MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.
TBMM Grup Toplantısı'nda konuşan Devlet Bahçeli'nin satır başları şöyle:
"Türkiye seçimsiz bir döneme girmiştir. Önümüzdeki bu zorlu süreç doğru etkin kararlı kaliteli ve sonuç odaklı gelişmelere birer birer sahne olmalıdır. Milletimizin beklentisi sürdürülebilir hizmettir. Eğer siyaseti aklın rehberliğinde somut gerçekteki düğümlerin çözülmesi veya sorunların sürüklediği çıkmaz sokaklardan çıkabilme kabiliyeti şeklinde yorumlarsak ki en isabetli tarif de kanaatimce budur. O halde gereğini yapmak için vakit kaybetmeksizin işe koyulmalıyız. Yeni yüzyılda mutlu devlet huzurlu fert idealine el birliğiyle inanç birliği halinde muhakkak ulaşmalıyız.
"Cumhur İttifakı Türk devrinin serden geçti yüreğidir. Tarihi dokumuza kültürel müktesebatımıza milli özlemlerimize doğrudan muvaffak olan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi milletler mücadelesindeki stratejik kuvvetimizdir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini sorgulayan karalayan yaralayan çevrelerin asıl korkusu uyanan devin ayağa kalkması, küresel ve bölgesel hadiseler karşısında özü geçen bir Türkiye’nin doğudur. Doğum sancılı olsa da doğan kuvvet lider ülke Türkiye’dir.
“Gazze’nin yanı sıra Batı Şeria da tehlike altındadır”
İsrail müzakerelerde ilerleme kaydedilmemesi halinde Refah’a kara saldırısı tehdidini sürekli gündemde tutmaktadır. Gazze’nin yanı sıra Batı Şeria da tehlike altındadır. Siyonist azgınlığın hesabı, Filistin topraklarını yutmak, Filistinli mazlumları Mısır ve Ürdün’e sürmektir. Ne tarihin ne vicdanın ne insanlığın ne de mukaddesatımızın kabul etmeyeceği bu barbarlığın sonu yoktur, failleri ise iki dünyada mahvı perişan olmaya müstahaktır.
“Birleşmiş Milletler Filistin sorununun çözümünde acz içindedir ve reforma tabi tutulması artık kaçınılmazdır”
Birleşmiş Milletler Filistin sorununun çözümünde acz içindedir ve reforma tabi tutulması artık kaçınılmazdır. Güvenlik Konseyi’ndeki veto sistemi makul çözüm arayışlarını devamlı tıkamakta, demokratik olmayan, ahlaki ve şeffaflıktan yoksun olarak kabul edilmekte, bu da Birleşmiş Milletlerin temel ilkeleriyle çelişmektedir.
“BM Antlaşması’nda değişiklikler yapılması zorunluluğu ertelenemez düzeydedir”
Konsey, yapısı ve daimî üyelerin veto yetkisi nedeniyle dünya barışı ve çatışmaların önlenmesi için bir umut olmaktan bugünkü haliyle çok uzaktır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi II. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasındaki dünya şartlarında kurulmuştur. Bu kapsamda Konsey, savaşın yeniden şekillendirdiği bir düzenin izlerini taşımakta ve 5’i daimî olmak üzere 15 üyeden oluşmaktadır. Kararlar, 15 üyenin en az 9’unun onayıyla alınıyor olsa da sadece daimî üye statüsündeki ülkelerin veto hakkı bulunmaktadır. Konseydeki üyelik şartlarının ve veto yetkilerinin değişikliği için BM Antlaşması’nda değişiklikler yapılması zorunluluğu ertelenemez düzeydedir. Fakat bunun sağlanabilmesi için Genel Kurulda üçte iki çoğunluk sağlanması ve daimî 5 üyenin onayı gerekmektedir. Bu ülkeler doğal olarak karar alma süreçleri üzerinde etkilerini azaltabilecek reform girişimlerine direnç göstermektedirler. Değişime yönelik zorluklar bir direnç getirse de dünya devletleri genelinde var olan değişim talebi sürecin ve tartışmaların devamını sağlamaktadır. Normatif baskı ve uluslararası toplumdaki köklü reform beklentisi nedeniyle, hiçbir devlet Konsey reformu çabalarını açıkça göz ardı etmemektedir. Konseyin daimî ve geçici üyeler olarak biçimlenen yapısının II. Dünya Savaşı sonrası dönemi temsil ettiği ve günümüz ihtiyaçlarını karşılamadığı bir gerçektir. Güvenlik Konseyi’nin mevcut yapılanması, operasyonel verimliliği engellemesi sebebiyle meşruiyet sorunları yaşandığına ve kapsayıcılıkilkesine yönelik eksiklikler olduğuna işaret etmektedir. Daimî üyeliklerin sorgulanması ise tartışmaların önemli bir unsurudur.
