CHP'li Türeli'den vergi kanun teklifine sert tepki: "Dağ fare doğurdu"

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
CHP'li Türeli'den vergi kanun teklifine sert tepki: "Dağ fare doğurdu"
Abone ol
CHP'li Rahmi Aşkın Türeli, torba kanun formatına dönüştürülen Vergi Kanun Teklifi hakkında sert eleştirilerde bulundu. Anayasa'ya aykırı maddeler, Hazine ve Maliye Bakanı'nın görüşmelere katılmaması ve vergi reformundaki eksiklikler öne çıkan konular arasında yer aldı.

CHP'li İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli, Vergi Kanun Teklifi hakkında yaptığı konuşmada, teklifi torba kanun formatında eleştirerek, Anayasa'ya aykırı maddeler barındırdığını ve son dakikada eklenen maddelerin Plan ve Bütçe Komisyonunun çalışma yöntemlerine aykırı olduğunu belirtti.

Türeli, teklifte Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen düzenlemelerin yeniden getirildiğini vurgulayarak, bu durumun hukuka aykırı olduğunu ifade etti. Ayrıca, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in komisyon görüşmelerine katılmadığını ve bunun iletişim stratejileri açısından bir fırsat kaybı olduğunu söyledi.

Türeli, vergi reformunda beklenen değişikliklerin yapılmadığını, vergi harcamalarının etkisiz bir şekilde azaltıldığını ve vergi adaleti sağlanamadığını belirtti. Türkiye'nin vergi sistemindeki sorunları, vergi dilimlerinin daraltılması, vergi aflarının yaygınlaşması ve emeklilere yapılan yetersiz artışlar gibi konulara dikkat çekti.

Konuşmasında, vergi reformu konusunda yapılması gerekenleri sıralayan Türeli, vergi sisteminin daha basit ve anlaşılır hale getirilmesi, vergi tabanının genişletilmesi ve adil bir vergi yükü dağılımı sağlanması gerektiğini vurguladı. Emekli maaşlarının da insanca yaşanabilir bir seviyeye çıkarılması gerektiğini belirten Türeli, CHP olarak kanun teklifine "ret" oyu vereceklerini açıkladı.

CHP İzmir Milletvekili Rahmi Aşkın Türeli'nin komisyondaki açıklamaları şöyle:

CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vergi Kanun Teklifi olarak görüşmeye başladığımız ancak Komisyona son dakikada gelen 2 yeni madde ihdasıyla torba kanun formatına çevrilen kanun teklifinin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Yine Bir Torba Kanun

Kanun teklifi Komisyona 53 madde olarak geldi, 1 madde çıkarıldı, 2 madde eklendi; şu anda 54 madde oldu ama ilginç olan, kanun teklifi, torba kanuna dönüştü. Ben sonunda bir kanunu da torba kanun değil kendi bütünlüğü içinde konuşacağız diye sevinirken, ümitlenirken, bu ümidimiz başka bir bahara kaldı ve gene bir torba kanun görüşmesi içindeyiz.

Anayasaya Aykırılıklar

Diğer taraftan Anayasa'ya aykırılıklar bu torba kanuna damgasını vurdu. Hem yeni getirilen 2 madde hem de aynı zamanda 5 madde, daha önce Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiş hükümlerin yeniden Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmesidir. Bu şekildeki bir çalışma yöntemi son derece yanlıştır, Anayasa Mahkemesi kararlarının hiçe sayılmasıdır ve özellikle son dakikada getirilen 2 madde Plan ve Bütçe Komisyonunun çalışma yöntemlerine ve teamüllerine aykırıdır.

