Yeşil Sol Parti İstanbul 2. Bölge milletvekili adayı gazeteci Hasan Cemal, ”Türkiye’de Kürt meselesi çözüm rayına oturmadan hiçbir şey yapılmaz. Bugüne kadar da bunu gördük. Ne demokrasi, ne hukuk devleti, ne kalkınma, ne ekonomik istikrar… Hiçbir şey yapılamaz. Birinci öncelikli sorun, çözülmesi ya da çözüm rayına oturtulması gereken sorun Kürt sorunu. Bunun için kolları sıvamak lazım. Yeni dönemde çok daha yakınlaşıyoruz buna.” değerlendirmesini yaptı.
Hasan Cemal, Yeni Yaşam’dan Nezahat Doğan’ın sorularını cevapladı. Cemal şunları kaydetti:
-Neden siyaset? Neden Yeşil Sol Parti?
Siyaset deyince ilk ettiğim cümle; “elimi taşın altına sokmak”… Çünkü yıllar yılı gazetecilik yaptım, yazı yazdım, yorum yaptım, haber yaptım. Özellikle son 20 yılım Kürt meselesiyle iç içe geçti. Yıllar içinde acılara dokundum, Kürtlerin acılarını dinlemeye, anlamaya çalıştım. Bunları aktaran kitaplar yazdım. Şimdi de bu yazdıklarımı “acaba uygulayabilir miyim” diyorum. Diğer yandan Türkiye çok ilginç bir siyasi döneme giriyor. Bu seçim çok önemli, klasik deyişle “kader seçimi”, yeni bir başlangıç… Bu döneme içinden tanık olmak için Meclis’e girebilirim dedim. Tüm bunlar bir araya geldi. İyi de oldu. Şimdi bu heyecanı hissediyorum, oysa git gide sönüyordum. Şimdi yeniden yanmaya başladım.
-Daima “Kürt meselesi çözülmeden ülkede demokratikleşme olmaz,” dediniz. Bugün Kürt meselesinin çözümü için umutlu musunuz?
Türkiye’de Kürt meselesi çözüm rayına oturmadan hiçbir şey yapılmaz. Bugüne kadar da bunu gördük. Ne demokrasi, ne hukuk devleti, ne kalkınma, ne ekonomik istikrar… Hiçbir şey yapılamaz. Birinci öncelikli sorun, çözülmesi ya da çözüm rayına oturtulması gereken sorun Kürt sorunu. Bunun için kolları sıvamak lazım. Yeni dönemde çok daha yakınlaşıyoruz buna.
-Nasıl bir yakınlaşma?
Çünkü bugün Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde kurulan Millet İttifakı ve Demokrasi İttifakı bunun farkında. Bu konuda “öyle diyorsun ama orada şu var, bu var” gibi farklı birçok şey de söylenebilir. Çok fazla katılmıyorum bunlara. Yıllar öyle izler bıraktı ve öyle tecrübeler edindik ki, insanlar artık Kürt meselesini şu yana bu şekilde bir yere oturtmak gerektiğinin farkında. Türkiye’yi yeni baştan inşa edeceksek, demokrasiyi kurmak istiyorsak Kürt meselesini öncelemek zorundayız.
-Geçmişteki çözüm sürecine baktığımızda nasıl bir çözümsüzlükle karşı karşıya kalındı. Eksikliler neydi, ne yapılması gerekirdi? Bugün Kürt meselesinin Meclis’te çözülmesi gerekir derken, nasıl bir diyalog, müzakere ve uzlaşma dilinin oluşturulması lazım?
Bu işin aslında uzlaşma yatıyor. Türkiye her alanda bir yere ulaşmak istiyorsa, bu uzlaşma ruhunu yakalaması lazım. Türkiye uzlaşma geleneğini ya da kültürünü yakalayamazsa, dün olduğu gibi bugün da hiç bir şey yapamaz. Geçmiş çözüm süreci bir şekilde berhava oldu gitti. Yeni dönemde buna çok dikkatle ve suhuletle bakmak lazım. Bunun liderleri kimse önce bir masaya oturacaklar, onların arkasında yer alacak uzmanlar ise “sorun budur, sorun şu parçalardan meydana geliyor ve oluşuyor” diyerek bir yol haritası çıkaracak. Bunu kolayından zoruna kadar, adım adım çözmemiz lazım.
-Neden kolayından zoruna doğru diyorsunuz?
Çünkü önce küçük düğümleri çözersin. Büyük düğümler arkada kalır ve sorunu zamana yayarsın. Bunu hiçbir zaman yapmadık. Biz masaya otururuz, en maksimum talepleri yaparız, sloganlar atarız; sonra biter. Böyle olmayacak. Oturacağız, sakin sakin konuşacağız, birbirimizi ikna etmeye çalışacağız. Önce kolay olanı masaya getireceğiz ve çözeceğiz, sonra adım adım ilerleyeceğiz. Bunu başarabilirsek işimiz zor değil. Bu yaklaşımı öncelikle liderler öğrenecek. Sonra bu işi iyi bilen uzmanlar takımı ve liderleri ikna edecek. Çünkü Türkiye’de liderlerin iknası da kolay olmuyor.
Çözüm süreci sırasında AKP’nin bakanlarıyla oturup konuştuğumuzda, bu konuda ne kadar bilgisiz olduklarını görmüş ve hayretler içinde kalmıştık. Bugün böyle olacağını düşünmüyorum. Yirmi yılda bir tecrübe kazanıldı. Kavga ederek bu sorun çözülmez. Kavga ederek bugün neredeysek orada kalınır.
