CHP’li Rahmi Aşkın Türeli: Vergi tabana yayılmıyor, çok yüksek bir kayıt dışılık oranı var

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
CHP’li Rahmi Aşkın Türeli: Vergi tabana yayılmıyor, çok yüksek bir kayıt dışılık oranı var
Abone ol
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda en düşük emekli aylığını 12 bin 500 liraya çıkaran maddenin de olduğu ‘Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ iktidar oylarıyla kabul edilerek Genel Kurul gündemine gönderildi. Verginin tabana yayılmadığını ve hala çok yüksek bir kayıt dışılık oranı olduğuna dikkat çeken CHP’nin Komisyon Sözcüsü, İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, “Vergi yükünün adaletsiz dağılımı önemli bir konu ve burada vergi adaletini düzeltecek hiçbir politika tedbiri görmedik, bir madde yok” dedi. Meclis iç tüzüğünün, ‘Cumhurbaşkanı Yardımcılarının, bakanların komisyonun toplantılarına katılabileceklerine’ ilişkin hükmüne Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ üzerinden dikkat çeken Türeli, “Talebimiz Hazine ve Maliye Bakanının burada gelip de direkt olarak kendisinin o kelimeyi kullanıyorum, sahibi olduğu ve bir anlamda üstlendiği ve her yerde de savunduğu kanun teklifini burada anlatmasıydı” dedi.

Muhalif- Ankara

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda en düşük emekli aylığını 12 bin 500 liraya çıkaran Vergi Kanun Teklifi, iktidar oylarıyla kabul edilerek Genel Kurul gündemine gönderildi. Türkiye’nin vergi sisteminde ciddi problemler olduğuna dikkat çeken CHP’nin Komisyon Sözcüsü, İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, önlerinde bu sorunları çözecek bir kanun teklifi gelmediğini söyledi. Verginin tabana yayılmadığını ve hala çok yüksek bir kayıt dışılık oranı olduğunu belirten Türeli, “Vergi sisteminde öncelikle bir bütünlük, bir uyum yok; birbiriyle çelişen amaçlar ve buna ilişkin olarak da araçlar söz konusu. Son derece karmaşık bir vergi sistemi var. Oysa bu sistemin bir an önce çok daha basit, anlaşılabilir bir yapıya kavuşturulması gerekir. Vergi tabana yayılmıyor, hâlâ çok yüksek bir kayıt dışılık oranı var; bu, vergi sisteminin en büyük problemlerinden. Vergi yükünün adaletsiz dağılımı önemli bir konu ve burada vergi adaletini düzeltecek hiçbir politika tedbiri görmedik, bir madde yok”.  

Rahmi Aşkın Türeli’nin kanun teklifinin geneli üzerindeki konuşması şöyle:

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Şimdi, bir vergi paketi konuşuyoruz, önce usul üzerine konuştuk. Şimdi, tabii, esasa ilişkin de çok söyleyeceğimiz bir şey var ama şunu tekrar vurgulamak istiyorum: Usul ile esas birbirinin ayrılmaz parçasıdır, sağlıklı ve nitelikli kanun yapma süreci için bu ikisinin birlikte el ele gitmesine ihtiyaç var ve Sayın Komisyon Başkanının da söylediği gibi, İç Tüzük'te bakanların istedikleri takdirde, Cumhurbaşkanı Yardımcılarının, bakanların komisyonun toplantılarına katılabilecekleri hüküm altına alınmıştır. Bu anlamda, talebimiz Hazine ve Maliye Bakanının burada gelip de direkt olarak kendisinin o kelimeyi kullanıyorum, sahibi olduğu ve bir anlamda üstlendiği ve her yerde de savunduğu kanun teklifini burada anlatmasıydı.

