CHP’den 60 maddelik o düzenlemeye şerh

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
CHP’den 60 maddelik o düzenlemeye şerh
Abone ol

CHP’den 60 maddelik o düzenlemeye şerh: Bir Genelkurmay Başkanı var ama altında kendi karargâhından başka hiçbir birlik yok.

 CHP, TBMM Genel Kurulu’nda bu hafta görüşülmesi beklenen 60 maddelik Torba Kanun’un  ‘Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine muhalefet şerhi koydu. Teklifin bazı maddelerinin Anayasa'nın giriş kısmındaki demokratik hukuk devleti ile eşitlik ilkesine ile mülkiyet hakkına ve masumiyet karinesine aykırılıklar taşıdığı vurgusunun yapıldığı CHP şerhte, Genelkurmay Başkanının görev ve yetkilerinin değiştirildiği 669 sayılı KHK’ye dikkat çekerek, “Genelkurmay Başkanı barışta kuvvet komutanlıklarına komuta edemeyecek, savaşta ise Kuvvet Komutanlıklarını sevk ve idare edecek olan Genelkurmay Başkanı’nın barışta bu komutanlıkların harbe hazırlanması için gerekli emirleri verme, planlama ve denetleme yetkisi olmayacaktır” dedi.  

CHP’nin dikkat çeken yorumlarıyla ilgili bölüm şöyle:

“Yaşadığımız coğrafya, özellikle Ortadoğu, parti ordularının çöplüğüdür”.

Dünyanın gelişmiş ülkelerinde ve silahlı kuvvetlerinde, asker hükümetin mutlak denetimi altında fakat askerlik sanatına özgü, özel yasalar ve askere özgü hiyerarşi ile hükümetin değil devletin ordusu şeklinde yönetilir. Tarihsel tecrübeler göstermiştir ki askerin siyasete karışması ne kadar olumsuz sonuçlar doğurmuşsa, siyasetin askerin içinde kol gezmesi de o kadar kötü sonuçlara neden olmuştur. Yaşadığımız coğrafya, özellikle Ortadoğu, parti ordularının çöplüğüdür.

“Askeri vesayeti ortadan kaldırmak adına yapılan bu düzenlemeler, orduyu savaşamaz hale getirecek mahiyet arz etmektedir”.

Güya Türkiye’de askeri vesayeti ortadan kaldırmak adına yapılan bu düzenlemeler, orduyu savaşamaz hale getirecek mahiyet arz etmektedir.

Bir Genelkurmay Başkanı var ama altında kendi karargâhından başka hiçbir birlik yok. Büyük bir yapılanma olan Genelkurmay karargahının ne işle iştigal ettiği belli değildir.

Hülya Özmen- Özel- Muhalif

Emekli askerlerin ekrana çıkmasını yasaklayan maddenin paketten çıkarılmasının ardından kabul edilen Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi bu hafta Meclis Genel Kurulu’na geliyor. Teklifin, Milli  Savunma Komisyonu görüşmelerinde, teklifin özlük haklarıyla ilgili iyileştirmelerin ve personel yararına yapılan iyileştirmelerin hepsinde "evet" oyu kullanan, ancak  özellikle kamulaştırma başta olmak üzere belli konularda çekince duyduğu için  tümüne ret oyu  vereceklerini  açıklayan CHP,  komisyon raporuna  muhalefet şerhi koydu. Teklifin bazı maddelerinin Anayasa'nın giriş kısmındaki demokratik hukuk devleti ile eşitlik ilkesine ile mülkiyet hakkına ve masumiyet karinesine aykırılıklar taşıdığını belirtti.  CHP’li Milli Savurma Komisyonu üyeleri Çanakkale Milletvekili Özgür Ceylan, Ordu Milletvekili Seyit Torun, Zonguldak Milletvekili Eylem Ertuğ Ertuğrul, Kırşehir Milletvekili Metin İlhan,   Yalova Milletvekili  Tahsin Becan, Kayseri  Milletvekili Aşkın Genç imzasıyla  komisyon raporuna düşülen şerhten bazı bölümler şöyle:

