Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu'nun kaleme aldığı 'Bölgesel kalkınma ve güvenlik' başlıklı yazı...
Tarih tekerrür ederken, değişen zamana ve koşullara uyuyor. İstanbul’u Basra’ya bağlayacak olan demir ve kara yolu işte böyle bir tekerrür. Zamanın ruhu ve beklentiler şimdi tarihi Bağdat yolunu, bir bölgesel kalkınma projesi olarak yeniden sahneye koyuyor. Kalkınmanın iş olanaklarını ve refahı arttırarak güvenlik sorunlarını azaltması umuluyor. Türkiye’nin Orta Doğu’da hamasetten ve sınır ötesi harekâtlardan öte böyle bir projeye taraf olması, ülke ve bölge yararına. Ama konuyu ulusal bütçeye yükleyeceği maliyet, yeni güvenlik riskleri ve fayda ile birlikte değerlendirmek gerek.
Kızıl Deniz’e Karadan Alternatif ve “ Kuşak – Yol”
Şimdi Basra Körfezinde Orta Doğu'nun en büyük limanlarından biri olması beklenen Fav Limanı inşa ediliyor. Dubai’deki Cebel Ali Limanı’nın hem rakibi, hem de tamamlayıcısı olan Fav Limanı, Asya’yı Avrupa’ya bağlama iddiasında. Limanın önüne yapılan, on kilometrelik, dünyanın en uzun dalga kıranı liman çevresinde yer alacak sanayi bölgelerine, konut ve otellere malzeme taşıyan gemileri, Hint okyanusunun hışmından koruyacak. Bağdat hükumeti 5 milyar dolarlık yatırımı üstlenme kararı almış. İnşaatın gelecek yıl tamamlanması bekleniyor Ama Irak’ın böyle bir projeyi tamamlama konusundaki fiziki, teknik ve profesyonel becerisinden hala endişe var. Fav Limanı, Bataklık Araplarının(Marsh Arabs), yaşadığı, çok özel bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yapan bir bölgede. Saddam döneminde, çok ciddi çevre ve hak gaspı şikâyetleri olan Bataklık Araplarının sorunları şimdi Irak’ta Şiiler iktidar olunca çözüldü mü? Belki iş bulma ve daha iyi bir yaşama kavuşma umutları, çevre kayıplarını telafi ediyordur. Limandan başlayacak kara ve demiryolu ise şimdi Husi saldırıları ile aksayan Kızıl Deniz ve Süveyş ticaretine, “kuru kanal” olarak, karadan alternatif sunması nedeniyle stratejik. Basra’dan Türkiye sınırına kadar uzanacak yaklaşık 1300 km lik demiryolu ve 1200 km lik karayolunun 2038 de tamamlanması öngörülüyor. Güzergâhın, Necef ve Bağdat üzerinden Musul'a uzanması, beraberinde çeşitli mahalli ve idari düzenleme zorunlulukları ile yeni güvenlik endişeleri getiriyor. “Kuru kanal” ikilisinin Irak topraklarından çıkmadan önceki son durağının, planda Kuzey Irak yarı Özerk Kürt bölgesi yerine Ninova’dan geçirilmesi Erbil ile Bağdat arasında yeni bir gerilim konusu. Bölgenin stratejik öneminin görmezden gelindiği iddiası ipleri geriyor. Bu daha yolun başında çıkan, ciddi bir güven ve güvenlik sorunu.
“Kuru kanal”, demir ve kara yolu olarak Habur ve Mardin’den Türkiye topraklarına girince, bir hatla Mersin limanına, diğer hatlarla Çin’in Orta Koridoru olan demiryolu ağlarına bağlanacak. Çin bu nedenle, Bağdat –Mardin hattının finansmanına katılabilir. Şimdilik perde gerisinde bir geleneksel gölge oyununda. Bakü-Tiflis-Kars hattı, zaten İstanbul’a Marmaray ile ulaşıyor. Sirkeci’den ötesi Edirne, sonrası ver elini Balkanlar ve Avrupa. Zaten projenin bir teması da “bağlantı”( connectivity) ve karşılıklı bağımlılık.
“ Kuru Kanal” ve Boru Hatları
Güvenlik koşullarının sağlanmasına bağlı olarak, Bağdat –Musul – Habur-Mardin hattı, 10 yıl içinde Irak’ı İstanbul’a yakın edebilir. Ama konu yine maliyet ve nüfus hareketlerine bağlı olan güvenlik. Bu hattın yenilenmesine 2012 de tekrar başlanmıştı. Irak yanısıra, Katar ve diğer Körfez ülkeleri ile yapılan görüşmeler hala finansman arayışının göstergesi. Zaten deprem bu projeye vites düşürttü. Ancak Fav limanı 2025'te tamamen hizmete girecekse, limana gelecek malları nihai pazarlara ulaştıracak yolların da hızla tamamlanması gerekli. Bağdat, 2010 dan itibaren limandan Suriye ve Türkiye'ye uzanacak demir ve kara yolu inşaatı için yatırım tekliflerini kabul etmeye zaten başlamıştı. Dünya Bankası ile 2014’de imzalanan finansman anlaşması da hazır. Türkiye 2018’de projeye 5 milyon dolar[1] gibi oldukça mütevazı bir rakam telaffuz edilmişti. Daha sonra demiryolu için 25 milyar dolarlık bir taahhüde girebileceği[2] söylendiyse de şimdilik bir hareket yok. Ama eminim Ankara’nın gündeminde yol ihalelerine katılacak Türk firmaları ile bunlara verilecek garantiler ve düşük faizli devlet kredileri vardır. Bunlar kamuoyu ile paylaşılsa şeffaf bir yönetim anlayışı olurdu.
