Garo Paylan: Milletvekili olarak amacım Türkiye’yi demokrasiye taşımaktı

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Garo Paylan: Milletvekili olarak amacım Türkiye’yi demokrasiye taşımaktı
Abone ol

TBMM Genel Kurulu’nun dünkü oturumunda demokrasi, eşitlik ve adalet uğruna verilen mücadeleler ile ulusların geçmişleriyle yaptıkları yüzleşmenin sonuçlarına dikkat çektiği konuşmasında Garo Paylan, “Zannettik ki Abdülhamit gittiğinde bu ülkeye demokrasi gelecek. Biz Ermeniler öyle zannetmiştik. Öyle olmadı, beteri geldi; Şimdi de zannediyoruz ki Tayyip Erdoğan gidince bu ülkeye demokrasi gelecek. Belki öyle olmayacak, olabilir de olmayabilir de. Tayyip Erdoğan gittiğinde bu ülkeye demokrasi gelmesinin tek bir şansı vardır, bu ülkenin Meclisinin bu iradeyi alması ve bu ülkenin bütün meseleleriyle, geçmiş ve gelecek bütün meseleleriyle yüzleşmesidir”.

Muhalif- Ankara

HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, toplumsal tek bir meseleye çözüm bulunmadan yasama dönemi sonuna gelerek ve 14 Mayıs seçimlerine gidildiğini söyledi. “Milletvekili olarak benim amacım Türkiye’yi demokrasiye taşımaktı, gerçekten bu duyguyla buraya geldim sekiz yıl önce ama sekiz yılda Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldum” diyen Paylan, demokrasi liginde basamak basamak geriye düşüldüğünü belirtti. Geçmişiyle yüzleşen ulusların aynı hataları tekrarlamadıklarını belirten Paylan, demokrasi, eşitlik ve adalet için verilen mücadelelere dikkat çekerek, “Zannettik ki Abdülhamit gittiğinde bu ülkeye demokrasi gelecek. Biz Ermeniler öyle zannetmiştik. Öyle olmadı, beteri geldi; Şimdi de zannediyoruz ki Tayyip Erdoğan gidince bu ülkeye demokrasi gelecek. Belki öyle olmayacak, olabilir de olmayabilir de. Tayyip Erdoğan gittiğinde bu ülkeye demokrasi gelmesinin tek bir şansı vardır, bu ülkenin Meclisinin bu iradeyi alması ve bu ülkenin bütün meseleleriyle, geçmiş ve gelecek bütün meseleleriyle yüzleşmesidir” dedi.

 Paylan’ın Genel Kurul konuşmasından bazı bölümler şöyle:

HDP GRUBU ADINA GARO PAYLAN (Diyarbakır) – Değerli arkadaşlar, bir yasama döneminin daha sonuna geldik, seçime gidiyoruz. Bu dönemde, bütün arkadaşlarımız için söylüyorum; maalesef, toplumsal tek bir meseleye çözüm bulamadık arkadaşlar. Birisi çıksın, desin ki: “Toplumsal şu meseleye çözüm bulduk.” Ben sözümü geri alacağım. Toplumsal tek bir meselemize çözüm bulamadık. Oysa millet bizi buraya sorunlarımızı çözmek için gönderiyor, millet bizlere bunun için maaş veriyor, “Gidin, sorunlarımızı çözün.” diyor. Bakın, burada pek çok toplumsal kesimden insan var; Türk'ü var, Kürt'ü var, Alevi'si var, Sünni'si var, pek çok etnik kimlikten pek çok inancı taşıyan insan var. Ben de Ermeni ve Hristiyan bir yurttaş olarak her zaman burada, bu toplumsal barış için konuştuk ve bunu sağlayacak bir toplumsal sözleşmeye ulaşmak için hepinize çağrı yaptım. Ve hepimizin değerli arkadaşlar, burada başarması gereken şey şuydu 85 milyonun temsilcisi olarak: Birbirimizin var oluşuna saygı arkadaşlar, en temel meselemiz bu, birbirimizin var oluşuna saygı.

Ben Ermeni olmayı tercih etmedim, Ermeni bir ana babadan doğduğum için Ermeni oldum. Ben daha sonra Hristiyan oldum. Bir Ermeni okulunda okudum, dilimi öğrendim, kültürümü öğrendim, var oluşumu böyle sağladım. Sonra sokakta arkadaşlarımla oynadım, Türk, Kürt arkadaşlarımla tanıştım, onlarla kardeş olduk, birbirimizle hemhâl olduk ve birbirimizin ön yargılarını giderdik. Ama bu şansa sahip olmayan memlekette milyonlarca insan var. “Ermeni kimdir?” bilmeyen milyonlarca insan var. Kürt’ü öteki gören, Alevi'yi öteki gören milyonlarca insan var çünkü birbirlerini tanımıyorlar bu insanları. Birbirimizi tanımak ve birbirimizin varoluşuna saygı göstermektir meselemiz değerli arkadaşlar.