-Kürt sorununun çözülmesi için diyalog ve uzlaşma ile gerçekleşecek müzakerelerin sonuçta resmi ve kurumsal sonuçlara ulaştırılması gerekmiyor mu?
Tabii. Çözüm sürecinde bir yol haritası hazırlanacak, onun üzerine konuşulacak, öncelikler ve sonralıklar karıştırılmadan diyalog kuracaksın. Bu kolay değil. Dışarıdan, sağdan soldan bu işi bozmak isteyenlere kulak tıkayacaksın ve dikkate almayacaksın. Bu kolay bir iş değil, iyi yönetilmeli.
Hem lider olarak Kılıçdaroğlu’nun hem de HDP’nin yeniden bir çözüm süreci başlatılması için iyi niyeti var, aksini düşünemiyorum. Bu nereye kadar gider, nerede ilerler, nerede durur? Onu bilemiyorum henüz. Ama Türkiye’de yeni bir dönem olacaksa, bu çökmüş çürümüş düzeni değiştireceksek, Kürt sorunu da en öncelikli, çözülmesi gereken ve acil sorunlardan biri. Bu nedenle de tarafların zihinsel olarak hazır olması gerektiğini düşünüyorum.
- Seçim sürecinde karışık bir tablo ile karşı karşıyayız. İttifaklar içinde görüşleri olan çok sayıda parti yer alıyor. Geçmişte de koalisyon hükümetleri vardı ama iki-üç partiden oluşuyordu. AK Parti devrilirse, çok partili diyebileceğimiz bu ittifaklar farklı sıkıntılarla karşı karşıya kalabilir mi?
Öncelikli adım seçim sandığında Erdoğan’ın yenilmesi, Erdoğan’a “hadi güle güle” denilmesidir. Bu ön şarttır ve bu bir başlangıçtır. Ondan sonra ne olacak? Birçok iyi niyetli açıklamalar var, yol haritaları var. Fakat bunun kolay bir süreç olmadığını düşünüyorum. Bunu kolaylaştırmak için Emek ve Özgürlük İttifakı ile Millet İttifakı’nda, yani her iki tarafta da bir yol haritasının belirginleşmesi lazım. Diyalog ve uzlaşmayı öne alan bir yöntem lazım. Bardağın dolu değil boş tarafına bakarsan bu çok da kolay değil. Ama dolu tarafına bakarsak işin içinden daha kolay çıkabiliriz.
-Kronikleşmiş ciddi sorunlar da var. Ekonomi, yoksulluk, işsizlik var… Toplum bu sorunlara alıştırıldı mı? Topluma baktığınızda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye bir krizler ülkesi haline geldi. Dökülüyoruz! Biraz daha ileriye gittiğimiz vakit enflasyon daha beter patlayacak, TL daha çok pul olacak, kriz çok daha derinleşip acıtacak… Biz deniz bitince, kafayı duvara vurduğumuz zaman hareketleniyoruz. Geçmişte bütün ekonomik krizler de öyle oldu. 2001 ve 1994 yılında da öyle oldu. Kafayı duvara vurduk ve sonra “şimdi IMF’ye mi, ona mı, buna mı gidelim?” dedik. Buna yeniden imkân vermememiz lazım.
-Bir yanda adaylık ve sıralama meseleleri konuşulurken siz “Elimi taşın altına koyuyorum,” dediniz. Siyaset yapanların bu düzenin değişmesi ve iktidarın gitmesini öncelemesi gerektiğine vurgu yaptınız. Bu konuda siyasette yeterli farkındalık var mı? Yoksa daha sığ tartışmalar mı yapılıyor?
Kriz zamanlarında çok güçlü liderlikler doğabiliyor ve o krizi avantaja dönüştürüp çözüm bulmak için yola çıkılabiliyor. Kurtuluş savaşını düşünün; imparatorluk çökmüş, askeri açıdan yenilmiş, her tarafı dökülen bir ülke… Böyle bir dönemde onun içinden bir çözüm doğdu. Milli mücadele verildi, cumhuriyet kuruldu. Bu kolay değildi. Bunun da birçok sıkıntıları ve acıları oldu. Ama bir çözüm bulundu. Bu çözümü bugün bazı açılardan eleştirebilirsiniz. O çözümün getirdiği bir takım sıkıntılar bugüne kadar da geldi. Kürt sorunu da o başlangıçta doğdu. Ama cumhuriyetin kuruluşunda kadın erkek eşitliğinin temeli atıldı. Medeni yasa ve cumhuriyet kurumlarıyla ülkenin yüzü batıya döndü. Bu temeller üçüncü dünya ülkeleri, Arap ülkeleri ve Müslüman ülkelerde atılmadığı için; onlar bu cumhuriyet atılımını yapamadıkları için gelişme kaydedemediler. Şimdi biz öyle bir yere geldik ki; cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıracağız, demokratik cumhuriyeti kurabileceğiz. Böyle bir cumhuriyet altyapısı olmasaydı, bugün taçlandırma falan olamazdı. Diğer taraftan benim cumhuriyetin kuruluşuna çok eleştirim var: Özellikle Kürt meselesi ve üniter devlet gibi…
Yorum Yazın