Bu 2 maddenin biri emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta olan kişilerin Kızılay’da görev yapacaklarsa emekli aylıklarını almaya devam etmeleri hususunu düzenliyor. Buna ilişkin bir düzenleme daha önce sadece Kızılay değil, Yeşilay Cemiyet, Türkiye Maarif Vakfı, Yunus Emre Vakfı gibi vakıflar için de getirilmişti ama Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti ve iptal tarihi kaç biliyor musunuz değerli milletvekilleri? 14 Haziran 2024 tarihinde Resmî Gazete'de iptal kararı yayımlandı yani bir ay oldu ve bir ay sonra siz bu konuyu yeniden tekrar önümüze getiriyorsunuz.

Diğer maddede sendikalarda hizmet kolundaki örgütlenme düzeyi ile toplu sözleşme ikramiyesi arasında ilişki kuruluyor. Geçmişte yapılan düzenlemeyle örgütlenme açısından yüzde 2 barajı getirilmişti.  Anayasa Mahkemesi bunu Gene aynı şekilde Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeyi 5 Mart 2024 tarihinde iptal etmişti. Şimdi de yüzde 1 barajı getiriliyor ve doğal olarak bu yüzde 1 barajının üstünde kalan sendikal örgütlenmeler ile altındakiler arasında ciddi bir ücret farkı oluşuyor.

 bu yıl içinde 2 tane Anayasa Mahkemesi kararı var ve siz Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği kararları, düzenlemeleri yeniden getiriyorsunuz. Hâlbuki, Anayasa'nın 153'üncü maddesi çok açık, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı organlarını bağladığı hüküm altına alınmıştır. Bu çerçevede, Komisyona son dakikada getirilen özellikle bu 2 madde kanun teklifinden çıkartılmalıdır.

Hazine ve Maliye Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki Görüşmelerine Katılmamıştır

Burada, tabii, vergiyle ilgili düzenlemeleri konuşuyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet sisteminde -bu sistem tam bir başkanlık sistemi değil ama- kanuni düzenlemeler teklif olarak geliyor ve teklifleri milletvekilleri imzalıyor; Fakat şunu biliyoruz: Bu kanun tekliflerini hazırlayanlar milletvekilleri değil, bürokrasi ve ilgili kamu kurum ve kuruluşları.

Şimdi, burada bir vergi teklifi görüşüyoruz; temel anlamda, maddelerinin büyük bir çoğunluğu vergiyle ilgili. Sonuç itibarıyla bunun sorumlusu kim? Bunu hazırlayan, bunun sorumlusu, bir anlamda sahibi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek. Ama Mehmet Şimşek her ne hikmetse görüşmelere katılmadı. Ama Sayın Şimşek, meslek odalarıyla, işveren örgütleriyle görüşüyor, yurt dışına gidip yatırımcılarla toplantılar yapıyor. Vergi vergi düzenlemeleri üzerine her gün açıklamalar yapıyor, sosyal medyada mesajlar paylaşıyor ama Sayın Şimşek, Plan ve Bütçe Komisyonunda vergi kanun teklifi görüşülürken gelmiyor. Meclis İçtüzüğü, istedikleri takdirde bakanların Meclisteki, Komisyonlardaki çalışmalara katılabileceklerini hükme bağlamış; TBMM İçtüzüğü'nün 29, 30 ve 31'inci maddeleri bunu düzenliyor ama ısrarla bizim, muhalefetin Hazine ve Maliye Bakanının katılmasını istememize rağmen Hazine ve Maliye Bakanı bu toplantılara katılmadı. Hâlbuki siyasetçilerin de hem siyaset alanında hem ekonomi alanında iletişim stratejileri son derece önemlidir. Hazine ve Maliye Bakanı oraya gelmiş olsaydı hem bu kanun teklifini sahiplenirdi hem de iletişim stratejisinin bir ayağı oluşurdu burada ama ne yazık ki kendisi bana göre ciddi bir fırsat kaçırmıştır. Tabii anlaşılıyor ki -biraz sonra maddelerde de bahsedeceğim- ortaya çıkan vergi kanununu savunmak istememiştir.