BM Güvenlik Konseyi'ne "Çift çoğunluk" sistemi önerisi
Tarihsel sürece bakıldığında veto yetkisinin karar alma mekanizmalarını neredeyse her krizde kısıtlamış olması, bu yetkinin kaldırılması ya da sınırlandırılması gerekliliğinin dünya genelinde kabul görmesiyle sonuçlanmıştır. Daimî üyeler tarafından sahip olunan veto yetkisinin yerine "çift çoğunluk" sisteminin getirilmesi veya daha geniş bir ülke yelpazesinin uluslararası karar alma süreçlerine dahil edilmesi, görüş bildirmesi ve katkı vermesine imkân sağlayacak bir mekanizmanın inşası teklif ve düşüncemizdir.
İmamoğlu’na sert Netanyahu tepkisi
Ne tuhaf ne garip ne üzücü bir hezeyandır ki, Netenyahu başta olmak üzere, İsrail hükümetinde görev alan bakanlar ne diyorsa, üç aşağı beş yukarı aynısını ülkemizde de dile getiren istismarcılar bulunmaktadır. Mirasyedilerin Filistin konusunda cephe açıp Türkiye’yi suçlaması, jet yakıt satıldığını iddia edip Kürecik sakızı çiğnemeleri utanç duvarı gibi karşımızdadır. Soyadının ağırlığını taşımaktan aciz olanların nerede durduğunu, kimlere ve nerelere hizmet ettiğini, çıkarları uğruna nasıl da şuur kaybına uğradıklarını kuşkusuz herkes bilecek ve öğrenecektir. Üç-beş belediye almak, siyasi ikbal ve ihtiraslarını tatmin etmek maksadıyla her türlü kılığa girenleri inanıyorum ki milletimiz hoş görmeyecek, Allah da affetmeyecektir. Ayranları yok içmeye, atla gidiyorlar çeşmeye. Oturdukları ağır sekisi, çağırdıkları elin türküsü. Dahası Sultanahmet’te dilenip Ayasofya’da sadaka veriyorlar. Söyledikleri bir şey yok, yaptıkları bir şey yok, Cumhur İttifakı’nı zaafa uğratmanın dışında gayeleri yok.
“Öyle insanlar vardır ki, kalbi kof, dışı dost görünür; öyle yaklaşırlar ki, dışı hoş, özü boştur”
Öyle insanlar vardır ki, kalbi kof, dışı dost görünür; öyle yaklaşırlar ki, dışı hoş, özü boştur. Bilinmelidir ki, Cumhur İttifakı hesap yapanlara mecbur ve mahkum değildir. Biz siyaseti mertçe yaparız, adam gibi yaparız, muhataplarımızın da böyle davranmalarını bekleriz.
Yalan ile yol alınmayacağını, yalancıyla da yola çıkılmayacağını çok iyi biliriz. İsrail’in safına geçip Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’ni yaylım ateşine tutan müflisleri önce millete, sonra da Allah’a havale ederiz. Jet yakıtı üzerinden Siyonizme yakıt olanların Türkiye’yi engelleme heveslerinin kursaklarında kalacağını cesaretle söyleriz.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk demişti ki: “Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe, ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe mağlup olabilir; fakat hiçbir zaman bir ülkeyi yok edemez. Ülkeyi temelinden yıkan iç cephenin çökmesidir.” Belki niyetleri öyle olmayabilir, fakat eylem ve söylemleriyle iç cephemizi tahrip etmek, milli birlik ve dayanışma hissiyatını saf dışı bırakmak için her fırsatı ganimet sayan bir güruhun varlığı çok açıktır. Bunların muhalefet çatısı altında toplandıkları malumlarınızdır.
