Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, 'Cilt bakım ürünü reklamı yapan Bahar Feyzan’a eleştirim ve yanıtındaki üslup' başlıklı yazı yayınladı.
Bahar Feyzan, bir gazeteci. “X” hesabında kendisini “Dijital Yayıncı” diye tanımlıyor ama “Gazeteci” kategorisini seçmiş; Instagram hesabında “Yazar/ Journalist” bilgisi veriyor; televizyon programlarında da “Gazeteci” olarak sunuluyor. Hatta bazı paylaşımlarında gazeteciliği ne kadar sevdiğini de anlatıyor:
“Gazetecilik; gözlem, bilgi, havayı koklamak, takip etmek, algıların açık olması gibi birçok süreç içerir. Ancak benim gibi işini çok sevenler rüyasında da habere devam edebiliyor. :) 23 Nisan’da yaptığım yayında Müsavat Dervişoğlu’nun kazanacağını rüyamda gördüğümü anlatmıştım. Hatta kendimle de dalga geçerek…”
Madem kendisini gazeteci kabul ediyor; o zaman gazetecilik ilkelerine, mesleki kurallara uyması beklenir. Ama “X” hesabında “İşbirlikleri için” diye e-posta adresi veriyor.
Nitekim geçen hafta da Instagram hesabında bir markanın cilt bakım ürünlerinin tanıtımını yaptı. Bir kutuda kendisine hediye olarak gönderilen ürünleri tek tek eline alıp kameraya göstererek tanıttı ve deneyeceğini söyledi. Paylaşımının altında da sosyal medya ünlüleri (influencerlar) gibi “İşbirliği” yazıyordu.
Bu tanıtımı görünce kendisine yazarak gazetecilik ilkelerini anımsatmak istedim. “Ticari ürünleri bu şekilde paylaşmak o ürünün tanıtımını yapma sonucunu doğurmaz mı? Bir gazeteci olarak sizce sakıncalı bir davranış değil mi?” diye sordum. Bahar Feyzan, aynen şu yanıtı verdi:
“S… arkadaşım ve meslektaşım olan C. C. Ö’nün kendi markası ve uğraştığı bir iş. Dolayısıyla ticari değil dostça. Ayrıca sicil amirliği konusunda size danıştığımı sanmıyorum. Ayrıca youtube ve sosyal medya mecralarına hakim olmak ayrı bir iş. Ben hem patron, hem de kendimin çalışanıyım. Tv ler nasıl reklam alıyorsa, canım isterse alırım bunu da beyan ederim. Sizi ilgilendirdiğini sanmam.”
Gazeteci eleştiriye açık olur
Bahar Feyzan’ın bu üslubunu yadırgamadığımı söyleyemem ama bu tavrı okurların ve meslektaşlarımın değerlendirmesine bırakıyorum.
Cilt bakım ürünlerinin tanıtımının “ticari değil dostça” olduğu görüşüne de katılmıyorum. Çünkü bir dostu da olsa kendisine hediye gönderilen o cilt bakım ürünleri, piyasada satılan ticari bir markaya ait. Bahar Feyzan, para almamış olsa da o paylaşımıyla ticari bir markanın reklamını yapmış oluyor. Üstelik “Patronum reklam alırım” diye de savunuyor yaptığını.
Bir gazetecinin reklam yapması da gazetecilik ilkelerine aykırı. Bir gazeteci, para ya da başkaca çıkar karşılığı ticari bir ürününün tanıtımını, reklamını yapmaz, yapmamalı. Gazeteci, mesleğinden gelen güvenilirliğini, inanılırlığını, bir ticari ürünün satın alınması için kullandırmamalı. Aksi halde hem kendisinin hem de mesleğinin güvenilirliğine zarar verir.
“Sicil amirliği” ve bana “danışmak” meselesine gelelim. Elbette bana danışmak zorunda değil. Ben de kendisinin “sicil amiri” değilim; öyle bir niyetim de yok.
Fakat bir gazeteci, eleştirilere açık olur; okurlarına, izleyicilerine ve en başta da meslektaşlarına karşı sorumluluk taşır. Hiçbir gazeteci mesleki sorumluluklarından azade olamaz. O nedenle de Bahar Feyzan’ın bütün mesleki faaliyetleri, bir gazeteci olarak beni ve tüm gazetecileri ilgilendirir.
Kaldı ki, “Medya Ombudsmanlığı”nı kurumsallaştırmaya çalışan, medyamızdaki etik ihlalleri izleyen, gözleyen, eleştiren bir gazeteciyim. Dolayısıyla benim alanıma giriyor.
Mecra içeriği belirleyemez
Fakat anladığım kadarıyla Bahar Feyzan, mesleki faaliyetleri konusunda sadece benim değil hiç kimsenin görüş ve değerlendirmesine gereksinimi olmadığı kanısında. “Ayrıca youtube ve sosyal medya mecralarına hakim olmak ayrı bir iş. Ben hem patron hem de kendimin çalışanıyım” sözleriyle kendisini farklı bir kategoride konumlandırıyor.
Bu da “Ben gazeteciyim ama bizim mecramız farklı, gazetecilik ilkeleri beni bağlamaz” diyenlerin takındığı yeni moda bir tavır. Anladığım kadarıyla “gazeteci görünümlü YouTuber” ya da “Gazeteci görünümlü Influencer” olmak istiyorlar. Patronsuz çalışıyor olmanın avantajlarını iyi gazetecilik için kullanacaklarına, bu durumun kendilerine ticari ilişkilere girme hakkı tanıdığı yanılgısına düşüyorlar.
Oysa mecra içeriği belirleyemez. Gazeteciliğin basılı gazete ile televizyonlarda yapılması ya da sosyal medya ile dijital medyada yapılması arasında mesleki ilke ve kurallara uyum bakımından fark yoktur. Hangi mecrada olursa olsun her gazeteci bu mesleğin ilkelerine, kurallarına uymak zorundadır.
Reklam almak ile yapmak arasındaki fark
Bahar Feyzan da benzerleri gibi ya “reklam almak” ile “reklam yapmak” arasındaki farkı görmezden geliyor. Kuşkusuz nasıl ki gazeteler, televizyonlar, haber siteleri reklam yayımlıyorsa, sosyal medya ya da dijital medya gibi yeni mecralarda bağımsız faaliyet gösteren gazeteciler de reklam alabilir.
Zaten birçok gazeteci kendi kurduğu haber sitesine reklam alıyor. Youtube’daki videolarda yayımlanan reklamlardan pay da alınıyor. Habercilik ile reklamlar arasında kırmızı çizgi olduğu sürece reklam alınmasına itiraz etmek mümkün değil…
Ama gazetecinin kendisi reklam yapmamalı. Gazeteci, bir ürünün, bir markanın reklamı ve tanıtımı için oyuncu olmamalı, konuşmamalı, yazmamalı. Ne demek istediğimi, Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nden bir alıntıyla somutlaştırayım:
“Gazeteciler ilan, reklam, tanıtıcı reklam veya sponsorlu metinleri yazmamalı, reklamlarda yüzü ya da sesiyle yer almamalı, sosyal medyada da reklam, tanıtım, ürün yerleştirme yapmamalıdır.”
Maalesef Bahar Feyzan’ın yaptığı ve doğru olduğunu savunduğu da bu ilkenin ihlali. Gazetecinin sesiyle, yüzüyle, yazısıyla ticari bir ürünün reklamını yapması mesleki ilkelere aykırıdır.
Yorum Yazın