104 Sayfalık Metin Nerede?

Son iki ayda Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının hazırladığı 104 sayfalık bir metin elden ele dolaştı, kamuoyunda tartışıldı fakat çok ilginçtir, önümüze gelen bu kanun teklifinde bu 104 sayfalık metnin sadece yaklaşık üçte 1'i var, üçte 2'si yok.

Şimdi, burada iki soru sormak istiyorum. Bir: Bu metin neden kamuoyuna sızdırıldı? Çünkü burada şunu görüyoruz: Aslında bu Gelir İdaresi Başkanlığının bir hizmet içi çalışmasıydı ama sızdırıldı. Bu konuları kamuoyunda tartışmak için mi sızdırıldı, yoksa bir biçimde Hükûmet içinde bu vergiyle ilgili düzenlemelerle ilgili görüş ayrılıkları mı buna neden oldu, bunu bilmek isteriz.

İkinci olarak, bu metindeki vergi düzenlemelerinin büyük bir kısmı burada yok, çok az bir kısmı geldi. Hâlbuki bazı düzenlemelere biz muhalefet olarak yapıcı bir muhalefet anlayışımız çerçevesinde destek verirdik ama dediğim gibi gelmedi. Sonuç itibarıyla ortaya çıkan vergi  kanun teklifi bizim tasarruf kanun teklifinde de söylediğimiz gibi "Dağ fare doğurdu." tanımıyla çok iyi bir biçimde betimlenebilir.

İkiz Açık Problemi

Şimdi, konuya makro açıdan yaklaşırsak iktisat literatüründe ikiz açık hipotezi var. Buna göre bütçe açıkları, daha geniş anlamda kamu açıkları, dış açık yani cari işlemler açığı doğuruyor. Bu hipotez Türkiye açısından da doğru. Bu yüksek kamu açıkları ve cari işlemler açıkları Türkiye ekonomisinin kalkınma potansiyelini olumsuz etkiliyor ve ekonominin büyüme hızını aşağı doğru çekiyor ve bunun sonucunda kamu kesimi dengeleri sürdürülemez bir noktaya ulaşıyor. Hem ciddi bir vergi reformunun yapılmaması neticesinde gelirlerinin artırılamaması hem de kamuda tasarruf yapılarak kamu harcamalarının azaltılamaması neticesinde borçlanmaya dayalı bir ekonomik modelin sürdürüldüğünü görüyoruz. Bu çerçevede de dış finansmana ve sıcak paraya dayalı bir borçlanma modeli bir taraftan faizleri yükseltirken bir taraftan Türkiye'nin iç ve dış borçlarını kartopu gibi büyütüyor.

Türk Vergi Sistemindeki Sorunlar

AKP'nin yirmi iki yıllık iktidarında vergi sistemindeki sorunları çözecek bir politika seti ne yazık ki ortaya konulamamıştır. Beş yıllık kalkınma planlarında, orta vadeli programlarda ve yıllık programlarda defalarca zikredilmesine rağmen ortada baktığımız zaman bir vergi reformu, vergi düzenlemesi ne yazık ki yoktur.

Türkiye'nin vergi sistemindeki sorunları özetlemek isterim öncelikle. Bunun birincisi, vergi sisteminde bir bütünsellik ve uyum bulunmamaktadır. Birbiriyle çelişen amaçlar ve araçlar vergi sistemini aşındırmaktadır. Özellikle torba kanunlarla getirilen düzenlemeler, istisna ve muafiyetler vergi sisteminin bütünlüğünü zedelemektedir.

İkinci bir husus, son derece karmaşık bir vergi sistemi vardır. Mükellefin de büyük ölçüde anlayamadığı genelgeler ve muktezalar yoluyla vergi uygulamasının yönlendirildiği bir yapıyla sağlıklı bir vergi sistemi kurmak mümkün değildir. Diğer taraftan, genelgeler ve muktezalar yoluyla yapılan vergi uygulamaları yetki aşımı nedeniyle yargıya intikal etmektedir ve şu anda idare mahkemelerinde, Danıştay’da ve Anayasa Mahkemesinde bu konuda verilmiş kararlar vardır.