Şimdi, bu vergi paketi, tabii, bunu bu tasarruf, önümüze gelen bu tasarruf kanun teklifiyle beraber değerlendirmek gerekiyor. Tasarruf kanun teklifini geçen hafta komisyonda konuştuk, dün itibarıyla da Genel Kurulda, bugün de devam edecek, dün konuştuk, bugün de tekrar ikinci bölümü konuşulacak. Orada bir kısım tespitlerimizi yaptık, bunları tekrarlamak istemiyorum ama orada yaptığımız en önemli tespit şuydu: "Dağ fare doğurdu." tespitiydi. Gerçekten de beklentilerin çok altında ciddi anlamda hiçbir tasarruf getirmeyen, kamunun harcamalarına kaynak kullanımının ciddi bir biçimde rasyonalize edilmediği bir yapıyla, bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız. Hem bu mayıs ayında çıkmış olan Tasarruf ve Verimlilik Paketi hem de arkasından işte görüşmekte olduğumuz bugün de görüşeceğimiz Genel Kuruldaki kanun teklifi bu açıdan son derece yetersizdir.

 Şimdi, tabii, bir de vergi paketi geldi önümüze. Vergi paketine -zamansal açıdan tabii aynı anda iki yerde olamayacağımız için- çok hızlı bir biçimde baktık ama burada ayrıntılı bir biçimde konuşmayı umuyoruz. 53 madde var, 9 ayrı kanunda değişiklik yapıyor; bunun 8'inde vergi ve vergiyle ilgili kanunlar ve 1'inde ise emeklilikle ilgili düzenlemeleri içeren 5510 sayılı Kanun'da bir değişiklik var. Tabii, bu kanun teklifi, dediğim gibi, biraz önce de söylediğim gibi, aslında kamuoyunda çok ciddi anlamda beklentilerle karşılanan... Ve özellikle o 104 sayfalık bir metnin kamuoyuyla paylaşılmasıyla bir biçimde ki bunun nasıl olduğunu bilmiyoruz, kamuoyunu yoklamak için mi yapıldı yoksa bir biçimde Hükûmet içindeki bir görüş ayrılığı nedeniyle mi bu şekilde oldu; o kamuoyuna yansımıştı.

 Şimdi, burada bakıyoruz, bizim önümüze gelen kanun teklifi aslında öbür kanun teklifinin neredeyse üçte 1'i seviyesinde, onların birçoğu -buradaki maddeler- çıkartılmış. Bunun içinde elbette karşı çıkacağımız maddeler de vardı ama destekleyeceğimiz maddeler de olabilirdi çünkü özellikle vergi adaleti konusu Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim en çok üzerinde durduğumuz ve bir an önce bu ülkede yaşayan milyonlarca insan açısından çözülmesini istediğimiz bir konu.

 Bu konuya girmeden önce bir makro çerçevede değerlendirme yapmak istiyorum. Literatürde, ekonomi literatüründe bir "ikiz açık hipotezi" vardır. İkiz açık hipotezi bütçe açıklarının -daha geniş anlamda "kamu açıkları" da diyebiliriz- cari açıklarla birlikte görüldüğü bir yapıya işaret eder. Eğer ekonomide bütçe açığı varsa bu cari işlemler açığı da doğurur yani dış tasarrufu ortaya çıkartır fakat çok ilginç, istisnai yıllar dışında, Türkiye'de -bütçenin dışında diğer kamu kurumlarını da koyduğum zaman kamu kesimine ulaşıyoruz- hem kamu kesimi açık veriyor hem özel kesim açık veriyor hem de dış açık yani cari işlemler açık veriyor ve bu Türkiye açısından son derece olumsuz bir görünüm arz ediyor. Türkiye ekonomisinin kalkınma potansiyelini gerileten ve bir biçimde ekonominin potansiyellerini, potansiyel büyümesini aşağı doğru çeken bir uygulamadır bu fakat baktığımız zaman bu AKP'nin yirmi iki yıllık iktidar dönemine, buna ilişkin olarak çok ciddi anlamda yapılmış, ortaya konulmuş, uygulanmış bir politikayı ve tedbirleri görmüyoruz. Kamu dengeleri sürdürülebilir değil yani burada tasarruf kanun teklifinin de genel gerekçesinde şöyleydi: Mali disiplini güçlendirmek ve kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanımını sağlamak ama ne yazık ki tasarruf kanununda da buna ilişkin ciddi birtakım tedbirler yoktu. Burada da o tedbirleri çok görmüyoruz.

