Yıl 1997. Aylardan Eylül. Çevre korumaya duyarlılığıyla tanınan Fener Rum Patriği Bartholomeos bilim insanlarının Karadeniz’in, kirlilik nedeniyle ölmekte olan bir deniz olduğu uyarılarından duyduğu kaygıyla bir gemi gezisi düzenledi. Amacı Karadeniz’de yaşamın tükenmekte olduğu tehlikesine uluslararası alanda çevre korumacıların dikkatini çekmekti.
Patrik Bartholomeos’un bu çerçevede düzenlediği ilk gezi de değildi. Daha önce bir benzerini daha yapmıştı. Bu defa, Yunanistan’dan kiralanan “Eleftherios Venizelos” isimli dev yolcu gemisi Trabzon’un eski limanından hareket edecek, sırasıyla Gürcistan’ın Batum, Rusya’nın Novorossisk, Ukrayna’nın Yalta ve Odeassa, Romanya’nın Köstence ve Bulgaristan’ın Varna limanlarına yanaştıktan sonra geziyi Yunanistan’ın Pire limanında sonlandıracaktı.
Haber duyulur duyulmaz ilk sorgulamalar başladı. Gemi neden Yunanistan’dan kiralanmıştı. Patrikhane kaynakları mealen buna şöyle bir cevap verdi: Türk bandıralı bir gemi kiralamak için harekete geçildi. Ancak yapılan başvurulara olumsuz yanıtlar alınınca son çare olarak Yunanistan’dan bir sponsor bulunup mesele halledildi.
Bundan sonraki salvolar arka arkaya MHP’ye yakın yayın organlarından gelmeye başladı. Patrik neden geziyi Trabzon’dan başlatıyordu? Trabzon Pontus Rum İmparatorluğu’nu hatırlatmayı mı amaçlıyordu?
Daha da ileri gidildi. Patrik’in, Fener Rum Patrikhanesi’ni Vatikan benzeri devlet içinde devlet haline getirme sevdası olduğu suçlamaları birbirini kovaladı. Hele sonuncusu tam bir felaketti: “Karadeniz Patrik’e Mezar Olacak!”
Anlaşılan birileri bir düğmeye basmış, bizim azgın, gözü dönük, sözüm ona milliyetçi lümpenler harekete geçmişti. Gemi gezisi davetlileri arasında dünyaca ünlü uluslararası şahsiyetler vardı. Örneğin, BM Mülteciler Yüksek Komiseri Sadreddin Ağa Han, ABD’nin eski Başkanı Bill Clinton’ın Başkan Yardımcısı Al Gore, BM Kalkınma Teşkilatı (UNDP) Baş Danışmanı Büyükelçi Üner Kırdar, işadamı Rahmi Koç, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in eşi Prens Phillip’in Başkanı olduğu World Wildlife Foundation (Dünya Yaban Hayatı Koruma Vakfı) temsilcileri hatırladığım isimler.
Geminin hareket saatine yakın Trabzon’un eski limanında Ülkücü kökenli oldukları anlaşılan bir takım gençler toplanmaya ve slogan atmaya başladı. Bizler bir grup, o yıllarda Trabzon Valisi olan Erol Çakır’la görüşmek için baş vurduk. Nafile. Rahatsız olduğu bahanesiyle görüşmeyi kabul etmedi. Ancak nasıl olduysa bir süre sonra limandaki grup dağıldı da gemi Batum’a doğru hareket edebildi. Aksi halde Trabzon limanı o akşam kanlı olaylara sahne olabilirdi.
Patrik Bartholomeos daha sonra bir kaç çevre gezisi daha yaptı. Çevre koruma farkındalığına dünya çapında katkısı nedeniyle Norveç merkezli The Sophie Prize isimli uluslararası çevre koruma ödülü 2002 yılında Patrik Bartholomeos’a verildi.
Bunu neden mi anlattım? Efendim, Trabzon’da M.S.dördüncü yüzyıldan kalma Rum ortodoks inancının en önemli dini yapılarından biri olan Sümela Manastırı bulunuyor. Sümela’da yıllardır Meryem Ana’nın göğe yükselişine inanılan gün olan 15 Ağustos’ta ayin düzenleniyor. Ayini de yıllardır Patrik Bartholomeos yönetiyor.
Bu yıl da 15 Ağustos’ta Sümela Manastırı’nda Meryem Ana’nın Göğe Yükseliş Yortusu’nun ayini yapılacaktı. Ancak o da ne?
Valilik, kaymakamlık 15 Ağustos’un Trabzon’un kurtuluş yıldönümü olduğunu bildirerek ayinin başka bir tarihe alınmasını istemiş. Patrikhane de ayini 23 Ağustos gününe çekmiş.