Verginin tabana yayılmadığı ve çok yüksek bir kayıt dışılık oranının varlığını sürdürdüğü bir yapı vardır.

Vergi yükünün dağılımının adil olmaması en önemli problemlerden biridir. Oysa Anayasa'mızın 73'üncü maddesi ödeme gücü ilkesini belirlemiştir, buna göre "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır." Bununla birlikte bizim vergi sistemimiz ödeme gücü ilkesinden uzaktır.

Türkiye'deki vergi yapısı dolaylı vergilere dayalıdır. Harcamalar üzerinden alınan ÖTV, KDV gibi vergiler toplamın yüzde 65'i iken gelir ve servet üzerinden alınan dolaysız vergiler sadece yüzde 35'tir. Bazı yıllarda dolaylı vergilerin yüzde 68, yüzde 70'lere kadar çıktığını görüyoruz. Gelir ve servet unsurları üzerinden alınan dolaysız vergilerin de yüzde 87'si stopaj usulüyle kaynakta kesilen, çalışanlardan kesilen vergilerdir, beyanname usulüyle alınan vergiler sadece yüzde 13'tür; bu da aslında Türkiye'deki servetten bir verginin alınmadığının, sermaye kesimi üzerindeki verginin çok düşük olduğunun en tipik göstergesidir.

Vergi harcamaları, diğer bir ifadeyle istisna, muafiyet ve indirimler nedeniyle vazgeçilen vergilerin tutarı çok yüksek seviyelere ulaşmıştır. Bakın, 2023 yılında, değerli arkadaşlar, bütçe açığı 1 trilyon 375 milyar lira iken vazgeçilen vergiler 1 trilyon 477 milyar liradır yani bu vergi harcamaları, istisna, muafiyetler olmasa Türkiye'de bütçe fazla verecektir. 2024 yılında da bütçe açığı 2,6 trilyon olarak öngörülmüş, vergi harcamasının ise 2,2 trilyon olması öngörülmüştür ve çok ilginç olan AKP iktidarları döneminde vergi harcamalarının yıllar itibarıyla artmasıdır. Nitekim 2006 yılında gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1'ini oluşturan vergi harcamaları 2019 yılında yüzde 4'e çıkmış, 2024'ten itibaren de yüzde 5' geçmiştir.

Bu gelen kanun teklifinde vergi harcamasındaki azalma ne kadar biliyor musunuz? Sadece 11,3 milyar lira yani binde 5 oranına tekabül ediyor. Hep "Vergi harcamaları etkinlik açısından gözden geçirilecek, daraltılacak." diye söylüyordunuz. "Dağ fare doğurdu." diye bunun için söylüyoruz, ne yazık ki ortada ciddi bir değişiklik yok.

Vergi Afları

AKP iktidarları döneminde vergi afları yaygınlaşmıştır. Bakın, bir kıyaslama yapmak istiyorum: 1923-2002 arasında, seksen yılda Türkiye'de 26 adet af kanunu çıkarılırken AKP iktidarları döneminde 14 adet af kanunu çıkarılmış; 14 adet, neredeyse bir buçuk yılda bir af kanunu çıkarılmıştır. Böyle bir ortamda sağlıklı işleyecek bir vergi sistemi kurmak ve mükellefin vergilerini düzenli ödemesini sağlamak mümkün değildir.

Gelir vergisi dilimleri daraltılmış ve bu çerçevede artan oranlılık olma özelliğini kaybetmiştir. AKP iktidarları döneminde vergi dilimlerinin yeniden değerleme oranı kadar artırılması gerekirken önce Bakanlar Kurulu kararlarıyla, sonra Cumhurbaşkanı kararıyla düşük belirlenmiştir. O yüzden, Türkiye'de çalışanlar yaklaşık mart, nisan aylarında bir üst vergi dilimine, ilerleyen aylarda da gene bir üst vergi dilimine girmektedir; bu da ücretliler üzerindeki vergi baskısının inanılmaz bir boyutta olduğunu bize gösteriyor.