“ Hamas’a terör örgütü yaftası vurmasının akılla, izanla, vicdanla, hakikatle bağdaşmaz”
İstanbul Belediye Başkanı’nın, ABD’nin bir televizyon kanalına yaptığı açıklamalar, bu çerçevede Hamas’a terör örgütü iftirası atması, ne hikmetse jet yakıtcılarda bir rahatsızlık uyandırmamıştır. Bu şahsın ağzından PKK-YPG-PYD’ye karşı tek bir kelamın çıkmadığını acaba sadece biz mi duymadık? PKK’ya terör örgütü diyemeyen İstanbul Belediye Başkanı’nın Hamas’a terör örgütü yaftası vurmasının akılla, izanla, vicdanla, hakikatle bağdaşır bir yanı olmadığını sadece biz mi düşünüyoruz? Siyasetin Jetgilleri neredesiniz? Niye konuşmuyor, neden üç maymunu oynuyorsunuz? Yoksa gizli saklı ilişkileriniz deşifre olur diye mi ürküyorsunuz? Toprağını, yurdunu, yuvasını ve insanını savunan Hamas’a terör örgütü demek Netenyahu’ya vekâlet etmek, Siyonizm’in değirmenine su taşımak, cinayetleri onaylamak demektir. Hamas’a terör örgütü demek, katledilen bebeklere, kafese ve kuşatmaya alınan Gazze’ye sırt dönmek demektir. Ne utanç verici bir durumdur ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı küresel emperyalizmin eli ve vicdanı kanlı yüzlerine “alın beni tepe tepe kullanın” mesajı vermiş, “her emrinize, her telkininize, her tavize” amadeyim çağrısı yapmıştır. DEM’lenenlerin, PKK ittifakıyla gelecek planlayanların, günü geldiğinde nasıl maskaraya döneceğini, milli ve manevi değerlere şaşı bakmalarının nasıl ağır sonuçları olacağını aziz milletimiz bizzat gösterecektir.
Almanya Cumhurbaşkanı'na İmamoğlu tepkisi: Şaibeli!
Türkiye’ye ziyaret düzenleyip önce İstanbul’a gelen, alelacele belediye başkanıyla görüşme yapan Almanya Cumhurbaşkanının da döner diplomasinin yanı sıra, Türkiye’nin terörle mücadelesine destek vermesi samimi dileğimizdir. Ankara’ya gelmeden ve Cumhurbaşkanımızla görüşmeden İstanbul Belediye Başkanına koşan Almanya Cumhurbaşkanı’nın niçin böyle bir program akışına ihtiyaç duyduğu bizim nezdimizde soru işaretleriyle doludur. Döner edebiyatını kullanarak iç siyasete dahil olan, CHP’li belediye başkanlarını ayağının tozuyla ziyaret eden Almanya Cumhurbaşkanı’nın vermek istediği potansiyel mesajları şaibeli ve şüphelidir. Gene de Türkiye ile Almanya arasındaki siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerin hedeflenen seviyelere tırmanması halisane temennimizdir.
“Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır”
Milliyetçi Hareket Partisi milli birlik ve kardeşliğin yılmaz müdafisidir. Buna da artan bir şevkle devam edecek, etnik bölünmenin önüne set çekecek, provokasyonlara gelmeyecektir. Türkiye’nin bir Kürt sorunu yoktur, buna mukabil çok tehlikeli bölücülük ve terör sorunu vardır. Kürt kökenli kardeşlerimizin sosyal, ekonomik ve benzeri hak kayıplarından mülhem sorunlarını konuşmak başka; kolektif mahiyetli ve etnik bölücülüğü silahlı eylemlerle takviye ve tahrik eden yapay sorunları konuşmak başkadır. Türk ile Kürt, Alevi ile Sünni arasında uçurumlar oluşturmaya demokrasi, özgürlük ve insan hakkı kisvesine bürünerek hizmet edenler alçakların en alçağı, hainlerin en hainidir. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne hançer sallayanlar Türk’ün de Kürt’ün de Alevi’nin de Sünni’nin de can düşmanıdır. Düşmandan medet ummak teneşire uzanmaya razı olmaktır. Türk ile Kürt’ü, Alevi ile Sünni’yi birbirinden koparmanın emelini taşıyanlar emperyalizmin tasmalı yanaşmalarıdır.
