Büyükelçi (E) Ahmet Süha Umar yazdı:

Bu bir rüya olmalı

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Bu bir rüya olmalı
Abone ol

SURİYE İLE YENİDEN BAHAR HAVASI MI?

Suriye sınır komşumuz. Güneyde en uzun sınırımız olan devlet. Suriye’de, Türkiye’de bölücülük ve terör etkinlikleri yürüten gruplar hatta onların elebaşı vardı. Yıllarca uğraştık. Elebaşını aldık. Şam Yönetimi ile Suriye topraklarında faaliyette bulunan PKK teröristleri ile mücadeleyi birlikte yürütebilmek için Adana Mutabakatı’nı imzaladık. Bölücü örgüte müdahale ettiğimizde, Rusya askerlerimizi öldürmüyor; ABD SİHA’larımızı düşürmüyor, askerlerimizin başına çuval geçirmiyordu. Suriye ile Ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapmaya başlamıştık. Erdoğan, Esad ile Bodrum’da Mavi Yolculuk bile yaptı. Bu politika, her yönüyle Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çıkarlarına uygundu.

Sonra Erdoğan birden BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) Eş Başkanı yapılıverdi. Eminim BOP’un ne olduğunu, amacını, Türkiye’nin başına ne çoraplar ördüğünü daha da örebileceğini bugün de anlamış değil.

ABD, çok güçlü bir olasılıkla Rusya ile el altından yürüttüğü artık “danışma” mı dersiniz, “ortaklık”mı bilemem, ilişkilerle, fikir babaları arasında İsrail’in bulunduğu, “Atlantik’ten-Orta Asya’ya, Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesi projesi” (BOP) çerçevesinde, Suriye’nin tepesine bindi. Bir saniye düşünmeden, çok tekrarlanan tanımlama ile “Emevi Camiinde namaz kılmak” hevesiyle ABD’nin yanında yer aldık!

El Kaide gibi başta ABD olmak üzere Batı tarafından yaratılmış terör örgütü IŞİD ile mücadele görüntüsü altında, Özal’ın “bir koyup üç almak” politikası sonucunda Kuzey Irak’ta zaten kurulan Kürt ünitesine, Kuzey Suriye’de YPG/PYD de eklendi. ABD’nin gözde müttefiki, Rusya’nın koruyucu kanadının altındaki, Kürt ayrılıkçı örgütü olarak.

Bu arada Rusya güneyimize de yerleşti. Suriye’de, Türkiye’nin de alevlendirdiği savaştan kaçan yaklaşık 10 milyon sığınmacı, üstelik Filistinli göçmenlerden kendisini ancak kanlı bir iç savaşla kurtarabilen Ürdün örneği önümüzde durur ve ben dâhil herkes bu konuda uyarılarda bulunurken, Türkiye’ye doluştu. AB’nin üç kuruşuna muhtaç edilmiş ekonomimiz nedeniyle, Türkiye’de, demografik yapı dâhil her şeyi temelden değiştirecek bu milyonlarca yabancı, Türkiye’yi, ekonomisi başta olmak üzere, tarumar etti.

Şimdi Erdoğan, “Esed ile yeniden dost olabileceğini” açıkladı. Peki de Esad’ın, daha kısa bir süre önce ileri sürdüğü, Erdoğan’a yanıt olarak bu defa da tekrarladığı, “askerlerini Suriye topraklarından çek!” koşulu ne oldu? Biz çekmesek de çektirecekler zaten anlaşılıyor da biz bütün bu gelişmelerden ne kazandık? Yoksa emperyalizmin artık kabak tadı veren oyununa bir kez daha gelip, neredeyse ülkemizi kaybetme tehlikesiyle mi karşı karşıyayız? Başka bir deyişle, Suriye ile yeniden bahar havası mı yaşayacağız, yoksa bir kez daha havamızı alıp, çok ağır bedel mi ödeyeceğiz? Ben ne bileyim.

