CHP İzmir Milletvekili ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Rahmi Aşkın Türeli, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Ticaret Bakanlığı bütçesi görüşmelerinde, dış ticaretin Türkiye’nin en büyük yapısal sorunlarından biri olduğunu, ara malı ithalatındaki yüksek bağımlılığın ekonomiyi olumsuz etkilediğini belirterek, “Cari Açık, Türkiye'nin en önemli yapısal problemlerinden birini oluşturuyor” dedi.
Muhalif- Ankara
Türeli, Türkiye’nin cari işlemler açığının yapısal bir sorun olduğunu vurgulayarak; “Millî Muhasebe Sistemi'nde şöyle bir şey vardır: Tasarruflar yatırımlara denktir ama eğer yurt içi tasarruflarınız, yatırımları karşılamıyorsa dışarıdan tasarruf alırsınız yani cari işlemler açığı verirsiniz. Ne yazık ki Türkiye'nin yapısı budur; Türkiye, dış tasarruf kullanan, yani cari işlemler açığı veren, çok istisnai kriz yılları dışında ekonomisinde hep açık veren bir yapıya sahip. Özellikle ekonominin hızlandığı, büyüme hızının arttığı dönemlerde cari işlemler açığı da artıyor. Bunun temel nedeni de ihracatın ciddi anlamda ara malı ithalatına bağımlı oluşu. Tabii ki enerjiyi de ithal ediyoruz, tüketim mallarını ithal ediyoruz ama özellikle ara malı ithalatındaki bağımlılık çok yüksek oranlarda.” dedi.
Orta vadeli program ile kalkınma planı arasındaki ilişki koptu, Plan kâğıt üzerinde kaldı.
Türeli, Orta Vadeli Program (OVP) ve kalkınma planı arasında kopukluk olduğunu söyleyerek; “İhracat 2024 yılında OVP rakamlarıyla 264 milyar dolar, 2027'de 319,6 milyar dolar olarak öngörülmüş. Artış oranı yüzde 21. İthalat ise, 2024'te 345 milyar dolar olan seviyesinden, 2027'de 417,5 milyar dolara çıkacak, artış gene yüzde 21. Yani ihracat ve ithalatın OVP döneminde aynı oranda artması öngörülmüş. Fakat ilginç olan şu, hep de bunu söylüyoruz: Orta vadeli program ile kalkınma planı arasındaki ilişki koptu. Aynı şeyi söylüyorum: 2028 yılında, 2027'de 319,6 milyar dolar olan ihracat birdenbire 375,4 milyar dolara çıkacak. İthalatta 417,5 milyar dolardan 481,4 milyar dolara çıkacak. Bir yıldaki artış, 2027'den 2028'e ihracatta yüzde 17,5, ithalatta yüzde 15,3. Bir kere bu şunu gösteriyor: Buradaki ilişki kopmuş, plan kâğıt üzerinde kalmış.” ifadelerini kullandı.
“Cari açığı düşüreceğiz; ihracatın ithalata bağımlılığını azaltacağız." söylemlerinin altı boş.
Türeli, OVP’de belirlenen büyüme hedeflerinin gerçekçi olmadığını ifade ederek; “Büyüme hedeflerine ulaşmak mümkün değil. Zaten uluslararası kuruluşlar da Türkiye'nin büyüme hızını gittikçe aşağı doğru çekiyor. Hükümet hem planı hem OVP'yi çöpe attı. Bu yol haritaları olmadan Türkiye'nin bir yere gitmesi mümkün değil. OVP'de cari açık 2027 yılında -22,6 milyar dolara inecek, 2028'de -2,8 milyar dolar olacak; bir yılda 20 milyar dolar azalması mümkün mü? Bu da biraz önce söylediğim gibi, OVP ile kalkınma planının arasındaki ilişkinin kopması anlamına geliyor. Hani "2023'te ihracat hedefimiz 500 milyar dolar."dı, ne oldu? Bu hedeflerin hepsi çöpe atıldı. İddia sahibi olmak elbette güzel ama onun altını doğru politikalarla doldurmadığınız zaman, gerekli önlemleri almadığınız ve kaynakları aktarmadığınız zaman hiçbir anlamı yok. Cari açığın finansmanı açısından bakınca, daha çok sıcak paraya dayalı bir modele geri dönüş var. Şu an için belki döviz baskı altında tutuluyor ama OVP'ye baktığımızda her sene millî gelir deflatörünün altında kur artışının olacak olması aslında bize bunu çok açık ve net olarak gösteriyor. Ama ne oldu? Bütün bu süreçlerin içinde artan cari işlemler açığı sonucunda, dış borç stoku kartopu gibi büyüdü. 2002 yılında AKP iktidara geldiğinde Türkiye'nin toplam dış borcu 131 milyar dolardı. 2024'ün ikinci çeyreğinde 512 milyar dolara çıktı. Bakın, çok büyük rakamlar bunlar. Dış borç, öyle iç borç gibi bir şey değil. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1954 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan borçları ödemeye devam etti. Bu uygulanan yanlış politikalar... Yıllardan beri "Hazırlanan bütün kalkınma planları ve orta vadeli programlarda cari açığı düşüreceğiz. Ekonominin, ihracatın ithalata bağımlılığını azaltacağız." gibi söylemlerin hepsi aslında anlaşılıyor ki boştu ve onun sonucunda Türkiye'nin dışa bağımlı yapısı oluştu.” değerlendirmelerinde bulundu.
