Emel Seçen'in kaleme aldığı "Düğün ve cenaze" başlıklı yazı
“Tarlaya ektim soğan,
Yemedi, bitti doğan,
Hep mi güzel oluyor, senin Annenden doğan.
Oy niye, yar niye niye?
Ölürüm yar diye diye.”
İnsanları bir araya getiren en büyük kalabalıklar; düğünler ve cenazelerdir. Birincisi sevilen; beklenilen, istenilen. İkincisi, hep kaçılan. Yaşamaktan da, ölmekten de kaçılan.
BİRİCİK DAYIMA
Öyle ya insan, çocukluğundaki izler ile yaşamda hayat buluyor. Dâra düştüğünde, kuvvet alıyor. “Eskidendi eskidendi”, şiirini Murathan Mungan, henüz yazmamış, Atilla Özdemiroğlu’nun henüz bestelememiş olduğu bu güzel eseri, Sezen Aksu ise seslendirmemişti. İnsanlık, dünya denilen gezegenin Türkiye’sinin, İstanbul’unda, 1955’ler civarı, memleketlerine gitmek için Anadolu Yakasında bulunan ve Kadıköy’den kalkan otobüsler ile yolculuğa çıkarlardı. Ya da Haydarpaşa Tren İstasyonundan. Bir ailenin çocuklarının en büyük hayali ve lüksü, Kadıköy’e varıldığında, sosisli sandviç yemek ve yolculuğa çıkmaktı. O ailenin en büyük çocuğu, benim Annem. Her şeyi çok net hatırlıyor. Ne de olsa ikinci dünya harbinin finalinde doğmuş, yokluk nedir, derinden yaşamış, genç Cumhuriyetin, henüz kızlarına fırsatları sindiremediği ailelerle, işçi bir babanın, üç çocuklu ailesinin en büyüğü, yeri geldiğinde kardeşlerine annelik yapmış. Terzilik yapmış, kollamış hep. Yıllar geçtiğinde kendi evlatları olduğunda ise onun çocukları, darbe görmüş ve Avrupa yakasından kalkmakta olan ve adı şimdi Panorama 1453 olan alandan kalkmakta olan otogardan, otobüslere binmiş, yolculuklar için. Ne sandınız, otogargara gibi hikâyeler nereden türedi? Henüz şimdi otogar yok!
Yorum Yazın