Sadık Çelik yazdı:

İtalya’dan Türki̇ye’ye, dünden bugüne “Alemin kralları”: Külhanbeyi̇, kabadayı...

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
İtalya’dan Türki̇ye’ye, dünden bugüne “Alemin kralları”: Külhanbeyi̇, kabadayı...
Abone ol
Sadık Çelik'in kaleme aldığı, "İtalya’dan Türki̇ye’ye, dünden bugüne “Alemi̇n kralları”: Külhanbeyi̇, kabadayı, mafya, çete, organi̇ze suç örgütleri̇, yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü" başlıklı yazı

Mafya, devletin zayıf düştüğü her yerde devreye girer ve toplumsal boşlukları doldurarak hem siyasi hem ekonomik güç kazanır. İster Amerika'daki Al Capone dönemi olsun, ister Sicilya'daki Cosa Nostra, bu suç örgütleri, devleti zaaflarından vurup kendi kurallarını dayatarak hem ekonomik hem de siyasi güç kazanır. Devletin ulaşamadığı bölgelere sızarak halk üzerinde baskı kurar ve toplumsal düzeni kendi kurallarıyla yönetmeye başlarlar. Bu dinamik, Amerika’dan İtalya’ya, Orta Amerika’ya, Kolombiya’ya kadar dünyanın pek çok yerinde geçerliliğini korumuştur—bir suç imparatorluğu her zaman zayıf devlet mekanizmalarından, yasaların yetersizliğinden ve toplumsal çaresizlikten beslenir.

Mafya, sadece silahla değil, aynı zamanda para ve siyasetle büyür; "Paranın izini takip et, gerçeği bulursun" anlayışı burada da geçerlidir. Her büyük suç imparatorluğu ekonomik ve siyasi gücünü artırarak varlığını sürdürür. İtalya’da olduğu gibi Türkiye’de de benzer dönemlerde mafya örgütlerinin etkisini görmek mümkündür.  

Sokaktaki külhanbeylikten kabadayılığa, oradan da mafyalaşma sürecine ve çeteleşmeye geçiş yaşanmıştır. Dündar Kılıçlar, Oflu İsmail, Kürt İdris gibi isimler, ilk başta mahalle kabadayıları olarak anılsalar da, 1970'lerin sonu ve özellikle 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte bu kabadayılık düzeni mafyalaşmaya evrilir. Bu süreçte devletle iç içe geçen bir yapı oluşur ve mafya, devlete dayalı bir düzenin parçası haline gelir. 80'ler boyunca bu düzen, daha örgütlü bir hale gelirken, emniyet ve güvenlik güçleriyle kurulan bağlantılar suçluların işlerini kolaylaştırır. Özellikle kumarhaneler, gece kulüpleri, fuhuş ticareti, uyuşturucu, silah ve sigara kaçakçılığı gibi alanlarda haraç, racon kesme ve yasa dışı ticaretler bu dönemin karakteristik özellikleri olmuştur.

Bu dönemde, devletin bazı kademelerinin organize suç yapılarıyla iş birliği yaptığı iddiaları gündeme gelir. Mahalle arasındaki bir kumarhane ilçedeki emniyet müdürüne yahut karakol amirie haracını verir, onlar da faaliyete göz yumar… Bu dönemde Şükrü Balcı gibi isimlerin mafyayla olan yakın ilişkileri sıklıkla gündeme gelmiştir…  

Yine Dündar Kılıç, Oflu İsmail ve Kürt İdris gibi isimler, 60 ve 70'lerde büyük şehirlerin hazine arazilerine çöker, bu arazileri satarken gecekondulaşma sürecini de yönlendirirler. Bu süreçte özellikle İstanbul'un çeşitli bölgelerinde araziler yağmalanır ve gecekondulara dönüştürülür, bu durum şehirlerin hızlı büyümesi ve düzensiz yapılaşmasında büyük rol oynamıştır.

İşte bu yapı zamanla daha uluslararası bir boyuta taşınmış, uyuşturucu kaçakçılığı üzerinden uluslararası suç ağlarına bağlanmıştır. 70'ler ve 80'lerde Türk mafyasının İtalyan mafyasıyla olan bağlantıları, özellikle uyuşturucu, silah ve sigara kaçakçılığı ticaretinde kendini gösterirken, bugün bu ilişkilerin gücü azalsa da etkileri hâlâ hissedilmektedir. Hatta artık bu ilişkiler okyanus ötesine taşınmış, Orta Amerika, Kolombiya, Venezüella gibi ülkelere doğru da açılmıştır.

(Özellikle 1970'lerde Bulgaristan üzerinden yapılan silah ve sigara kaçakçılığı, bu dönemde büyük bir öneme sahipti. O dönemde Türkiye'de gençlerin birbirine kırdırılması için kullanılan silahların büyük bir kısmı bu yolla sağlanıyordu. Sağ ve sol görüşlü gençler birbirine kurşun sıkarken, silahları dağıtanlar ise aynı kişilerdi. Türkiye, bu acı dönemlerden geçerek 12 Eylül darbesine doğru sürüklendi.)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

 


Yorum Yazın