Türkiye ekonomisinde 2013'ten beri aşağı doğru bir iniş var. Bu, 2018'de hızlandı ama 2021 yılındaki "Faiz sebep, enflasyon sonuç." tezi, ekonomideki dengeleri bozdu.
Türeli, 2013’ten beri süren ekonomik gerilemenin, 2018’de hızlandığını ve özellikle 2021 yılında uygulanan "Faiz sebep, enflasyon sonuç" tezinin ekonomideki dengeleri daha da bozduğunu belirtti. Türkiye imalat sanayisinin teknoloji yoğunluğunu artırmaya yönelik vaatlerin sonuçsuz kaldığını ifade eden Türeli; “İmalat sanayisinin teknoloji yoğunluğunun artırılmasından bahsediliyor ama hem ihracatta hem ithalatta baktığımız zaman ciddi bir artış yok. 2002 yılında ihracatta yüksek teknolojili sektörlerin payı yüzde 6,2'ymiş, 2023'te yüzde 3,8. Teknoloji yoğunluğu ihracatta yüzde 3,8 iken ithalatta yüzde 10,7. Yani düşük emeğe dayalı, düşük teknolojili malları ihraç ediyoruz, sermaye yoğun, yüksek teknolojili malları ithal ediyoruz. İşte, modeldeki çarpıklık da burada. Bu yapıyla Türkiye'nin bir yere gitmesi mümkün değil hem kendi içindeki yapısal sorunları çözemez hem de aynı zamanda rekabet içinde olduğumuz ülkelerle ciddi bir rekabet yapabilmesi mümkün değil.” dedi.
Temel neden “faiz sebep, enflasyon sonuç.” Bunun sonucunda negatif reel faiz, Türk lirasından kaçışı başlattı, dövize ve altına kayış oldu, ardından KKM'yle döviz ve altına olan gidiş engellenince de para konut piyasasına ve otomobil piyasasına yöneldi.
Çeşitli sektörlerdeki fahiş fiyat artışlarının temel nedeninin yanlış ekonomi politikaları olduğunu vurgulayan, otomotiv ve emlak gibi sektörlerde yaşanan fiyat artışlarının, ekonomi yönetiminin hatalı kararlarından kaynaklandığını belirten Türeli; “Şimdi, sizin sunuşunuzda da var, geçen seneki sunuşta da vardı; çeşitli sektörlerde yaşanan fahiş fiyat artışları, stokçulukla mücadele, denetimler, kesilen cezalar var. Ama şunu kabul etmek lazım: Enflasyonunun nedeni bu uygulanan yanlış ekonomi politikaları. Temel neden faiz sebep, enflasyon sonuç tezi ile verilen negatif reel faiz, Türk lirasından kaçışı başlattı, dövize gidiş oldu, arkadan KKM'yle döviz ve altına olan gidiş engellenince de konut piyasasına ve otomobil piyasasına yansıdı. Bugün oradaki fiyatların artışın nedeni bu. Kira artışlarını yüzde 25'le sınırlayarak bunu engelleyemezsiniz. Yaptığınız birtakım denetimlerle bugün Türkiye'deki fahiş fiyat artışlarını engelleyemezsiniz. Yani polisiye tedbirlerle ekonomi düzelmez.” değerlendirmesini yaptı.