Cihat Yaycı isimli müstafi bir amiral var. Kendisi Akdeniz’de olmayacak hayaller peşinde koşup Türkiye’yi kurguladığı maceralara sürüklemek istemesiyle tanınır. Bu müstafi amiral, üstüne nasıl vazife olduysa, Trabzon Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın toplantısı yapmış ve demiş ki:
“Sümela Manastırı’nda yapılması planlanan ayin Lozan Barış antlaşması ve Anayasa’ya aykırıdır. Bu ayin dini değil, siyasi amaç taşımaktadır. Buraya herhangi bir rahip gelebilir, herhangi birisi gelip ayin yapabilir,ama patrik değil. Bir de üstüne üstlük gözümüze sokarcasına 15 Ağustos’ta, Trabzon’un fethi yıldönümünde burada ayin yapmak da neyin nesidir?”
Hızını alamayan Yaycı sözlerini şöyle sürdürmüş:
“2010 yılında bu ayinlerin yapılmasının başlangıcı FETÖ’ye (Fethullah Gülen Örgütü) dayanır. 2010 yılında bu patrik denilen adam, Kara Papaz diyorum ben ona, burada ayin yapma izni elde ediyor, FETÖ’nün etkisiyle. Ve Sümela’da ayin yapıyorlar. Ve bir ekümeniklik şovuna dönüşüyor.”
Bitmedi. Yaycı şu nefreti de kusmuş:
“15 Ağustos’ta yapılmasını engelledik. (Kimlerle birlik olup ayin engellediğini açıklaması lazım.) Bu kısmi bir başarıdır. Bu hassasiyete önem veren devlet aklına teşekkür ediyoruz. Bu patrik başkanlığında yapılacak ayinlerin yasaklanması lazım. “
Sonuçta ayin 23 Ağustos’ta yapılıyor. Yaycı gibi ırkçı tahrikçilere rağmen neyse ki bir olay patlak vermiyor. Ancak Patrik Bartholomeos daha fazla mesele çıkmaması için ayina katılmıyor.
Tabii olay dünya basınında yankılanıyor. Türkiye bir kez daha ırkçı,faşist damgasıyla damgalanıyor.
Sevgili dostum Prof. Dr. Selçuk Erez’in bir yazısından alıntı yapmak isterim:
“İstanbul’daki Rum Patriğinin ‘ekümenik’ olup olmadığı konusunda sürdürülen tartışmalar ciddi boyutlara ulaştı. Bu konuda akılcı düşünmenin ve bu tartışmaları bitirmenin yararı vardır.
Patriğin ‘ekümenik’ olmadığı konusundaki ısrarlar, AB’den de tepki görmekte ve bu konudaki eleştiriler sıkça dile getirilmektedir.
“Bu eleştirilere karşılık, Türkiye’de Patriğin ‘ekümenik’ sıfatıyla anılmasının sakıncalı olduğunu ileri sürenler az değildir. Patriğin ‘ekümenik’ olmasıyla İstanbul’da bir tür Vatikan oluşacağını söyleyenler az değildir.
“Peki, ‘ekümenik’ ne demektir? Evrensellik anlamını taşır. Ancak, Ortodoks patrikleri arasında ‘primus inter pares’ yani ‘eşitlerarası birinci’ olmak dışında hiç bir anlamı yoktur ve bizim dışımızda tüm ülkeler ve kurumlar Fener Rum Patriği’ni böyle anmaktadırlar.
“Rum Patriği’ne ‘ekümenik’ demek burada Vatikan oluşmasına yol açmaz. Sadece bir dinin ruhban sınıfının yüzyıllardır iç protokolünde kullanageldiği sıfatı değiştirmeye kalkmama nezaketini yansıtır.
“Patriği, 2000 yılında dini liderleri davet eden Polonya Parlamentosu’nda yapmış olduğu konuşmada, ‘Ortodoks Kilisesi’nin hiç bir zaman politik güç kazanmak arzusunda olmadığını’ söylemiştir.
“Yunanistan, 1832’de Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrıldığında oluşan yeni devletin yöneticileri, Patriğin İstanbul’da kalmasının doğal sonucu olarak bu makamın ergeç Türkler’e yararlı olacağını düşünmüş ve önlem olarak Atina Metropoliti’ni İstanbul Patriği’nden ayırıp ‘autocephalic’ yani kendi başına buyruk kılmışlardı. Biz, Rum Patriği’nin Türkiye’ye yararlı olabileceğini hala düşünememekteyiz.
“Yıllardır gittiği her yerde AB’ye alınmamız gerektiğini savunan, bu nedenle Atina Metropoliti’nin her fırsatta baltaladığı ve Yunan basınında askerlik hizmeti sırasında Türk askeri üniformasıyla çekilmiş resmi yayınlanarak aleyhinde bulunulan Patriğin ‘ekümenik’ olduğunda burada bir Vatikan oluşturacağını ileri sürmenin gerçekle bağdaşmadığını kavramamız gerekir!”
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği sonlandırılırken hala iki yüzyıl geride kalmış kafalar ülkemizde etkilerini ne yazık ki koruyor. Nasıl tümamiralliğe yükseltilebildiğine şaşırdığım Cihat Yaycı’ya da bir iki cümle söylemek isterim. “İstediğiniz kadar Patrik Bartholomeos’a Kara Papaz ya da Patrik efendi deyin. Dünya kendisini ‘ekümenik patrik’ olarak tanıyor. Siz tanımasanız ne yazar?”
Yorum Yazın