Beyanname vermeyen ücretlilerin sağlık ve eğitim giderlerinin matrahtan indiriminin sağlanmaması önemli bir konudur, bu konuda beyanname veren mükellefler ile vermeyenler arasında ciddi bir ayrım oluşmuştur fakat bu gelen kanun teklifinde gene buna ilişkin hiçbir düzenleme yoktur.

Vergi sisteminin ekonomik büyüme ve istihdamla ilişkisi son derece zayıftır. Üretim ve ihracatta sektörel ve bölgesel teşvik ve desteklerin, vergi istihdam ilişkisinin etkinlik analizleri yapılmamaktadır.

Kentsel rantlar konusu vergi sisteminde ve vergi uygulamalarında yer almamaktadır.

Kanun Teklifi Bir Vergi Reformu Niteliği Taşımamaktadır

Bugün görüştüğümüz vergi kanun teklifi bir vergi reformu niteliğinde olmayan bir düzenlemedir, bütüncül bir ekonomik programın parçası değildir. Bu kanun teklifiyle vergi sistemindeki hiçbir sorun, hiçbir aksaklık çözülmemiştir ve vergi adaleti sağlanmamıştır. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bir vergi reformunun başarılı olması için vergi reformunun böyle kısım kısım değil, bir bütün olarak yapılması ve vergi reformunun bir ekonomik programın asli parçası olması gerekir ama ne yazık ki yok. Biraz önce de söylediğim gibi, 104 sayfalık metindeki var olan diğer düzenlemelerin neden önümüze gelmediğini anlamış değiliz. Diğer taraftan da vergi yükü vatandaşlar arasında adil bir biçimde bölüşülmeli yani vergi adaleti sağlanmalıdır.

Vergi Reformu Konusunda Yapılması Gerekenler

Bu çerçevede, vergi reformu konusunda yapılması gerekenleri belirtmek istiyorum.

Vergi sistemi daha basit ve anlaşılır bir yapıya kavuşturulmalıdır. Vergi tabanı genişletilmeli ve bu çerçevede kayıt dışılık oranı azaltılmalıdır. Doğrudan vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı artırılmalıdır. Vergi harcamaları etkinlik açısından gözden geçirilmeli ve azaltılmalıdır. Vergide af ve varlık barışı gibi uygulamalara son verilmelidir. Gelir vergisi dilimleri genişletilmeli ve en alt dilimdeki vergi oranı yüzde 15'ten yüzde 10'a indirilmelidir. Beyanname vermeyen ücretlilerin, sağlık ve eğitim giderlerinin matrahtan indirimi sağlanmalıdır. Vergi sisteminin ekonomik büyüme ve istihdamla ilişkisi güçlendirilmelidir. Bu konuda etki değerlendirme raporu hazırlanmalı ve bu kapsamda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Çiftçinin tarımsal amaçla kullandığı mazottan ÖTV alınmamalıdır, ki bu Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim en çok üzerinde durduğumuz hususlardan biridir; hem tarımsal üretimin artırılması hem de tarım kesiminde gelir seviyesinin yükseltilmesi için bu zorunludur. Büyük meblağda menkul kıymet geliri elde edenler beyanname usulüyle vergilendirilmelidir. Vergi sistemi yeşil dönüşümü destekleyecek bir çerçeveye kavuşturulmalıdır ve son olarak kentsel rantlar vergilendirilmelidir.

Ne yazık ki bu hususların hiçbiri bu önümüze gelen kanun teklifinde yok, oysa, böyle olmasını beklerdik. Gerçekten bu konularda da bir düzenleme gelmiş olsaydı yapıcı bir muhalefet anlayışı içinde bunu desteklerdik ama ne yazık ki böyle bir şey yok.