 "Astsubayların tazminat sorunlarının çözülmesine önerilerimiz reddedildi"

Yıllardır söz verildiği halde bir türlü çözülemeyen Astsubayların tazminat sorunları yeri gelmişken bu teklif ile çözülebilirdi ama bu konudaki önerilerimiz AKP ve MHP’li üyelerin oyları ile reddedildi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 09.04.1990’den itibaren başlayarak çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile General, Üst Subay (Binbaşı hariç) rütbelerine haiz personele emekliliklerine de yansıyacak şekilde makam ve görev tazminatı ödenmeye başlanmıştır. Bir astsubay Kd. Bçvş emekli olduğunda görevdeyken aldığı maaşın %43,4’ünü yani 15.01.2024 rakamlarıyla görevdeki emsali 51580 lira alırken emekli olduğunda aldığı 22400 liradır. Yine bir Kd. Binbaşı emekli olduğunda görevdeyken aldığı maaşın %39’unu alabilirken, bir Kd. Albay %63,7’sini almaktadır. Statü gereği maaş farklılıklarının olması doğal karşılanabilir.

Emekli Binbaşılar  

Ancak bugün aileleri ile birlikte toplam sayıları 3000 bin civarında olan ve yaşları bir hayli yüksek olduğundan ek iş de yapamayacak durumdaki emekli binbaşılar çok zor durumdadır. Ekonomik anlamda bu sıkıntı içinde olan birde astsubaylarımız bulunmakta. Kıdemli Binbaşı ve Binbaşılar ile Astsubayların aylık bağlama oranlarının da emekli diğer personelin aylık bağlama oranlarına yaklaştırılması için tasarruf tedbirleri bahane edilmemeli bu sorun artık çözülmelidir. Astsubayların tazminat problemleri başta olmak üzere astsubay meslek yüksekokullarının lisans seviyesine çıkarılması, özlük haklarıyla ilgili diğer tüm sorunlarının bu kanun teklifinin içinde olması ve çözülmesi gerekirdi.

Uzman çavuşların kadro sorunu

“Vatan savunmasının sözleşmesi olmaz!” anlayışıyla en fazla şehit veren uzman çavuş camiamızın kadro istekleri yerine getirilmelidir. Vatan savunmasında ve terörle mücadelede kadrolu personelle aynı koşullarda görev yapan sözleşmeli personelin kadroya geçirilmesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinde tecrübe aktarımı için de faydalı olacaktır. Amasız fakatsız tüm branşlardaki uzman çavuşların kadro görevlerine atanması daha fazla gecikmeksizin yerine getirilmelidir. Yıllardır astlık-üstlük münasebetlerinin düzenlenmemiş olması kabul edilebilir bir durum değildir. İvedilikle bu yönde bir düzenleme yapılmalıdır. İçişleri Bakanlığı’na bağlı komutanlıklarda görevli uzman erbaşların; TSK İç Hizmetleri Yönetmeliğine mi yoksa Jandarma ve Sahil Güvenlik Hizmet Esasları Yönetmeliğine mi yoksa her ikisine de mi tabi oldukları netleştirilmelidir.

Söz konusu personelin göreve başladıktan sonra atama ve tayinlerinde kadrolu personele göre garnizon hizmet sürelerinde farklıklar bulunmaktadır. Geçmişte 1 milyon taşeron çalışan sözleşmeli personel kadroya geçirildi. Ancak uzman çavuşlara hakları olan kadro verilmedi. Kanun teklifinde disipline ilişkin hususlar düzenlenirken en azından uzman çavuşların kadro sorunlarını çözümleyecek bir düzenlemeye de yer verilebilecekken bu es geçilmiştir.

“Güya Türkiye’de askeri vesayeti ortadan kaldırmak adına yapılan bu düzenlemeler, orduyu savaşamaz hale getirecek mahiyet arz etmektedir”.

