Büyükelçi (E) Ahmet Süha Umar yazdı:

Devletin çözülüşü

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Devletin çözülüşü
Abone ol

Ülkenin ekonomisi hızla batıyordu

“..Vaziyet göründüğü kadar parlak değildi. …İmparatorun (Yöneticinin, sultanın) yaptıkları çok pahalıya mal olmuştu…Pek çok atlara (otomobillere-uçaklara) ihtiyaç vardı. ..bunları köylüler (emekçiler-çalışanlar) temin etmek zorunda idiler. ..at (otomobil-uçak) satın  almak çok masraflı (pahalı) olduğundan daha yüksek vergi vermek zorunda kalıyorlardı. (Ayrıca) köylüler (emekçiler-çalışanlar), harp hizmetine (askere) çağrılıyorlardı (üretimden koparılıyorlardı).”

“Dış ticaret de tahmin ettikleri (bekledikleri) kadar müsait netice (uygun sonuç) vermemişti. Vakıa haraç heyetleri (rüşvet, komisyon verenler) haraçlarını (rüşvetlerini-komisyonlarını) getiriyorlardı fakat bunlara mukabil (karşılık) hediyeler vermek (vergilerini affetmek vb.), ziyaretçileri (gelenleri)  ağırlamak zorunda idiler. Onları ağırlamak çok masraflı idi. Bu arada, gelenler hükümet merkezinde oturanlarla (yönetimdekilerle)hususi ticaret de yapıyorlardı…Getirdikleri, ekseriya değersiz  yani pratikte kıymeti olmayan nadide şeylerdi. İmparator(yönetici, sultan) bunları kendi şahsi lüksü için kullanıyor yahut bazı liyakatli (kendisine yakın, bağlı) memurlara da, (kişilere, yandaşlarına) hediye ediyordu. .. Karşılık (olarak) verdiği hediyeler ipek (yani değerli) idi. Bu, devlet bütçesinde mühim yer işgal ediyordu. Bu hediyeler dışarı gidince (elden çıkınca) yerine bütçeye aynı kıymette bir şey girmiyordu. Hususi ticaret de aynı tarzda menfi netice (olumsuz sonuç-açık) veriyordu. Burada da iktisadi bakımdan kıymetli ..mallar çıkıyor (ihraç ediliyor, fabrikalar, tesisler, kurumlar satılıyor) buna mukabil, ekonomi bakımından kıymetsiz olan ..mücevherat yahut pratik hayatta kullanılamayacak olan  lüks atlar (lüks otomobiller, uçaklar) giriyordu (ithal ediliyordu). Bu yüzden ..ekonomik durum …büyük bir süratle fenalaşmaktaydı. Devlet fakirleşiyor, köylüler de (emekçiler-çalışanlar-emekliler) fazla vergiden dolayı fakirleşiyor, altın tedavülden kalkıyordu (para değerini yitiriyordu).”

Kliklerin (tarikatların, cemaatlerin) teşekkülü (ortaya çıkması, güçlenmesi)

“(Bu durumda) aileler kendi aralarında ittifak akdediyorlar, büyük klikler (tarikatlar, cemaatler)  teşkil ediyor, bu klikler en mühim idari işleri (ülkenin yönetimini) ellerine almaya çalışıyor ve memleketi kendileri idare etmek istiyorlardı. Mesela..bütün mühim generaller (yöneticiler), muayyen bir kliğe (tarikata, cemaate) mensuptular.. Bu kliğin iktidarı eline alması için gerekli olan,  ..imparatorun (yöneticinin, sultanın) etrafındaki kişilerin bu kliğe mensup adamlar olmasını temin etmekti.”

Memur sistemi

“İmtihana girdikten sonra herkesin en yüksek vazifelere girebilme (gelebilme) imkanını bulabileceği ..iddiaları(na rağmen)..imtihana girecekleri, il memurlarının (tarikat, cemaat mensuplarının)  tavsiye etmeleri lazımdı. Bu memurların, yalnız kendi kliklerine mensup olanları veya bunların ailelerinin veya en yakınlarının oğullarını tavsiye edecekleri aşikârdı. İmtihan edenler de yine il memurlarının ailelerine (tarikatlara, cemaatlere) mensup olduklarından bunlar, arzu edilen şahısların imtihanda kazanmalarını, diğerlerinin ise kazanmamalarını temin ederlerdi.”