 Kamu kesimi dengelerinin sürdürülememiş olması, Türkiye'yi hızlı, devamlı, sürekli bir biçimde bütçe açıkları ve kamu açıklarıyla karşı karşıya bırakıyor. Bunun karşısında hem ciddi bir vergi reformunun yapılmaması hem giderlerin aşağı çekilmemesi hem de gelirlerin artırılmaması sonucunda da borçlanmaya dayalı bir ekonominin âdeta borçlanmanın bir biçimde hareket verdiği, onu teşvik ettiği bir yapının olduğunu görüyoruz. Bu, Türkiye'de hem iç borçları hem de dış borçları kâr topu gibi büyütüyor ve faiz oranlarında da yukarıya doğru bir çıkış, bir ivme yaratıyor. Her ne kadar 2021 yılının eylül ayında Cumhurbaşkanının "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur." teziyle birlikte faiz indirimine gidilmiş olsa da bu faiz indiriminin aslında Türkiye'yi nasıl bir krizin içine götürdüğünü hepimiz çok yakından yaşadık. 2021 yılının eylül ayında Merkez Bankası yüzde 19 politika faizi vardı, yüzde 19,25 enflasyon vardı ve dolar kuru 8 lira 30 kuruştu. Dört ayda yüzde 19'dan yüzde 14'e indirildi Merkez Bankası politika faizi ve onun sonucunda enflasyon yükselmeye başladı; önce yüzde 35'lere, sonraki izleyen yılda da yüzde 85'lere kadar çıktı. Dolar kuru 8 lira 30 kuruştu, dört ayda 10 lira birden artarak 18 lira 30 kuruşa çıktı ve arkasından kur korumalı mevduat sistemi geldi. Kur korumalı mevduat sistemi... Merkez Bankası zararında 2023 yılında gördük, Merkez Bankasının 818 milyar liralık bir zararı var. Bu kadar bütün bankaların -ki Merkez Bankası bankaların bankası olarak sayılır- kâr ettiği böyle bir konjonktürde Merkez Bankasının zarar etmesi hiçbir şekilde anlaşılabilir değildi. Nitekim Merkez Bankası, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı sunumda da aslında kur korumalı mevduat sisteminden kaynaklanan kur zararını 818 milyarın da ötesinde, 833 milyar lira olarak açıkladı. Yani, bakın, işte, baktığımız zaman, bu, buradaki açıkların temel nedenlerinden bir tanesidir çünkü Merkez Bankasının yüzde 55 hissesi Hazineye aittir ve Merkez Bankası işte bu şekilde kâr etmiş olsaydı -biraz önce de söylediğim gibi- hem bu kârlar hazineye aktarılacaktı hem ihtiyat akçesi olarak aktarılacaktı hem de aynı zamanda Merkez Bankası kurumlar vergisi verecekti. Bu anlamda baktığımız zaman önümüze çıkan bu sürdürülemez kamu dengelerinde ve bütçe açıklarının artmasında uygulanan yanlış politikaların büyük payı vardır. Kur korumalı mevduat, kamu-özel iş birliği modeliyle köprü, otoyol, şehir hastanelerine ödenen paralar çok yüksek seviyelere ulaşmıştır ve bunlar bütçe açısından çok ciddi rakamlar oluşturmaktadır. Hatırlayın, Cumhurbaşkanının o dönem -o dönemde Başbakandı- söylemi vardı, ne diyordu? "Hazineden beş kuruş para çıkmayacak." diyordu ama bunun böyle olmadığını gördük ve bir anlamda bugün sadece bu yıl için, 2024 yılı için 162,4 milyar lira bunlara para ödenecek. Döviz cinsinden verilmiş garantiler, otoyol ve köprülerden araç geçiş garantileri, hava alanlarında uçuş garantileri, hastanelerde yatak yatış garantileriyle birlikte âdeta kara deliğe dönüşen bir yapı var ortada.

Buradan vergi sistemine gelmek istiyorum. Türkiye'nin vergi sisteminde ciddi problemler var ve ne yazık ki bu kanun teklifinde bu sorunları çözecek hiçbir politika yok. Vergi sisteminde öncelikle bir bütünlük, bir uyum yok; birbiriyle çelişen amaçlar ve buna ilişkin olarak da araçlar söz konusu. Son derece karmaşık bir vergi sistemi var. Mükelleflerin de büyük ölçüde anlayamadığı, genelge ve muktezalar yoluyla vergi uygulamasının yönlendirildiği bir yapıyla Türkiye'nin bugünkü vergi sisteminin başarılı olması çok mümkün değil. Buradaki başka bir...

