"Cumhurbaşkanlığı Saray'ımız var içinde adalet yok, adalet saraylarımız var içinde adalet yok..."

İyi Parti lideri Dervişoğlu: Bu ülkenin adaleti kimlere hizmet ediyor?

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
İyi Parti lideri Dervişoğlu: Bu ülkenin adaleti kimlere hizmet ediyor?
Abone ol
İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, yeni yasama yılının ilk grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalar yaptı. Türkiye'de adaletin parçalandığını söyleyen Dervişoğlu, "Adalet yalnızca mahkeme duvarlarında yazan bir kelime değildir. Doğuştan sahip olduğumuz bir haktır. Adaletin terazisi bozuldu, artık insanlar hakkını aramaya korkuyor. Bu ülkenin adaleti kimlere hizmet ediyor? Bizim bir Cumhurbaşkanlığı Saray'ımız var içinde adalet yok, adalet saraylarımız var içinde adalet yok. Adalet bir kalkan değil ama silah da olmamalı. Bugün gücü ele alanlar onu bir silah gibi kullanıyor." dedi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın 3. Dünya savaşı riskinin çıkma ihtimaline ilişkin olarak açıklamalarına değinen Dervişoğlu, " Dışişleri Komisyonu’na ve de TBMM Genel Kurulu’na bilgi verilmiyor oluşu kaygı vericidir." dedi.

Merkez çağrılarının siyasi partilere değil, Türk milletine olduğunu ifade eden Dervişoğlu, "Merkez demek Türk milliyetçiliğinin merkezde bulunduğu bir siyasi yaklaşımın adıdır. Merkezde buluşmak ülkemiz için bir sorumluluktur." ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu'nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"İsrail, Filistin'de gerçekleştirdiği insanlık dışı politikalara ilaveten Lübnan'da da şehirleri yerle bir etmekte, masum insanları yerlerinden yurtlarından koparıp göçe zorlamaktadır. Bu vahşi saldırılar sadece bölgenin istikrarını değil; tüm Orta Doğu'yu bir ateş çemberine sürüklemekte ve büyük bir yayılmacı stratejinin tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Eğer Birleşmiş Milletler ve dünya toplumu gerçekten barıştan yana duruş sergilemiş olsaydı cesur tavırlar atarlardı. Peki bizde durum nasıl? Dünyada hal böyle. Peki, bizde durum nasıl? Cumhurbaşkanı Erdoğan dün bu konuyla ilgili devlet ciddiyetine yakışmayan açıklamada bulundu. Türkiye, basit ajitasyonlarla, hamasetle yönlendirilecek bir ülke değildir. Bölgemizde böylesine önemli meseleler söz konusu olduğunda, popülist korku siyasetiyle halkı kandırmaya çalışmak, ülkemizin uluslararası itibarını yerle bir etmekte ve diplomatik alanda bizi ciddiyetsiz bir aktör olarak göstermektedir.

İsrail’in insanlık dışı politikalarına karşı durmak zaruridir; ancak Türkiye gibi kadim bir devletin, bu meselede akılcı ve stratejik bir diplomasi yürütmesi gerekirken, hamasi söylemlerle dış politika oluşturmaya çalışması kabul edilemez. Türkiye, Orta Doğu’da krizleri abartan bir ülke değil, çözüm üreten, tarihsel misyonuna uygun biçimde barışı savunan güçlü bir aktör olmalıdır. Türkiye, bu coğrafyanın kadim bekçisi olarak tarihsel sorumluluklarını asla unutmamalıdır. Türkiye'nin bölgesel gücü elleri kolları bağlanmış şekilde hareketsiz bırakılmıştır. İktidarın akıl almaz yönetim hataları, Türkiye'yi hem mazlum halkların yanında durma şansını yitirmiş hem de küresel siyasette ağırlığını kaybetmiş bir ülke konumuna sürüklemiştir.

“Fidan 3. Dünya Savaşı riskinden söz ederken TBMM'nin bilgilendirilmemesi kaygı verici”

Böyle bir ortamda ve özellikle Hakan Fidan kamuoyuna yaptığı açıklamalarda bir III. Dünya Savaşı riskinden söz ederken Dışişleri Komisyonu’na ve de TBMM Genel Kurulu’na bilgi verilmiyor oluşu kaygı vericidir.

“iktidar milli güvenliğimiz için ne yapıyor”

Buna bir de Sayın Cumhurbaşkanı’nın “İsrail’in müteakip hedefinin Türkiye olduğu” yolundaki beyanları eklenince “iktidar milli güvenliğimiz için ne yapıyor” sorusunu sormak durumundayız. Hiçbir şey yapmıyor gözüktükleri için de, beyanları onlar açısından maalesef inandırıcılığını yitirmektedir. Arap ülkelerinin lakayt davranışı ve mezhepsel yaklaşımlar nedeniyle bu yaranın öngörülebilir bir gelecekte kapanması zor görülmektedir. Birleşmiş Milletleri Güvenlik Konseyi’nin ise veto yetkisine sahip ülkelerin tavrı nedeniyle kendisinden beklenen etkinliği gösteremeyeceği anlaşılmaktadır. Ülkemizin ise sorunların aşılması yolunda, meseleye taraf olmaktan dolayı bir arabuluculuk işlevini yerine getirmesi de imkânsız hale gelmiş bulunmaktadır. İYİ Parti olarak iktidara çağrımız; sorunun insani boyutunu öne çıkaracak çabalara öncelik vermeleri, TBMM ve siyasi partileri de gerektiği veçhile bilgilendirmeleri yönündedir.