15 Temmuz darbe girişimi sonrası çıkarılan KHK’lerle:

-Genelkurmay Başkanlığı ve Kuvvet Komutanlıkları ayrı ayrı doğrudan Millî Savunma Bakanı’na bağlanmış,

-Askeri yargı ve askeri sağlık sistemi yok edilmiş,

-Jandarmanın askeri görevlerinden kaynaklanan Genelkurmay Başkanlığı ile bağı tamamen koparılmış,

-Yüksek Askerî Şûra ve Millî Savunma Bakanlığı kadroları sivilleştirilmiş,

-General-Amiral terfi ve atamalarında siyasilerin yetkileri ve ağırlıkları artırılmıştır.

669 sayılı KHK’nın 33 ve 34’üncü maddeleri ile Genelkurmay Başkanının Görev ve Yetkileri değiştirilmiştir. Madde 33’e göre şöyle ki; “Genelkurmay Başkanlığı teşkilatı kendi kuruluş ve kadrolarında gösterilir. Barışta Kuvvet Komutanlıkları bu teşkilat dışında yer alır ve teşkilatları, Millî Savunma Bakanlığı kadro ve kuruluşunda gösterilir.

Genelkurmay Başkanı Silahlı Kuvvetlerin Komutanıdır.”

Madde 34’te ise; “Genelkurmay Başkanı, Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında; personel, istihbarat, harekât, teşkilat, eğitim, öğretim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programlarını tespit ve koordine eder.

Bunlardan;

Personel hizmetleri, özel kanunlarına göre yürütülür.

Lojistik tedarik hizmetleri için, tespit etmiş olduğu ilke, öncelik ve ana programları, bu hizmetleri yürütecek olan, Millî Savunma Bakanlığına bildirir.

Askeri okullardaki eğitim ve öğretim hizmetlerine ilişkin önerilerini, bu hizmetleri yürütecek olan Millî Savunma Bakanlığına bildirir.” şeklindedir.

Yukarda belirtilen bu iki düzenlemeye göre; Genelkurmay Başkanı barışta kuvvet komutanlıklarına komuta edemeyecek, savaşta ise Kuvvet Komutanlıklarını sevk ve idare edecek olan Genelkurmay Başkanı’nın barışta bu komutanlıkların harbe hazırlanması için gerekli emirleri verme, planlama ve denetleme yetkisi olmayacaktır.

Dünyanın gelişmiş ülkelerinde ve silahlı kuvvetlerinde, asker hükümetin mutlak denetimi altında fakat askerlik sanatına özgü, özel yasalar ve askere özgü hiyerarşi ile hükümetin değil devletin ordusu şeklinde yönetilir. Tarihsel tecrübeler göstermiştir ki askerin siyasete karışması ne kadar olumsuz sonuçlar doğurmuşsa, siyasetin askerin içinde kol gezmesi de o kadar kötü sonuçlara neden olmuştur. Yaşadığımız coğrafya, özellikle Ortadoğu, parti ordularının çöplüğüdür.

Güya Türkiye’de askeri vesayeti ortadan kaldırmak adına yapılan bu düzenlemeler, orduyu savaşamaz hale getirecek mahiyet arz etmektedir.

Bir Genelkurmay Başkanı var ama altında kendi karargâhından başka hiçbir birlik yok. Büyük bir yapılanma olan Genelkurmay karargahının ne işle iştigal ettiği belli değildir.

Hâlbuki harp prensiplerinden birisi de; “Emir Komuta Birliği” prensibidir. Genelkurmay Başkanının savaşta emrindeki birlikleri müşterek harekât içerisinde sevk idare edebilmesi için; barıştan itibaren birliklerin savaşa hazırlanmasından da sorumlu olması gerekmektedir.

-Genelkurmay Başkanı barışta kuvvetleri harbe hazırlatamayacağına göre, bu birlikleri savaşta nasıl sevk idare edebilecektir?

“Genel Kurmay Başkanlığının kuvvet komutanlıklarıyla ilişkisi yeniden düzenlenerek ordunun komuta birliği sağlanmalıdır”.