“Türk milliyetçileri bedeli ne olursa olsun, Türkiye’yi böldürmemeye kararlıdır”
Türk milletinin; kökünden, kültüründen ve tarihinden kopmuş, geçmişinden utanan, kişiliksiz ve bilinçsiz, tepkisiz, ürkek ve itaat eden, bir toplum haline getirilmesi, daha açık bir ifadeyle, ezik ve silik bir topluluğa dönüştürülmesi mümkün değildir. Bunun tam tersini düşünenler hüsrana uğrayacaktır. Türkiye’de bazı sermaye gruplarının, bir kısım medya organının ve akademik çevrenin dillendirdiği, çözülmemizi ve dağılmamızı esas alan hain projeyi ilerletmek için teşvik edilen aldatma kampanyasında üç sahte klişe slogan ön plana çıkmaktadır: Bunlar; küreselleşme dinamikleri, Avrupa Birliği sürecinin gerekleri, Türk toplumunun değişim ihtiyacı ve çağa ayak uydurma zorunluluğu olarak sunulan safsatalardır.
Son dönemde, Milliyetçi Hareket Partisi’ni ve Cumhur İttifakı’nı hedef alan şirret kampanyanın arkasında da bu hain projenin taşeronları bulunmaktadır. Bu husumet cephesi, Türk milliyetçiliği şuurundan, düşünce sisteminden, milli duruşun temsil ettiği değerlerden ve başkent Ankara merkezli politikalardan rahatsızdır. Türk milli kimliğini, birliğini ve değerlerini koruma, yüceltme azmi ve iradesi, bu hain projenin hayata geçirilmesinin önünde en büyük engel olarak görülmektedir. Bunlar için Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı zapt edilmesi, kontrol edilmesi, iradesinin kırılması, sesinin kısılması gereken son milli direnç kalesidir. Türkiye’nin milli birliği ve kardeşliği, geçmişte olduğu gibi bugün de en büyük güç ve güven kaynağımızdır. Milli birliğimizi hedef alan hain saldırıların amacı, Türk milletini düşman kamplara bölerek bir çatışma ortamına sürüklemektir. Türk milleti, bir bütün olarak ve ortak milli değerler etrafında kenetlenerek hain projeyi boşa çıkaracak sabır, akıl, ahlak ve kahramanlığa sahiptir. Türk milliyetçileri bedeli ne olursa olsun, Türkiye’yi böldürmemeye kararlıdır.
Bugün gelinen tarihi dönüm noktasında herkes haddini bilmeli, aklını başına toplamalı, ateşle oynamaktan vazgeçmelidir. Türk vatanında, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği altında Türk bayrağına ve İstiklal Marşı’na yan gözle bakmak, hazımsızlık göstermek, saygısızlık yapmak düşmanın bile cüret edemeyeceği soysuzluktur. Al bayrağımızı vatan sınırları içinde indirmeye niyetlenen varsa, hatırından çıkarmasın ki, imha olmayı da göze almalıdır. İstiklalimizin manzum seslenişini susturmayı aklından geçirenler bunun hesabını en vahim şekilde vereceklerdir. Şayet gereği yapılmazsa, uyarıyorum, devleti ayakta tutamayız, bu coğrafyada yaşayamayız.
“Türkiye’de yerel halk yoktur, Türk milleti vardır”
Altını çizerek haykırıyorum ki, Türkiye’de yerel halk yoktur, Türk milleti vardır. 23 Nisan mesajımın adresi de DEM’ciler, DEM’lenmiş ve yerel halk tabirini referans almış CHP’li bazı belediye başkanlarıdır. Hiç kimse çalı dibi yoklamasın, deve izi saymasın, niyet okuyuculuğuna teşebbüs etmesin, Hazine ve Maliye Bakanımızın da her zaman arkasındayız. Türk vatandaşından kaldığı otelde 120 Avro milliyet farkı alan sömürge kuklalarıyla görülecek işimiz vardır ve nefesimiz bunların siyasetteki ayaklarının ensesindedir. Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir ses ve söz ustası olan Sayın Ferdi Tayfur’un şarkısının arka fonda çaldığı ve benim de yürüyüş yaptığım videonun yayımlanmasından hemen sonra; zoraki anlamlar çıkaranlar, çarpık değerlendirme yapanlar, polemik üretenler şimdi kulağınızı açıp beni dinleyin.
