“Düşünmenin vakti geçti
şey gibi
ya bana bir türkü söyle kanatlısından
ya da bırak bağırayım
balaban
sen bilirsin...” Hasan Hüseyin Korkmazgil
Şiirin, sinemanın içinde nesi var demeyin. Gürbüz bir pehlivan hikâyesi ise iyi ve yürekli şairden; oğluna –karataşın göbeği çataladı, çatlayacak, bir oğlum olacak adı Temmuz-gibisinden en gürbüz nidaları söyletebilir, içerden içerden ve de tam yerinden, yürekten.
Afişe bakıyorum, kocaman “Balaban” yazıyor ve ikizleri anlatıyor. Üstelik Ata sporu güreşi, yönetmenin ismi, Hasan Hüseyin Alkan. Demem o ki, film çıkışında yanımızda, Tele1 ekibinden çocukluk arkadaşlarına da bu düşüncelerimi söylediğimde, şaşırdılar tabii. Herkesin harcı değil çağrışımlar, edebiyat ile hemhâl olmak kadar o okumaları; yüreğe, ruha, akla nakşetmek gerek.
İbrahim Balaban ile Hasan Hüseyin Korkmazgil’ in sarsılmaz yegâne dostluğu, işte zamanın bir yerinde nasıl da göz kırpıyor ama yine sanatın içinde.
Bence genç yönetmen için bir avantaj bu. Üstelik ilk filmi ve öyle heyecanlı ki ve camia içinden ilk gelen kişi ben (toplamda iki kişiydik) ve liseden, Tarih öğretmeni. Ne kadar onur duysa azdır. “Çok efendi, çok iyi bir öğrenciydi ve o yıllarda çok istiyordu, sinema ile ilgili bir şeyler yapmak.” Deyiveriyor öğretmeni, ellerinde çiçekleri ile. Yapmış evet, İstanbul’da okumuş büyümüş sonra üniversite öğrenimi için Antalya’ya gitmiş. Ödev olan belgesel film konusunu belki de artık unutulmaya yüz tutmuş değerler üzerinden açıyor ve film başlamadan önceki söyleşide de, sonrada ve hatta ilk filmi ve ilk belgeselinin içine serpiştirdiği Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, baş öğretmenimiz, Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün sözleri ile gösterirken; söylemlerinde de filminin çıkış noktasının yine kendisinin şu sözünden ilham aldığının altını çiziyor:
“Türk milleti anadan doğma sportmendir. Henüz yürümeye başlayan köy çocuklarını harman yerlerinde güreşirken görürsünüz.” Bu sözü ile yeniden Balaban İkiz Kardeşler, İsmail ve Turan Balaban’n mücadelesi aslında yine “Köylü milletin efendisidir” sözünü de hatırlatarak altını çiziyor.
Tuğlaları boyasız, iki odalı bir evde dünyaya gelen ama anneleri Gülsüm Balaban’ın da ifade ettiği gibi “Gürbüz” ikizler, babalarından genlerini alıyorlar ama sadece spora yatkın değiller. Ekmek kazanmak için sanayide çalışıyor, çiftçilik yapıyor, ticaret yapıyor, el işleri üretip kazanca dönüştürmeye çalışıyorlar. Geçmişte TV ekranlarında birlikte müzik yarışmasına katılıp, dördüncü olmuşlukları da var. Ama esas olan herkesin başladığı yaşta değil on sekiz yaşında geç başlayıp ama sonuçta başarmış olmaları.
Dürüstlükleri, yaşam felsefeleri olmuş ve kendilerine söylenen; daha iyi bir iş bul, git sanayiye çalış, yapamazsın, onu yapıp ne olacaksın… Gibi sözlerin hepsine kulaklarına kapatıp yollarına devam etmişler. Şartları nedeni ile tamamlayamadıkları tahsillerini tez noktasına getirebilmişler. Hatta üniversitede okurken finalde iki kardeş birbirleri ile birincilik için yarışmışlar.
“Biz, inandığımız şeyden dönmeyiz ve sözümüzün eriyiz.” diyorlar. Antalya, Elmalı’da başlayan hikâye Edirne’ye kadar uzanırken, tarih yazmayı ihmal etmiyorlar. Ve bir ilki gerçekleştiriyorlar. Türkiye tarihinde bir ilk, ikiz kardeşlerin Güreş müsabakalarında derecede olmaları.
Ağırlıklı olarak Güney Doğu ve Doğu bölgelerinde, keza İran gibi coğrafyalarda görülen Çarşaf Güreşinde de birincilikleri, Survivor Türkiye’ye kadar uzanıyor. İsmail Balaban, katılmazdım ama salgın olunca zamanı bu şekilde değerlendirdim, diyor.
İnançlı, azimli, cesur, çalışkan, asla pes etmeyen yürekli gençler, haftanın altı günü antrenmanlarına devam ediyorlar.
Bir başka genç ise sanatın sinemasında, daha çok henüz öğrenci iken çalıştığı Çağan Irmak’ın yaptığı ve filmini hocası Ömer Lütfü Akad’a ithaf etmesi gibi o da böyle düşünüyor. Gelecekte ki filmlerini tek tek hocalarına ithaf edecek. O yapacak biz de nasip olursa yazacağız. Tıpkı bu ilk filminde yanında olduğumuz gibi. Bu arada Haluk Bilginer’de diğer çalıştığı sanatçılardan.
Ne diyelim, yolu açık olsun!
Ve elbette ikizler Balaban Kardeşler projesinde yer almış herkesin.
Yorum Yazın