-Barıştaki bu planlamalara ve harbe hazırlık faaliyetlerine, savaşın sevk idaresinden sorumlu olan Genelkurmay Başkanı nasıl ve ne derecede etki edebilecektir?

Emir komuta birliği prensibi gereği, komutan birliğinin her şeyinden sorumlu ve yetkili olmalıdır.

Yapılan düzenlemelerle personel ve lojistik faaliyetlerinin Millî Savunma Bakanlığı’nda, istihbarat, harekât faaliyetlerinin ise Genelkurmay Başkanlığı’nda kalması öngörülmektedir. Bu yanlıştır. Savaşta üç kuvveti de sevk ve idare edecek olan Genelkurmay Başkanı’nın barıştan itibaren personel ve lojistik dâhil, tüm görev alanlarında sorumlu ve yetkili olması bir zorunluluktur. Zira tüm bu fonksiyonlar (Personel, istihbarat, harekât, lojistik, muhabere, sağlık…) birbirinden ayrılamaz bir bütün olup, tek bir komutanın (Genelkurmay Başkanı’nın) barıştan itibaren sorumlu ve yetkili olmasını gerektirir.

Yüksek Askerî Şûra üyesi olan Genelkurmay Başkanı, Kuvvet ve Ordu Komutanları terfi sırasındaki albay ve generalleri; denetlemelerde, tatbikatlarda, harp oyunları ve plan seminerlerinde tanıma, profesyonel kriterlere göre değerlendirme imkanına sahiplerdi. Hiçbir askeri tecrübesi ve bilgi birikimi olmayan siyasilerin subay, general/amirallerin terfi ve atamalarında etkin olmaları orduya siyasetin girmesine neden olacaktır. Savaşta Başkomutanlık görevini yürütecek olan Genelkurmay Başkanının birlikte savaşacağı ast birlik komutanlarını seçmedeki ağırlığı azaltılırsa, bunun olumsuz sonuçları savaşta ortaya çıkacaktır.

Maalesef Genelkurmay Başkanı ordumuzun en üst komutanı iken yetkileri budanarak, adeta bir karargâh subayı haline getirilmiştir. Genel Kurmay Başkanlığının kuvvet komutanlıklarıyla ilişkisi yeniden düzenlenerek ordunun komuta birliği sağlanmalıdır.

Askerliğin temeli disiplindir. Her meslek için gerekli olan disiplin kavramı askerlik mesleğinin niteliği gereği mutlak bir itaati gerektirmektedir. Bu durum asırlardır askerlere özgü adli yargı, idari yargı ve personel mevzuatı gerektirmiştir. Askerlikteki komutan ile personel arasındaki emir komuta münasebeti yüksek bir itaat duygusuna ve yüce değerlere dayanmalıdır. Ancak bunun mevzuat ile de teminat altına alınması gerekmektedir.

Diğer taraftan evrensel hukuk ve temel insan haklarının günümüzdeki gelişimi hürriyeti bağlayıcı cezaların hâkim kararına bağlanması gibi zorunlulukları beraberinde getirmiştir. Görünürdeki sorun hâkim sınıfından olmayan komutanlar ve disiplin mahkemelerinin hürriyeti bağlayıcı “oda hapsi” cezası verme yetkilerinden kaynaklandığından, bu yetki kaldırarak konuyu düzenlemek mümkün iken disiplin mahkemelerinin kaldırılması ve komutanların yetkilerinin sınırlandırılması disiplinin korunmasını sekteye uğratmıştır.

Askeri mahkemelerde ise konu biraz daha farklı cereyan etmiştir. Suçüstü hali gibi özel durumlar haricinde Askeri Savcıların soruşturma yetkilerinin, cumhuriyet savcılarından farklı olarak, askeri yargıda komutan iznine tabi olmasının günümüz hukuk anlayışı ile bağdaşmadığı, sorunlara neden olduğu açıktır. Bu sorunun da sivil adli ve idari yargı içinde ihtisas savcılıkları, ihtisas mahkemeleri ve ihtisas daireleri kurarak çözülmesi mümkün iken konuya yabancı olan sivil yargı eline bırakılması birçok soruna ve mağduriyete sebep olduğu gibi askeri disiplinin zedelenmesine de yol açmıştır.