Adını bile hatırlamadığım bir küsurat partisinin sözde başkanı Kobanili Ahmet, sen de özellikle dersini almalısın. Ne güzel söylemiş şair; söz söylemek irfan ister, anlamak insan. Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır. Bazen aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşır. Merhum Sezai Karakoç’un dediği üzere; “anlamak masraflı iştir, emek ister, gayret ister, samimiyet ister; yanlış anlamak kolaydır oysa, biraz kötü niyet, biraz da cahillik yeter.” Bir şeyi söylemek istersem muhatabına doğrudan söylerim. Dolambaçlı yollara sapmam, kırk dereden su taşımam. Sayın Ferdi Tayfur’un seslendirdiği gibi, hainsin diyorsam, söyleten sensin, işte bu mesaj Türkiye’nin ayağını kaydırmaya yeltenen kim varsa direk onlaradır.
Medyaya tepki
Şu bazı gazete manşetlerine ve kalem sahiplerinin tefrikalarına bakar mısınız? “Cumhur İttifakı’nda ipler koptu mu?” “Devlet Bahçeli’den Mehmet Şimşek’e sert çıkış:” “Bahçeli, Erdoğan’a savaş açtı.” “AKP-MHP kavgası yükleniyor.” “Bahçeli, AKP’ye Balans Ayarı Çekti.” “Bahçeli, Erdoğan’ı Şimşek’le vurdu.” “Bahçeli iktidara ne demeye çalışıyor?” “MHP, AK Parti’ye atanmış kayyumdur.” “Siyasi ömrü bitmiş bir ittifakı ayakta tutma çabası.” “Devlet bahçeli herkesi şaşırtan çıkışlar yapmaya başladı.” “Can ile canan arasında bir hadise var.” “Türkiye’nin yeni bir siyasi iklime ihtiyacı var.” Bu kütük kafalı iddia sahiplerinin hepsi baltayı taşa vurmuştur. Cumhur İttifakı’nın tasfiyesine ve sonlanmasına ümit bağlayanlar size kötü bir haberim var; Cumhur İttifakı sonuna kadar vardır, var olacaktır ve ayakta kalacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızla olan dostluk ve kardeşlik hukukumuzu anlayabilmeniz için balığın kavağa tırmanmasını beklemekten başka alternatifiniz kalmamıştır.
“Siyasi merkez Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’dır”
Kobanili Ahmet, senin de klinik vaka olduğunu değerlendiriyor, insan ve toplum sağlığı adına gözetim altına alınıp tedavi edilmeni özellikle tavsiye ediyorum. Endişem odur ki, bir zaman sonra hiçbir aşı sana fayda etmeyecektir. Siyasette merkez olma iddiasında olanlara, bu çerçevede görüş beyan edenlere de kısaca şunları söylemek isterim: Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı toplumsal siyasetin merkezidir. Çünkü bir milletin milli ve manevi değerler manzumesini kabullenmek ve savunmak, toplumsal merkezi siyaseten ifade etmek demektir. Toplumsal merkezin siyasal izdüşümü ise siyasi merkezdir. Bu nedenle siyasi merkez Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’dır
Yeni anayasa hazırlık süreci
Yeni anayasa hazırlık sürecinde taviz vermeyeceğimiz esaslar bunlardır. Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerini ve yapısını tartışmaya açmak, etnik köken farklılıklarına dayanarak bunları yıkmaya çalışmak, devletin varlığına kastetmekle eş değerdir. Bunun bizim kitabımızda yazan adı da vatana ihanettir. Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi sonsuza kadar Türk milletidir.
Hayat pahalılığı ve enflasyon
Ayrıca fiyat ve finansal istikrarla beraber insanımızın mağduru olduğu hayat pahalılığı ve enflasyon baskısı doğru politikalarla, ortak sinerji ve potansiyel imkanlarımızla telafi edilecek, fırsatçıların, karaborsacıların, gün aşırı zam yapan aç gözlülerin yakasından tutulacaktır. 100 milyon nüfusu, 100 ili, 1000 ilçesiyle Türkiye önümüzdeki 10 yıl içinde ekonomik bir kudret olarak mutlaka hak ettiği mevkie ulaşacaktır.
Yorum Yazın