Kanun Teklifinde Emeklilerle İlgili Yapılan Düzenlemeler Son Derece Yetersizdir.

Bugün Türkiye'de bölüşüm ilişkileri cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiş ölçüde bozulmuştur. Yirmi iki yıllık AKP iktidarında zenginin daha zengin olduğu, yoksulun daha yoksul olduğu bir sistem yaratılmıştır. Oysa sosyal devletin görevi işçilere, memurlara, emeklilere, çiftçiye, esnafa, yoksullara yönelik politikaları yine onların sesine kulak vererek yaşama geçirmektir.

Açlık sınırının 19 bin lirayı, yoksulluk sınırının ise 65 bin lirayı geçtiği, manipüle edilmiş TÜİK verilerine göre bile enflasyonun yüzde 71,6 olduğu ve memurun, işçinin, çiftçinin, küçük esnafın, tüm dar gelirlinin durumlarının gittikçe kötüleştiği bir ortamda kamuoyunda oluşan tepkiler nedeniyle en düşük emekli maaşının 10 bin liradan 12.500 liraya yükseltilmesi son derece yetersizdir. Bu artışın bütçeye maliyeti ise sadece 33,2 milyar liradır ve bütçe büyüklüğü içinde çok küçük bir orana tekabül etmektedir.

2002'de en düşük emekli aylığı asgari ücretin yaklaşık 1,38 katı iken 2024 yılında bu oran 0,59'a gerilemiştir, şimdi 12.500 lira olduğu için belki bu 0,74 olacak ama son derece düşüktür.

Diğer taraftan, emeklinin tek sorunu en düşük emekli maaşı sorunu değildir. Emeklilerin çok ciddi sorunları vardır. Örneğin, emeklilerin kök aylıkları değişmemektedir. Emekli intibak düzenlemesi beklemektedir; 2000 öncesi, 2000-2008 arası ve 2008 sonrası emekli olanlar arasında ciddi maaş farkları vardır. Refah payı emekliye verilmemektedir. Zaman içinde düşürülen aylık bağlama oranlarının ve güncelleme kat sayılarının yeniden artırılmasına yönelik herhangi bir düzenleme yapılmamıştır.

Emekli bu düzenlemeleri bekliyor. Emekli bu konuda bundan sonrasında -sadece böyle bir seferlik, altı ayda bir para vererek değil- yaşamını insan onuruna uygun bir biçimde sürdürebileceği bir düzenlemeyi beklemektedir. Oysa iktidar sistemi düzeltmek yerine emekli aylıklarında dipte bir eşitlik sağlamayı hedeflemektedir. Nasıl ortalama ücret ile asgari ücret birbirine yakınsadıysa, âdeta üst üste geldiyse burada da biraz fazla aylık alan emekliler de gene dipte, sefalet aylığında eşitlenmiş olacaktır.

Teklifin Komisyonda görüşülmesi sırasında grubumuzca verilen ve en düşük emekli aylığının asgari ücrete eşitlenmesini belirten önergemiz ne yazık ki iktidar grubunun oylarıyla reddedilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, sosyal devlet ilkesi doğrultusunda, yıllarca primini düzenli bir biçimde ödeyen emeklilerimize anayasal hakları olan sosyal güvenlik hakkı çerçevesinde insanca yaşayabilmelerine olanak sağlayan bir emekli aylığına hak kazanabilmeleri için gerekli düzenlemeleri yapmaktır fakat ne yazık ki buna ilişkin bir düzenleme de yok. Yani aslında, önce gelen tasarruf paketi hiç ciddi anlamda harcamalarda bir tasarruf yapmazken gelen vergi paketi de vergi alanında ciddi hiçbir düzenleme yapmamıştır.

Konuşmamda belirttiğim hususlar çerçevesinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kanun teklifine "ret" oyu vereceğimizi ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.


Yorum Yazın