Bu teklifte artık kangren haline gelmiş Asker Hastaneleri konusunun da çözüme kavuşturulması yerinde olurdu ancak teklifte bu husus göz ardı edilmiştir. Mevcut haliyle teklifte, sağlık raporu ile ilgili ekstra önlemler mevcuttur. Asker hastanelerimiz kapatılmamış olsaydı, sağlık raporları da dahil olmak üzere birçok konuda ayrıca düzenleme yapmaya gerek olmayacaktı.

Güçlü bir ordusu olup da askeri sağlık sistemi olmayan Türkiye’den başka ülke bulunmamaktadır. Türk Ordusu bu yeteneğini 2016 yılında tek adamın bir kararıyla kaybetmiştir. GATA ve Asker Hastanelerimiz bu alanda dünya ölçeğinde sayılı ve saygın kurumlarken, 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrasında, 17 Ağustos 2016 tarihli OHAL Kararnamesi ile kapatılmışlardır.

Askeri Tıp Fakültesi ve Askeri Hastanelerin kapatılması da ilginçtir ki askeri okulların kapatılması gibi 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Anlaşmasının 164. maddesi ile Osmanlı Devletine dayatılmıştır.

Bugüne kadar TSK Sağlık Komutanlığı olarak teşkilatlanan Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Asker Hastanelerinin ana görevi ülke insanını NBC (nükleer, biyolojik ve kimyasal) tehdidine karşı savunma, hava, uzay, su altı hekimliği, harp cerrahisi faaliyetlerini yürütmek gerektiğinde gerektiği kadar sahra hastaneleri kurmak olarak belirtilmiştir.

Belirtilen ana görev, doğal sağlık hizmetlerine ilave olarak, Türkiye’de sadece GATA ve Asker Hastanelerine verilen bir görevdir ve 85 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı için hayati önemi vardır.

GATA ve Asker Hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri nedeniyle, emir komuta ve teşkilat yapısı bozulmuş ve önemli oranda sağlık görevlisi bu şartlarda çalışmayı kabul etmeyerek görevinden ayrılmıştır. Hem TSK hem de askeri sağlık teşkilatındaki emir komuta yapısının bozulmasının, bu nedenle GATA ve Asker Hastanelerini görev yapamaz hale gelmesi sonucu son günlerde terörle mücadelede verilen şehit sayısının artmış olduğu değerlendirilmektedir.

TSK’da barışta ve savaşta sağlık sistemin temel işlevi; hastalanan, yaralanan askerlerin kısa sürede tedavilerinin yapılarak, birliklerine/cepheye tekrar gönderilmesi, barış zamanında birliklerin sağlık yönünden her an göreve hazır tutulması, personel mevcutlarında, dolayısıyla muharebe gücünde zafiyete neden olunmamasıdır. GATA ve asker hastaneleri barış zamanında sağlık personeli ve donanımı ile birlikleri takviye etmekte, kriz ve savaş ortamlarında ise birliklerin sağlık desteğini sağlamaktadır.

Asker hastaneleri, yüksek gerilimli görev şartlarını ve terörle mücadeleyi içeren barış ortamında ve savaşta muharebe stresine, fiziksel ve psikolojik travmalara maruz kalan askerin tedavisi ve rehabilitasyonu için önemli işlevlere sahiptir ve yeniden açılmalıdır.

Askeri Liselerin kapatılması nedeniyle, Harp Okullarının öğrenci kaynağının tümü sivil kaynaktan sağlanmaya başlamış, personel Temin Merkezlerinin Bakanlığa bağlanması ve sınav komisyonlarında bakanlık memurlarının görevlendirilmesi nedeniyle siyasi tavassuta uygun bir ortam hazırlanmıştır. Bu durum, üniversite sınavında %1’lik dilimden öğrenci alan Harp Okullarının öğrenci niteliğini 200 binlere kadar geri götürmüş, astsubay ve uzman erbaş kaynağının siyasi görüş ve tarikat girdabına girmesine neden olmuştur.  