Tekelci ve oligopolist piyasa yapısı hâlâ birçok sektörde egemen. Ne hazindir ki Türkiye'nin birçok yerinde şehir hastanelerini şehirlerin dışına yapıyoruz ama AVM'leri şehrin içine yapıyoruz.
Türkiye'deki alışveriş merkezleri (AVM) ve zincir marketlerin, küçük esnaf üzerinde yarattığı olumsuz etkilere dikkat çeken Türeli; “Piyasaların eksik rekabetçi yapısı devam ediyor. Tekelci ve oligopol piyasa yapısı hâlâ birçok sektörde egemen. Rekabet açısından baktığımızda ciddi sıkıntılar var. AVM'lerin, bugün Türkiye'deki ticaret yapısını son derece olumsuz etkilediğini biliyoruz. AVM'ler, âdeta yanlış tüketim mabetleri oldu. Hem kişilerin hem de pazarın ekonomisini bozuyor. Atalarımızın biliyorsunuz, yaptığı kapalı çarşılar bedestenler vardı, oralarda ticaret yapılırdı ama bugün AVM'ler onun ötesinde, her şeyin satış amaçlı, pazara yönelik bir yapı içinde olduğu bir sürece işaret ediyor ve şehrin içinde, kentlerin içinde AVM'ler var. Ne hazindir ki Türkiye'nin birçok yerinde şehir hastanelerini şehirlerin dışına yapıyoruz ama AVM'leri şehrin içine yapıyoruz. Bunu yaptığımızda da zaten rekabet etmekte son derece güçlük yaşayan esnafı ciddi sıkıntıya sokuyoruz. Zincir marketlerin sayıları 30 bini geçti. Özellikle gıda alanında esnafın bunlarla rekabet etmesi mümkün değil.” ifadelerini kullandı.
Esnaf ve KOBİ'ler ciddi sıkıntı altında.
Gıda fiyatlarındaki artışa ilişkin sert eleştirilerde bulunan Türeli; fiyat artışlarının temel nedeninin stokçuluk ya da marketlerin kâr amacı değil, yanlış tarım politikaları ve yüksek girdi maliyetleri olduğunu belirtti. Türeli; “Bakın, bugün gıda fiyatlarındaki artış var. Gıda fiyatlarındaki artışın nedeni, yanlış tarım politikaları, yüksek girdi maliyetleri, dışa bağımlılık... Birçok ürünün, temel ürünlerin, girdilerin dışarıdan ithal edildiğini biliyoruz. Gübre de öyle, zirai ilaç da öyle, mazot zaten dışarıdan ithal ediyoruz. Taşıma maliyetleri, lojistik maliyetlerindeki artış, işte, bütün bunların hepsi çok ciddi sıkıntılar yaratıyor ve rekabeti bozuyor. Esnaf ve KOBİ'ler ciddi sıkıntı içinde. KOBİ'ler özellikle "mikro ölçekli" dediğimiz, 10 kişiden az çalıştıran firmaların rekabet güçleri çok zayıf. Ciddi anlamda personel sorunları, finansmana erişmede zorluk, teknolojik kapasitelerin son derece geri olması gibi nedenler var. Diğer taraftan da elektronik ticaretin ortaya çıkardığı birtakım sorunlar var. Hepsini bir araya getirdiğimiz zaman Türkiye'deki rekabet yapısının düzelmediğini aksine bozulduğunu görüyoruz. Bütün bu sürecin ortaya çıkardığı sonuç, gelir dağılımındaki bozulma ve yoksulluğun artması. Bunu hem vatandaş nezdinde, hane halkları nezdinde görüyoruz hem de şirketler nezdinde görüyoruz. Yani böyle bir sıkıntılı durum varken Ticaret Bakanlığının aslında yapacağı çok iş var ama ne yazık ki pembe tablolar çiziliyor, her şey güzel olacakmış gibi bir hava yaratılıyor. Türkiye bu planla ve bu OVP’yle bu yapısal dönüşümü nasıl sağlayacak? Nasıl rekabet edeceğiz dünyayla? Bu anlamda da bu sıkıntıların çözülmesi gerekir diyorum.” ifadeleriyle sözlerini noktaladı
Yorum Yazın