EKÜMENİK PATRİK

Geçtiğimiz günlerde İsviçre’de Ukrayna toplantısı yapıldı. Toplantıya Dışişleri Bakanı Hakan Fidan katıldı. Toplantıya Türkiye’den biri daha katılmış: Fener Rum Patriği.

“Katılmış.” diyorum çünkü katıldığını ve sonuç belgesini de imzaladığını, bizim heyet bile sonradan öğrenmişe benziyor. Bunu da nereden mi çıkarıyorum? Bakanlık Sözcüsü’nün toplantı sonrasında yaptığı açıklamadan. Geçmişte bir tekerleme vardı, anımsayacaksınız. Olmadık bir iş karşısında, “güldürme beni Hariciye!” derlerdi. Açıklama tam bu tekerlemeye uygundu doğrusu.

Bir uluslararası toplantıya katılacakların listesi, toplantıdan önce belli olur ve tüm katılımcılara iletilir. Bu listeyi görmeden ve kontrol etmeden bir aday meslek memuru* bile bir toplantıya katılsa, döndüğünde başı derde girer. Ama Dışişleri Bakanı’nın, koskoca heyetinin, katılanlar konusunda bilgisi olamamış! Merak da etmemişler demek! Rahmetli İsmet İnönü böyle inanılması olanaksız bir durumu kendisine soran gazeteciye şöyle bir bakıp, “Hadi canım sende!” deyivermişti.

Diyelim ki bir kazadır oldu. Peki Türkiye’de, aralarında meslektaşlarımın bile bulunduğu bazılarının, Patriğin toplantıya bu unvanla katılıp, belge imzalaması kısacası bu unvan ve tavır konusundaki rahatlıklarına hatta bu unvanın Türkiye’ye getirisi bile olabileceği görüşlerine ne demeli?

Bakın Atatürk, emperyalizmi ve onun önce Osmanlı Devleti’ne sonra Türkiye’ye neler yaptığını ve yapmak istediğini anlatırken neler söylüyor: “..vilayet metropolitlerinden İstanbul Patrikhanesine durmadan rapor yağdırılmakta …ve bu ..yalanların yabancı gazetelerde ..yayımlanmakta ..ve bu suretle aleyhimize propagandalar yapılmakta olduğu..”**

“..Lakin bir fesat ve hıyanet ocağı bulunan, memlekette nifak ve şikak (ikilik, anlaşmazlık)  tohumu saçan, Hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket sebebi olan Rum Patrikhanesini artık topraklarımız üzerinde bırakamayız…Bu fesat ocağının yeri Yunanistan da değil midir?***

Patriğin “Ekümenik” sıfatını ve statüsünü tanımamız için binbir ayak oyunu yapılan hatta Heybeli Ada Ruhban Okulu’nun açılması için ensemizde boza pişirilen Patriğin Ekümenikliğini Rus Ortodoks Kilisesi, Sırp Ortodoks Kilisesi, Bulgar Ortodoks Kilisesi hatta Kudüs Ortodoks Kilisesi tanımıyor. Tanıyan ve bu konunun peşine düşen kim? ABD, İngiltere, Fransa vb. Amerikalılar Protestan ve Katolik; İngilizler Anglikan; Fransızlar Katolik! Hiç biri Ortodoks değil. İnsanın aklına, Ruhban okulunu da açtırıp, Patrikhanenin, Patriğin Ekümenik sıfatından/statüsünden ve Heybeli Ada’da yetişecek papazlardan yararlanarak, Ortodoksluğu kullanıp Rusya’yı devirmek mi istiyorlar sorusu gelmiyor değil? Ben ne bileyim? Emperyalizm bu. Sağı solu belli olmaz.