Personel Teminine yönelik değişiklikler profesyonel orduya geçiş gibi bir gerekliliği parti ordusu kurmaya çevirmiştir. Bu düzenleme sözleşmeli erden, subay kaynağına kadar TSK kadrolarının belirli siyasi görüş, mezhep ve tarikat mensupları ile doldurulmasına sebep olmuş, polis memuru ve bekçi kaynağına benzer bir kadrolaşmanın önünü açmıştır. TSK kuvvetleri ordu-millet geleneğinden gelen gücünü “Mehmetçik” dediğimiz yükümlü er ve erbaşlardan almaktadır. Uzmanlık gerektiren kadrolar için uzman er ve erbaş alımına devam edilirken, yükümlülük usülü askerlik de sürdürülmelidir.

Yüksek Askeri Şuranın, askerlik sanatı ve hakkında değerlendirme yaptığı askerlerin 30-40 yıllık mesleki safahatı hakkında hiçbir bilgi sahibi olmayan kişilerden oluşturulması, Bakanlığa bağlı Personel Genel Müdürlüğünün, Kuvvet Komutanlıklarının terfi ve atama sistemini siyasi müdahaleye açık bir hale getirmesi, TSK’nin, parti teşkilatları ve tarikat kapılarında istikbal arayan askerlerden oluşan parti ordusuna dönüşmesine yol açmıştır.

Öte yandan personel konularında şu sorunlar da orta yerde durmaktadır:

-Askeri okullara öğrenci alımında yapılan güvenlik soruşturmalarında tarikatlarla irtibat ve iltisak başlığı çıkarılmıştır.

-Kaymakamlar, hakimler, savcılar vb. meslek mensupları askerlik yaparken, polisler askerlik yükümlülüğünden muaf tutulmuştur.

-General ve amiral sayıları ulufe olarak nitelendirilebilecek şekilde artırılmıştır. Öyle ki; Kara Kuvvetlerinde tank taburu sayısından fazla, Hava Kuvvetlerinde muharip uçak filosu sayısından fazla, Deniz Kuvvetlerinde de muharip gemi sayısından fazla general ve amiral bulunmaktadır.

Harp okulları, Astsubay meslek yüksek okulları ile Kuvvet Komutanlıkları arasındaki bağları kopartan askeri eğitim sistemi mutlak suretle revize edilmelidir.

Askerlerimiz, polislerimiz ve memurlarımızın dışında bırakıldığı “Askerlik Borçlanması” hakkında bir yasal düzenlemeye gidilmelidir. Kanun teklifi ile kamuoyunda EYT’li albaylar olarak bilinen EYT düzenlemesi öncesi kadrosuzluk gerekçesi ile tasfiye edilerek mağdur edilen silahlı kuvvetler personeline ilişkin 5510 sayılı kanunda bir düzenleme bulunmaktadır. Dolayısıyla tam da yeri gelmişken bu kanunun teklifinin içerisine tüm sigortalıların askerlik hizmet borçlanması süreleri kadar sigorta başlangıç tarihlerinin geriye götürülmesine imkan verecek bir düzenleme de eklenebilirdi.  

Zaman yitirmeksizin Türk Silahlı Kuvvetlerinin personel rejimi başta olmak üzere farklı kanunlarda yapılan düzenlemelerin gözden geçirildiği bir personel rejimi kanununa ihtiyaç olduğu ortadadır. Bu dönem bütün aksayan yönleriyl

Teklifin bazı maddeleri Anayasa'nın giriş kısmındaki demokratik hukuk devleti ile eşitlik ilkesine ile mülkiyet hakkına ve masumiyet karinesine aykırılıklar taşımaktadır.


Yorum Yazın