Yeni kanunlar

“İmparator (yönetici, sultan) birçok kanun neşrettirdi (yaptırdı). İlk bakışta kanunlar ..çok modern (çağdaş)  görünüyor, hususi şahısların (özel kişilerin) köle kullanmaları yasak ediliyordu. Bütün köleler, “devlet köleleri” olacaklardı. Bütün arazi devletin (tasarrufunda) idi. ..Göller ve dağlardan da yalnız devlet istifade edebiliyordu. (Gölleri dilediği gibi kurutuyor, kurutturuyor; dağları, arazileri, zeytinlikleri, ormanları dilediğine, bina, otel yapmak veya maden çıkarmak için) tahsis ediyordu. Bununla, halkın yakacak odununu temin ettiği, balık avladığı, avlandığı (temel ihtiyaçlarını karşıladığı, ekmeğini çıkardığı alanlar) hali (boş, sahipsiz) arazi kastedilmişti. (Köylüler) artık odun  toplayamıyor, ..balık avlayamıyor..bunları ancak para mukabilinde (karşılığında) tedarik edebiliyorlardı. Hâlbuki paraları da yoktu. Devlet köylülere kredi açmakla da kâr ediyordu. Çünkü köylüler umumiyetle borçlarını ödeyemiyor, fakat bir muhtekirle (vurguncu) anlaşma yapabiliyordu...Köylü borcunu ödeyemediği (toprağını ekemediği, ekmediği) takdirde, devlet ondan toprağını alabilirdi (alıp başkasına kiralayabilirdi).. Nihayet “istikraz büroları” açıldı. Bu bürolar, piyasada mal fazla olup fiyatlar düşünce, mal ve bilhassa buğday (temel ihtiyaç maddesi) satın alır ve piyasada mallar azalıp, fiyatlar yükselince satardı. ..İstikraz Büroları ..hiç bir zaman vazifelerini ifa etmemişler..mal satın  alıp tekrar satmak suretiyle fiyatları tanzim etmemişlerdi. Yalnız, ucuz alıp pahalıya satan, devlet için bir varidat (gelir) kaynağı idiler. . ”

Yeni Kanunların içyüzü

“(Sözü edilen)..bu (yeni) kanunlar…fakir halkın selameti için yapılmış ..görünüyorlar. ..Aslında katiyen böyle değildi. Bu kanunları yapmaktan maksat, boşalmış olan devlet hazinesini tekrar doldurmaktı…Paranın kıymeti çok azdı…Demek ki bu kanunlar hiç bir suretle içtimai (sosyal) değildi. Yalnız devletin  kasasını doldurmaya yarayacaktı…Bu bile olmadı. ..Çünkü (imparatorun, sultanın, yönetimin) tayin ettiği memurlar (İmparatorun adamları) vergileri kendi istifadeleri için kullanıyorlardı. ..Yeni kanunların  getirdiği hasılat, merkeze kadar gelmeden ufak memurların (İmparatorun adamlarının) ceplerinde kalıyordu…İmparatorun (yönetici, sultan) çok paraya ihtiyacı vardı; çünkü hem gösterişi seviyor (itibardan tasarruf etmiyor)  hem de büyük bir muharebeye (savaşa, çatışmaya) hazırlanıyordu.

Dış siyaset                          

“..harp, halkı dahildeki fena durumu düşünmekten men edecekti. ..(ama) dahildeki kargaşalıklar gittikçe artmakta idi. (İmparator, yönetici, sultan) bütün reform kanunlarını geri almak zorunda kaldı…Bu daha da kötü oldu. .. Ufak başkaldırmalar başlamış…(bunlar giderek) isyan halini almıştı. ..(isyancılar) merkeze doğru ilerliyorlardı. (imparator, sultan, yönetici) tarafından gönderilen kıtalar da (asiler gibi hareket ediyorlar) yağma ediyor, memurları (imparatorun adamlarını, yandaşlarını) öldürüyorlardı. Böylece ordu dağılarak..yok oldu. (Devlet çözüldü.)”

Düş gücünüze hayranım

Bugünlerde Wolfram Eberhard’ın, Türk Tarih Kurumu yayınlarından çıkmış, ne yazık ki son derece kötü bir Türkçe ile kaleme alınmış, benim gibi yetmişini geçmiş kişilerin bile yer yer zorlukla anlayabileceği, miadını doldurmuş sözcüklerle dolu, “Çin Tarihi” kitabını okuyorum.

Yukarıdaki satırlar, kitabın, yaklaşık MÖ 200 ile MS 25 yılları arasında Çin’de hüküm süren, Birinci Han Sülalesi’nin ve sülalenin son imparatoru, Wang Mang’ın kişiliğini, yaptıklarını, iç ve dış politikasını ve sonunu anlatan bölümlerinden -parantez içindeki açıklamalar, güncellemeler hariç- aynen alınmıştır.

Siz hangi ülkeyi ve kimi anlattığımı zannettiniz?

Doğrusu muhayyilenize (düş gücünüze) hayranım!


Yorum Yazın