Bakın, uzun zamandır yırtıp atamadığımız bir deli gömleği var; tekçilik dayatılıyor bize, tek kimlik dayatılıyor, tek dil dayatılıyor. Değerli arkadaşlar, niye tek dil olsun ya? Biz bir imparatorluk bakiyesiyiz, onlarca dil imparatorlukta bir arada yaşamış; onlarca inanç, yüzlerce inanç bir arada yaşamış bu imparatorluk çatısı altında öyle değil mi? Ama ne zaman ki tekçiliği dayatmışız, o günden beri iflah olmuyoruz bence.

Bakın, Osmanlı'nın son yüzyılı da demokrasi mücadeleleriyle geçmiş; eşitlik, adalet mücadeleleriyle geçmiş. Osmanlı’da da her şey dört dörtlük değilmiş; bu anlamda bir eşitlik mücadeleleri varmış. Ama bu eşitlik mücadelelerine baskıyla, istibdatla cevap verenler de olmuş; bu yüzden Osmanlı devrilmiş, işte o eşitlik mücadelelerine gerekli mukabeleyi yapamadığı için Osmanlı yıkılmış. Daha sonra, Cumhuriyet Devri’nde, her ulus devleti döneminde olduğu gibi -pek çok ulus devlette aynı durum dayatılmış- tekçilik dayatılmış ama değerli arkadaşlar, özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa şapkayı önüne koymuş “Bu tekçilik dayatması bizde büyük felaketlere yol açtı, artık demokrasiye dönmemiz gerekiyor.” demiş ve birlikte yaşadıkları halklara eşitlik, birlikte yaşadıkları inançlara eşitlik yolunda adımlar atmışlar. Her şey dört dörtlük mü Avrupa'da? Hayır ama bu yönde bir çaba var, bu yönde toplumsal sözleşmeler yapılmış, anayasal haklar iade edilmiş. Değerli arkadaşlar, bizlerin de yapması gereken budur ama maalesef bunu yapamadık, kimlikleri eşit kılamadık.

Bakın, memlekette 25 milyon Kürt yaşıyor,  her 4 kişiden 1’i, hatta fazlası Kürt. Ya, Kürtler diyor ki: “Benim bir kimliğim var, benim bir dilim var.” Ve hâlâ şunu başaramamışız cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, en basitini söylüyorum bakın, en insani olanını, çocuktan başlayarak söylüyorum: Ana dilinde eğitim hakkını sağlayamamışız Kürt halkına. Bu bizim utancımız olmalı değerli arkadaşlar. Bakın, ben bir Ermeni okulunda okudum, hayatıma Ermenice başladım, sonra hayatıma Türkçe girdi, sonra İngilizce girdi, sonra İspanyolca ve pek çok dil girdi; şimdi Kürtçeyi de öğrenmeye çalışıyorum. Bakın, Türkçeyi fena konuşmuyorum değil mi? Konuşabiliyorum. Hayata Ermenice başlamam, Ermenice eğitim almam diğer dilleri konuşmamı engellemedi, tam tersine bunu güçlendirdi. Çok dilli olmak yeni dilleri öğrenmeyi daha rahat hâle getirir. Kürtlerin de hayata Kürtçe başlaması Türkçeyi öğrenmesinin önünde bir engel değildir, tam tersine Türkçeyi o zaman çok daha kolay öğrenirler, çok daha kolay kendilerini ifade ederler, İngilizceyi de daha kolay öğrenirler. Niye başka ülkelerde İngilizce çok daha kolay öğreniliyor da bizim ülkemizdeki lise mezunu çocuklar iki kelime İngilizceyi yan yana getiremiyor diye bir düşünmemiz lazım. Dillerden, inançlardan, kültürlerden korkmamamız lazım değerli arkadaşlar. Bakın, “zenginlik” “zenginlik” diyorsunuz, zenginliğimiz de niye bu zenginliğe bir değer vermiyorsunuz? Niye bu zenginliğin önünü açmıyorsunuz? Niye bununla ilgili yasal, anayasal tedbirleri almıyoruz; birbirimizin var oluşuna saygı duymuyoruz?

Değerli arkadaşlar, milletvekili olarak benim amacım Türkiye’yi demokrasiye taşımaktı, gerçekten bu duyguyla buraya geldim sekiz yıl önce ama sekiz yılda Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldum. Demokrasi liginde basamak basamak maalesef düştük, geriye düştük ve bu konuda hepimizin bir öz eleştiri vermesi gerekir.

