet mektubundaki güzel nokta ise; yalnızca ismi istek mektubunda geçen 40 bilim insanı değil, tüm Yahudi bilim insanları Türkiye Cumhuriyeti’ne davet ediliyordu.
Mektupta; Türkiye Cumhuriyeti'nde yüksek öğretimin yeniden yapılandırıldığından bahsedilmiş, bilim insanları için özgür ve üretken bir ortam yaratılmak istendiği ifade edilmişti.
Konuya dair farklı kaynaklarda Atatürk’ün bu süreçte hiçbir şekilde yer almadığını belirtenler de var, bunu da belirtelim. Fakat ortaya çıkan sonuçlar göz önüne alındığı bu iddialar biraz yersiz kalıyor.
Sonuç olarak; Atatürk ise insanlık adına önemli bir adım atmış, Nazi faşizminden kurtulan Yahudi bilim insanları Türkiye Cumhuriyeti’nin gelişiminde büyük rol oynamış ve yeni bilim insanlarının yetiştirilmesinde büyük katkı sağlamışlardır.
Atatürk’ün nasıl bir etki yarattığını göstermek açısından sizlerle güncel bir içerik de paylaşacağız.
Bir Twitter sayfasında Albert Einstein'ın yazdığı mektup Atatürk'e gönderilmiş olarak ifade ediliyor ve Atatürk’ün bilim insanlarına nasıl kol kanat gerdiği vurgulanıyordu:
“Albert Einstein'ın Mustafa Kemal Atatürk'e gönderdiği ve Almanya güvenli olmadığı için Yahudi bilim insanlarının Türkiye'de çalışmasına izin vermesini istediği mektup (17 Eylül 1933). Atatürk bilim insanlarını korudu ve onlar da Türk üniversitelerinin büyümesine yardımcı oldular.”
Bu ifadeler çok değerli olsa da sizler asıl paylaşmak istediğimiz metin bu değil. Metni alıntılayarak yazılan çok daha değerli bir tweet daha var.
David Wilhelmy isimli bir kişi yazıyı alıntılayarak attığı tweette şu sözleri söylüyordu;
“Büyükbabamın amcası, Einstein'ın çabalarının bir parçası olarak Almanya'dan Türkiye'ye gelmeyi başaran bilim insanlarından birisiydi. Aslında Katolikti fakat Naziler tarafından Yahudi casusu olarak tutuklanmıştı. Bu sebeple Einstein onu da Türkiye'ye giden bilim insanları grubuna dahil etmişti.”
Bu ifadeler gösteriyor ki Atatürk sadece Yahudi bilim insanlarını değil; kendisi gibi bu zulmün karşısında duran kitlelerin de kurtuluşuna katkı sağlamıştı…
İyi günler, Bu konuda, 1982 yılında yayınlanmış, 'Boğaziçine Sığınanlar' adlı kitabı tavsiye ederim. Yazarı : Fritz Neumark. M.O.G.