Unutmayalım ki, Orhan Veli’nin dediği gibi, “İstanbul'un orta yeri sinema”dır ve bu şehir her filmden sonra yeniden başlar…
İnce, uzun ve beyaz ışıltılı bir güzel olan Kız Kulesi, belki de üç yüz yıldır aşık olduğu ama bunu kimselere söyleyemediği Galata Kulesi'ne bakıyor. İstanbul'a hüzünlü bir akşam iniyor. Çok aşağılarda, yorgun ve varacakları limanlar belirsiz şilepler, öylece Karaköy’e sığınmış duruyor. Kımıltısızlar. Birazdan Sadri Alışık Karaköy meydanını sarhoş adımlarla geçip, Yüksekkaldırım’dan yukarıya tırmanacak. ‘Balıkçı Osman” filminin o günkü sahneleri tamamlanacak…
Fazla geniş olmayan tahta tablada bir yumak halinde uyuklayan bembeyaz tavşanlardan biri, kırçıl bıyıklı adamın dokunmasıyla isteksizce uyanıyor. Kulaklarını titreterek tablanın kenarına geliyor ve orada sıralanmış minnacık zarflardan birini pespembe burnuyla ittirip, yerinden çıkarıyor. Kırçıl bıyıklı adam, karşısında heyecanla onu bekleyen genç kıza dönüyor ve tavşanın çektiği “niyet”i okuyor. “Bahçe sana, bağ bana / Değme zincir kar etmez / Zülfün teli bağ bana…”
Yorum Yazın