Durgun geçen 2018-2022 döneminden sonra, Şubat 2022'de patlayan Rusya - Ukrayna savaşı, Avrupa'nın enerji ihtiyacının karşılanması için Katar gazının, ya Irak ve Suriye toprakları üzerinden veya denizden Basra’ya, Basra’dan da kara yoluyla Avrupa’ya ulaştırılması konularını yeniden canlandırdı. Petrol ve doğal gaz boru hatlarının Kalkınma Projesi’ne eklenmesi belki Kuru Kanal için yeni bir fırsat. Ama bu tür nakil hatlarının kendine özgü güvenlik sorunları ve siyasi pazarlık açmazları var. Katar ve Suudi Arabistan’ın da projeye katılmaları, yeni finansman kapısı olabilir. Ancak inişli çıkışlı Suudi - Katar ilişkilerinin projeyi nasıl etkileyeceği belirsizliği yabana atılamaz. Ayrıca Suriye’nin Rusya ile olan yakınlığı buna izin verir mi? Yoksa kırk yıllık Esat’ın yeniden Esat olmamasının nedeni bu mu? İran bir bölgesel gerçek olarak bu projede kendi ulusal çıkarına ne gibi bir fayda ve maliyet görür, ne kadar destekler veya köstekler? Boru hatları tasarımı, asıl projenin ilerlemesine engel olur mu?
Kalkınma Projesinden Barışa Yol Gider mi?
Liman ve Kuru Kanal Kalkınma Projesi, Irak için önemli. Bu nedenle başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleriyle işbirliği yapması ve özellikle Yarı Özerk Kuzey Irak’ı projenin bir parçası haline getirmesi şart. Bu projeden bölge ülkeleri için kazan-kazan bir barış projesi yaratmak için önce Bağdat ve Erbil yönetimleri uzlaşmak zorunda. Topografya sorunu yoksa hatların Erbil’den geçmesi buna yardımcı olabilir. Bağdat ve Erbil’de yapılan güvenlik görüşmeleri eğer aynı zamanda kalkınma projesini, bölgesel barış projesi haline getirmek amacı ile yapılıyorsa ne ala! Tüm güzergâh boyunca olduğu gibi, Kuzey Irak’ı da özellikle İŞİD teröründen korumak ve PKK/YPG teröründen ayırmak zorunluğu, Bağdat ve Ankara için önemli; Erbil için de meşruiyet ispatı fırsatı. Konunun askeri, ekonomik ve siyasi boyutunun birlikte değerlendirilmesi, hem fiziki, hem de mali sorunların aşılmasına katkıda bulunacağı için Ankara’nın sık sık Bağdat ve Erbil’de yapılan resmi toplantılara yüksek düzeyde katılımı olağan.
Her seçim öncesinde yeni bir sınır ötesi askeri harekât, artık alışılmış siyasi bir gösteri haline geldi. Bu nedenle şehit haberlerinden bunalan, yıpranan ve moral bozukluğuna uğrayan Türkiye için, resmi ziyaretlerin böyle bir boyutu olduğunun bilinmesi umut verirdi. Öte yandan yine güvenlik koşullarına bağlı olarak İstanbul- Gaziantep- Nusaybin demiryolu, sınır ötesinde Suriye’ye ilerleyecekse, bunun için Ankara, Şam ile görüşüyor mu? Görüşülmüyorsa Şam yerine kim muhatap alınıyor? Böyle bir şey Suriye’nin toprak bütünlüğü bakımından meşru ve sürdürülebilir bir yaklaşım olur mu? Ankara’nın defne dalı uzatmadığı bir Suriye kaldı. Neden? Şam ve Ankara ilişkilerinin normalleşmesi için ne gerekiyor?
Böyle bir projenin bölgesel barışa hizmet etmesi, sınır aşırı terörü azaltması ve bölgesel güvenliğe katkıda bulunması, artan üretim ve ticaret yoluyla yükselmesi umulan refahın, ülkeler, ülkelerin bölgeleri ve sıradan insanlar arasında adil dağılımına bağlı. Bu bağlamda projenin ülkelere yükleyeceği gerçek ve fırsat maliyeti ne olursa olsun, elde edilecek yararın tüm bölge ülkelerinde ve Türkiye’de sadece tercihli müteahhitlerin, şirketlerin ve siyasilerin değil, ülkenin yararına ne katkıda bulunacağı önemli.
[1] Mehmet Alaca, Haydar Karaalp (16.09.2023) “Türkiye-Iraq Development Road Project: Enhancing regional connectivity, trade”, https://www.aa.com.tr/en/middle-east/turkiye-iraq-development-road-project-enhancing-regional-connectivity-trade/2993555
[2] Sinan Tavşan (20.10. 2023 “Turkey pushes $25bn Iraq transport route over India-Europe corridor”, https://asia.nikkei.com/Politics/International-relations/Turkey-pushes-25bn-Iraq-transport-route-over-India-Europe-corridor
Yorum Yazın