Değerli arkadaşlar, bakın, hep gelecekle ilgili konuşuyorum. Niye hep aynı hataları yapıyoruz biliyor musunuz? Çünkü geçmişi bilmiyoruz, geçmişle yüzleşmiyoruz çünkü değerli arkadaşlar. Bakın, geçmişteki hatalarıyla yüzleşen uluslar gelecekte aynı hataları yapmıyorlar. Depremlerden bahsedelim. 99 Marmara depremiyle yüzleşseydik Hatay’da, Maraş’ta, Malatya’da, Adıyaman’da 50 binden fazla yurttaşımızı kaybeder miydik? Kaybetmezdik. Ama bakın, o depremle de yüzleşmedik, bu Meclis bunu gündemine almadı. O yüzden, bu depremle ilgili tedbirleri almadığımız için bir sonraki depremde yine on binlerce yurttaşımızı kaybedeceğiz. Çünkü geçmişle yüzleşmeyi bilmiyoruz, bundan ders çıkarmayı bilmiyoruz, bunu bir zayıflık olarak görüyoruz. Arkadaşlar, oysa bu bir güçtür; zayıflık değil geçmişle yüzleşmek, öz eleştiri vermek; özür dilemek güçtür, güç. Ama hatamızla yüzleşmediğimiz sürece kaybetmeye devam edeceğiz. Ben bu açıdan geçmişle yüzleşelim dedim, siz bunu yanlış anladınız ama. Dedim ki bu topraklarda yaşayan her 5 kişiden 1’i Ermeni’ydi, bugün hepimizi toplasanız bir futbol stadyumunu dolduramayız. Başımıza kötü bir şey geldi, devlet eliyle buradan sürüldük, mahvolduk, parçalandık, yıkıldık, buna bir bakın dedim. Bakmadınız, bakmak istemediniz, hiçbir zaman da bakmak istemediniz, bu yüzden değerli arkadaşlar, bu sıra dayağı sürdü. Bir tek Ermeni dayak yemedi ki, Rum da dayak yedi, Türk de dayak yedi, Kürt de dayak yedi, sosyalist de dayak yedi, bu ülkede eşitlik, demokrasi, barış isteyen herkes dayak yedi çünkü müesses nizam için esas olan bu yolda devam etmektir yani sıra dayağını devam ettirmektir; bir gün o iktidarın eliyle, bir gün bu iktidarın eliyle devam etmektir. Zannettik ki Abdülhamit gittiğinde bu ülkeye demokrasi gelecek. Öyle değil mi? Biz Ermeniler öyle zannetmiştik. Öyle olmadı, beteri geldi; gider eteri, gelir beteri oldu. Şimdi de zannediyoruz ki Tayyip Erdoğan gidince bu ülkeye demokrasi gelecek. Belki öyle olmayacak, olabilir de olmayabilir de. Bu bizim demokrasi anlayışımızla ve bu yolda yapacağımız mücadeleyle ilgili olacak değerli arkadaşlar. Bakın, Tayyip Erdoğan gittiğinde bu ülkeye demokrasi gelmesinin tek bir şansı vardır, bu ülkenin Meclisinin bu iradeyi alması ve bu ülkenin bütün meseleleriyle, geçmiş ve gelecek bütün meseleleriyle yüzleşmesidir. Bu kulaklar babaannemin söylediklerini duydu arkadaşlar       -babaannemin ailesi bir zanaatkârdı- bu kulaklar şunu duydu: “Bir gün devlet geldi, önce babamı götürdü; bütün erkekleri götürdü, bir daha gelmediler. Sonra anamı götürdüler, kadınları götürdüler. Beni Müslüman Hasan amcaya teslim etti. O da bir emanet gibi beni sakladı, ‘Ermeni saklayan evinin önünde asılacak.’ fermanı olmasına rağmen canı pahasına beni sakladı. Ben bu sayede hayatta kaldım.” dedi. İşte, biz, Hasan amcanın vicdanına, irfanına sığınmış bir insanız, bu sayede hayatta kalmışız. Şimdi, bu acıya bu Meclis bakmayacaksa arkadaşlar, kim bakacak? Şimdi, ben bu yüzden bu önergeyi verdim diye burada beni linç ettiniz. Dedim ki bu meseleye Washington’daki Meclis bakmasın, Paris’teki Meclis bakmasın, Berlin’deki Meclis bakmasın, benim vatandaşı olduğum, binlerce yıldır yaşadığım Türkiye'nin Meclisi baksın, Türkiye Büyük Millet Meclisi baksın, bu acının adını koysun, adaletini sağlasın. Bunu söyledim, siz bunu ihanetle eş değer tuttunuz değerli arkadaşlar. Bu mesele bu Mecliste konuşulmazsa benim acım başka meclislerde meze olur arkadaşlar; benim yaramı kanatan durum da budur.


Yorum Yazın