İyi de bu arada Türkiye’nin başına neler gelebilir hiç merak eden olmuyor mu? Atatürk bir daha mı söylesin geçmişte emperyalizm ve onun Patrikhane bağlantısı konusunda dediklerini. Yakın tarihimizi bir daha mı okumalıyız? Yoksa biz, sonunun kötü, bize maliyetinin ağır olduğunu yaşayarak öğrendiğimiz bir filmi tekrar tekrar seyretmeye bu kadar mı meraklıyız?

İSVEÇ, NORVEÇ VE NATO

İsveç’in NATO üyeliği için bir, “cesedimi çiğnerler!” demediğimiz kaldı. Sonra birden onayımızı veriverdik. Görüntüden vazgeçtim, hele ABD’nin bugünkü politikaları ışığında, NATO’nun genişlemesinin Türkiye’ye, her yönden olası etkisinin hesaplandığını gösteren en küçük bir belirti yok. Bu onay karşılığında, neredeyse çağ dışı kalmış f16’ları ve f16 modernizasyon kitlerini alacağız. Ortak üreticisi olduğumuz f35’lerden -haydi kibar olayım-  dışlandık. ABD, o işe yatırdığımız, sipariş ön ödemelerimiz dâhil, paramızın da üstüne oturdu! Böylesine, “dostlar alışverişte görsün!” bile denebilir mi? Ben bunu da bilemedim.

Bu arada, Bosna’dan, Filistin’e cümle Müslümanların koruyucusu, kollayıcısı, yılmaz savunucusu olduğumuzu ve olacağımızı her fırsatta en yüksek perdeden tekrarlar, esip gürlerken, Bosna’da binlerce Bosnalı erkek öldürülüp, çukurlara doldurulurken onları korumakla görevli BM Görev Gücü’nün Norveçli komutanına madalya veren Norveç eski Dışişleri Bakanı’nın NATO Genel Sekreteri olmasını, bütün bunları bilmiyormuş, unutmuş gibi hemen onayladık!

EKOSE CEKET VE REDDEDİLEMEYECEK ÖNERİ

Tam da bunlar olurken, Türkiye’yi içine düşürüldüğü bu küçültücü durumdan kurtarması için bel bağlanan, son yerel seçimlerin birinci partisi olan ana muhalefet partisi CHP’nin lideri, bugüne kadar partisini defalarca oyuna, ülkeyi de bugünkü duruma getirmiş olan Erdoğan’ın ekose mavi ceketiyle, kendisinden ülkeyi kurtarmasını bekleyen halkın karşısına çıkıyor ve 2.5 yıl sonra Erdoğan‘a “reddedemeyeceği bir erken seçim önerisinde bulunacağını” açıklıyor. Bu açıklamanın Türkçesi; Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda geçmişte sessiz kaldığımız Anayasa ihlallerinin bir yenisini yapmasını, bu kez biz ona önereceğiz.”dir.

Ve ben şaşkınım. Gözlerime, kulaklarıma inanamıyorum. Ben CHP’nin iktidara gelmesini, başta Anayasa olmak üzere tüm yasaların artık kimse tarafından ihlal edilmesine izin verilmemesi için istiyoruz diye biliyordum. Demek bana öyle gelmiş!

Bu bir rüya olmalı. Veya bir kâbus.

Yoksa gerçekten bütün ulus bir akıl tutulması mı yaşıyoruz?

Dip notlar:

*Aday Meslek Memuru. Dışişlerine yeni girmiş, henüz asaleti tasdik edilmemiş diplomat.

** 25 Haziran 1919 Erzurum Vilayetine. ATABE. Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri. Derleyen Nimet Arsan. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayını. Ankara 1964. s. 46 Sözcü Gazetesi “Atatürk’ün kaleminden emperyalizm” eki. 29 Haziran 2024

*** 25 Aralık 1922 Le Journal muhabiri Paul Erio’ya demeç. ATABE. Hâkimiyeti Milliye. 2 Ocak 1923. No: 702 s.1 Sözcü Gazetesi “Atatürk’ün kaleminden emperyalizm” eki. 29 Haziran 2024


Yorum Yazın