Genelge ve muktezalar yoluyla yapılan vergi uygulamalarının da bir kısmı yetki aşımı nedeniyle yargıya intikal ediyor; idare mahkemesinde, Danıştayda ve Anayasa Mahkemesinde bu konuda açılmış davalar ve verilmiş kararlar var. Oysa bu sistemin bir an önce çok daha basit, anlaşılabilir bir yapıya kavuşturulması gerekir.

 Vergi tabana yayılmıyor, hâlâ çok yüksek bir kayıt dışılık oranı var; bu, vergi sisteminin en büyük problemlerinden. Vergi yükünün adaletsiz dağılımı önemli bir konu ve burada vergi adaletini düzeltecek hiçbir politika tedbiri görmedik, bir madde yok. Anayasa madde 73 ödeme gücü ilkesini belirlemiştir, orada der ki: "Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacıdır." Fakat baktığımız zaman öyle değil. Türkiye'deki vergi yapısı dolaylı vergilere dayalı yani harcamalar üzerinden alınan KDV, ÖTV gibi vergilerin payı yüzde 65, dolaysız vergiler yüzde 35. Bazı yıllar dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payının yüzde 68-70'lere kadar yükseldiğini görüyoruz ve dolaysız vergilerin -yüzde 35 olarak söyledim gelir ve servet unsurları üzerinden alınan- yüzde 87'si stopaj yoluyla toplanan vergiler yani ücretlilerin, çalışanların gelirinden kaynakta kesilen vergiler. Vergilerin sadece yüzde 13'ü beyanname usulüyle toplanıyor. Bu, Türkiye'deki vergi yapısının ne kadar çarpık olduğunu gösteriyor. Bu dolaylı vergiler içinde en büyük pay ÖTV ve KDV'de; ÖTV ve KDV'nin toplam içindeki payı yüzde 53 ve diğer vergilerle birlikte yüzde 65-70'ler seviyesine geliyor. Yani ödeme gücüne göre bir vergi sistemi yok ve -dediğim gibi- burada, önümüze çıkan bu kanun teklifinde, gelen kanun teklifinde de bu konuda bir düzenleme yok, vergi harcamalarına ilişkin hiçbir şey yok burada. Baktım, sadece benim yaptığım hesaplamalarla 30 milyar lira civarında bir vergi harcaması yani vazgeçilen vergiler, istisnalar, muafiyetler nedeniyle bir rakam var ama biz şunu biliyoruz ki 2024 yılında bütçede öngörülen vergi harcaması 2,2 trilyon lira. Hani azaltacaktık, hani bunlara bakacaktık? Çünkü bunların bir kısmı gerekli olabilir. Vergi toplamanın amacı sadece gelir elde etmek değil, elbette belli iktisadi faaliyetleri desteklemek isteyebilirsiniz, belli gruplara katkı, destek vermek isteyebilirsiniz; olabilir bunlar ama bunların bir biçimde etkinlik ve verimlilik açısından incelenmesine ihtiyaç var ve bu, AKP iktidarları döneminde hemen hemen bütün planlarda, beş yıllık planlarda, orta vadeli programlarda, yıllık programlarda ve bütçede yazılmasına rağmen bu konuda bir gelişme yok, aynen devam ediyor ve burada da önümüze gelmiş herhangi bir şey yok.

 Yine, baktığımız zaman, vergi algısına ve vergi ödeme bilincine zarar veren vergi afları konusu bu dönemde, AKP iktidarları döneminde çok belirgindir. 2003-2023 arasında 14 adet vergi affı ve varlık barışı çıkarılmış. Bununla nasıl sağlıklı işleyecek bir vergi sistemi kuracaksınız? Mükellef neden gitsin vergisini ödesin? Önemli olan, vergi sistemini daha saydam, daha iyi işleyen hâle getirmek, karmaşıklıkları gidermek, ödeme gücü ilkesini burada geçerli kılmak. Belki birtakım yerlerde vergi oranlarını indirme ihtiyacı var, bütün bunların hepsini yaptığınız zaman bu anlamlı gözüküyor.

 RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Dediğim gibi, burada vergi dilimine ilişkin bir düzenleme yok; 110 bin liraya kadar yüzde 15 biliyorsunuz, şu anda 230 bin TL'ye kadar yüzde 20. Halbuki bunların yeniden değerleme oranı kadar artırılması gerekirken yıllar itibarıyla, yeniden değerleme oranı ki yurt içi üretici fiyatları endeksinin yıllık ortalamasına göre belirlenir, altında belirlendiği için bugün artık çalışanlar üçüncü ayda daha, mart ayında, nisan ayında üst vergi dilimine, sonra izleyen aylarda yine bir üst vergi dilimine daha giriyorlar. Hem bu vergi dilimlerinin genişletilmesi gerekiyor hem de aynı zamanda buradaki vergi oranlarının düşürülmesi gerekiyor; yüzde 15 oranının daha aşağı, belki yüzde 10'a indirilmesi konuşulmalı. Bu vergi paketinde büyüme ve istihdama yönelik bir düzenleme yok, ben görmedim. Halbuki önemli konulardan biri de bu. Buna ilişkin ne yapılıyor?

 Kentsel rantlar kamuoyunda konuşuluyor; bu konuda herhangi bir yapı, bir düzenleme yok.

 Çiftçinin kullandığı mazot -bütün çiftçinin gözü orada- uzun zamandır konuşuluyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim de en çok üzerinde durduğumuz konulardan biri, çiftçinin kullandığı mazottan, tarımsal amaçlı kullanımdan ÖTV alınmaması, ona ilişkin bir düzenleme yok.

 Beyanname vermeyen ücretlilerin, sağlık ve eğitim giderlerinin matrahtan indiriminin sağlanması konusu önemli bir konu. Bu konu aslında ciddi bir adaletsizlik yaratıyor, buna ilişkin herhangi bir düzenleme görmedik.

 Ne var burada? Emeklilere ilişkin bir düzenleme var ama o da aslında son derece... Yani bugün Türkiye'nin kalbi buralarda atıyor, 16 milyon emekli aslında burada uzun zamandır bu müjdeyi bekliyor ama ne yazık ki çıkan sadece en düşük emekli maaşının 10 binden 12.500 liraya çıkarılması; kök aylıklarda bir artış yok, refah payı yok, intibak yasası yok.

 RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bakın, 2000 öncesi, 2000-2008 arası ve 2008 sonrasına ilişkin çok ciddi anlamda farklılıklar oluşmuş emekliler arasında, böyle bir şey yok. Bakın, zaman içinde aylık bağlama oranları ve güncelleme katsayıları düşürüldü, bunların yeniden artırılması gerekiyor. Emekli bunları bekliyor.

 Asgari ücretli asgari ücretin artmasını bekliyor. Bugün Türkiye Cumhuriyet tarihinin en büyük bölüşüm şokunu yaşıyor ve asgari ücreti sadece asgari ücret olarak düşünmeyin, asgari ücret aynı zamanda ekonomi içindeki birçok ücret ve gelir seviyesinin belirlenmesini sağlıyor. Örneğin işsizlik yardımları asgari ücrete göre belirleniyor, örneğin genel sağlık sigortasından yararlanma koşulları asgari ücrete göre belirleniyor ve bugün 17 bin lira asgari ücret açlık sınırının altında ve yılın ikinci yarısında bir artış yok. Bunu kabul etmek mümkün değil.

 Özet olarak söylersem, bu önümüze gelen vergi paketi son derece yetersiz bir vergi paketidir. Kamuoyunda vergi adaletinin sağlanması yönünde çok ciddi bir beklenti oluşmuştu.

 Bizde bir beklenti oluşmuştu ama baktığımız zaman burada, buna ilişkin bir şey yok, bazı teknik maddeler var. Maddeler üzerinde de konuşacağız, itirazlarımız var, eleştirilerimiz var, katıldığımız hususlar da olabilir ama dediğim gibi, esas itibarıyla bütün toplumun, Türkiye'nin beklediği düzenlemeler ne yazık ki burada yok. Bu önümüze gelen vergi kanunu teklifinde çalışan kesimi, emek kesiminin durumunu, koşullarını iyileştirecek hiçbir düzenleme yok diyorum.


Yorum Yazın