“Merkez çağrım yalnız siyasi partilere değil, Türk milletinedir”

Bazı çevreler, bu çağrıyı yalnızca siyasi partilere yapılan bir davet olarak algıladı. Buradan açıkça belirtmek istiyorum ki, benim merkez çağrım büyük Türk milletinedir.

'Merkez' dediğimiz kavramın ne anlama geldiğini tanımlamak gerek. 'Merkez' demek 'bu büyük milletin milli ve manevi değerlerinin ve kıymet hükümlerinin buluştuğu noktadır. 'Merkez' demek 'Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu felsefesi olan Türk milliyetçiliğinin merkezde de bulunduğu bir siyasi anlayışın ve yaklaşımın adıdır.

'Merkez' demek 'makul' demektir. AK Parti ile birlikte merkez, siyasetin dışına itildi. AK Parti, Merkez'deki ortak aklı ve toplumsal dengeyi bozarak siyaseti uç noktalara doğru kaydırdı. Merkez siyaseti devre dışı bırakarak, kendi iktidarlarını kutuplaşma üzerine kurmak hep ana stratejileri oldu. Türkiye'yi bir arada tutan o güçlü yapıyı da yok etti. O yüzden merkez, ortak akıl ve sağduyunun temsil edildiği yerdir. Bizim çağrımız AK Parti'nin yok ettiği sağ duyuya, aklı selime ve toplumsal barışa geri dönme çağrısıdır. O yüzden merkezde buluşmak ülkemiz için bir sorumluluktur.

“Tarım sektörünün asıl pandemisi 2002’den beri Adalet ve Kalkınma Partisi’dir”

Bugün tarımdaki sorunlar sadece ürünleri değil bu kültürel ve toplumsal yapıyı da tehdit ediyor. Türkiye'nin ihtiyacı olan tarım bakanları bizim ön sıralarımızda oturuyor.

Sessizliklerini koruyarak tarımı, fındığı kurtaracaklarını sanıyorlar. Size sesleniyorum, sizde bu kafa olduğu sürece siz tarımı düzeltemezsiniz. İktidara çağrım, tarımı düzeltmek istiyorsanız önce kendinizi düzeltin.

Tarımın köprüden önceki son çıkışını çoktan kaçırdınız. Tarım sıfırdan planlanmalıdır. Yeni bir yol haritasını hazırlamaya ilk adımdan tarımın ne anlama geldiğinden başlamak gerek. Toprağı sadece rant alanı olarak görenler, çiftçiyi 3-5 kuruşla teselli etmeye çalışanlar bu gerçeği göremezler. Cumartesi günü Aydın Söke'de çiftçilerimizle pamuk tarlasında buluşacağız.

Tarım sektörünün asıl pandemisi 2002’den beri Adalet ve Kalkınma Partisi’dir. Göreve başladıklarından beri tarım sektörünü adım adım çökerttiler.

"Ülkenin adaleti kime hizmet ediyor"

Adalet bir ülkenin temel direğidir, temel vicdanıdır. Ancak bugün Türkiye'de adalet hepimiz biliyoruz ki parçalandı. Adalet yalnızca mahkeme duvarlarında yazan bir kelime değildir. Doğuştan sahip olduğumuz bir haktır. Adaletin terazisi bozuldu, artık insanlar hakkını aramaya korkuyor. Bu ülkenin adaleti kimlere hizmet ediyor. Bizim bir Cumhurbaşkanlığı Saray'ımız var içinde adalet yok, adalet saraylarımız var içinde adalet yok. Adalet bir kalkan değil ama silah da olmamalı. Bugün gücü ele alanlar onu bir silah gibi kullanıyor.

Narin Güran, Sinan Ateş, Şeyda Yılmaz, Sıla bebek açıklaması

İftiralar, tehditler, karalamalar sıradan bir hale geldi. Gerçek adalet peşinde koşanlar ise ya mahkemelerde süründürülüyor ya da susturuluyor. Adaletin olmadığı yerde ne güven vardır ne de huzur. Ülkede artık haklı olmak yetmiyor. İlk derece mahkemelerin aldığı kararların yüzde 67’si istinaf ya da yargıtayda bozuluyor. İşte makul diye dayatmaya çalıştıkları bu düzen yüzdendir ki, küçücük bir kız çocuğunun merhum bedeni üzerinde insanımız bu kadar ihtimamla durmuştur. Peki netice nedir? Aynı hamam, aynı tas. Narin’in katillerinin bulunmasını, Sıla bebeklerin korunmasını, şehit Şeyda Yılmaz’ı öldürme cesaretini bulan canilerin içeride tutulmasını ve Sinan Ateş’i güpegündüz öldüren kiralık katillerin yakalanmasını sağlayacak gerçek adalet sistemini kurmaktır.

Bugün Türkiye’de insanlar, neyi söyleyip neyi söyleyemeyeceklerini iki kez düşünmek zorunda kalıyorlar. Bir tweet atmadan önce, bir yazı yazmadan önce, hatta bir dost sohbetinde bile acaba söylediklerim beni tehlikeye sokar mı diye düşünür hale geldiler. Gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar, yazarlar; özgür düşüncenin temsilcileri baskı altına alınıyor."


Yorum Yazın