Sevgili Okurlarım
Bu Fransızca başlığı kullandım çünkü sizlere Fransada geçen bir olaydan bahsedeceğim.
Aralık 1894 te Fransız ordusunda Yüzbaşı olan Alfred Dreyfus casusluk ithamı ile tutuklanmıştı. Onu suçlayan subay Alman Büyükelçiliğinin çöpünde temizlikçi tarafından bulunan bir notu onun yazdığını iddia etmişti. Notta Alman ataşesine Fransız ordusu ile ilgili bilgilerin verileceği yazılı idi. Askeri savcı bir yazı uzmanının ifadesine dayanarak ömür boyu hapis talep etmişti. Askeri mahkeme de basının da baskısı ile musevi olan Dreyfusu suçlu bulmuş ve onu Şeytan adasında ömür boyu hapse mahkum etmişti. Dreyfusun rütbeleri sökülmüş hemen hapishaneye sevk edilmişti. Ancak kardeşi ve avukatı işin peşini bırakmamış ,yazı uzmanının baskı ile bu raporu verdiğini tesbit etmişlerdi. Tekrar yargılanma isteği red edilince Dreyfusun kardeşi hem Devlet Başkanına müracaat etmiş hem de gazetelerden yardım istemişlerdi. L’Aurore gazetesinde yazar olan o dönemin önemli yazarlarından Emile Zola onlarla ilgilenmiş ve haksızlık yapıldığına inanmıştı. Bu arada askeri savcı değişmiş yeni savcı davanın tarafsız olmadığını öne sürerek tekrar görülmesini ve diğer bir subayın yargılanmasını talep etmişti. Tekrar yapılan yargılamada aynı hakimler Dreyfusu suçlu bulurken diğer subayı beraat etmişlerdi. Bunun üzerine Emil Zola meşhur J’accuse /İtham ediyorum adlı makalesini yazmış, bu makale gazetesinin baş sayfasında yayınlanmıştı. Bu yazı üzerine Zola askeri yargıya hakaretten yargılanıp iki sene hapse mahkum edilince İngiltereye kaçmıştı.
Bu sene zarfına Fransada seçimler yapılmış ve Sosyal Demokratlar kazanmıştı. Yeni başkan Emil Zolayı geri çağırmış ,cezasını afetmişti . Aynı affı Dreyfuse teklif etmiş ancak Dreyfus affı kabul ettiği taktirde suçluluğu kabul etme ile bir olduğunu söyleyerek affı kabul etmemiş, tekrar yargılanmayı talep etmişti. Yeni askeri savcı yazı uzmanın son ifadesine dayanarak yazıyı başka uzmanlara inceletmiş ve yazının Dreyfusa ait olmadığını tesbit etmişti. Bu durum ortaya çıkınca Dreyfusu itham eden subayın gerçek suçlu olduğu tesbit edilmiş ve subay hapsedilirken Dreyfus beraat etmişti. Dreyfus Binbaşı rütbesi ile orduya dönmüş ,suçlu subay ise hapiste intihar etmişti. Emil Zola ise fanatik bir ırkçının soba borusunu tıkaması neticesinde gece dumandan boğulup vefat etmiştir.
Sevgili Okurlarım
Şimdi diyeceksiniz ki bu olayı neden yazdım. Bunu başlığı için yazdım çünkü ben de İtham ediyorum.
Kimleri mi?
Biraz geriye gidelim , benim gençliğimde İstanbulda büyük maçların oynandığı bir stad vardı. Dolmabahçedeki Mithat Paşa stadı. Sonra adı İnönü stadı oldu. Biz gençler öğleden oraya gider Beşiktaşlısı, Galatasaraylısı, Fenerbahçelisi formalarımızı giyip karışık oturur maçları seyrederdik. Elbette ki birbirimize takılırdık. Ama kavga mı? Hiç hatırlamıyorum? Ben Fenerli o zamanki kız arkadaşım ,şimdiki eşim Galatasaraylı,yakın arkadaşlarımdan biri Beşiktaşlı yanyana oturabiliyorduk.
Şimdi soruyorum?
Ne oldu da bir oyun için bu kadar nefret,bu kadar kavga, hakaret,hatta cinayet oluyor? Bu oyunu bu duruma getiren Yöneticileri, Futbol Federasyonu yönetimini , kışkırtan yazarları,İtham Ediyorum.
Yazıktır ! ! Bu gençleri yok yere nefret ile dolduruyorsunuz. Bu gençler ülkemizin geleceğidir ! Yapmayın ! Bir koltuk, herhangibir para, bir gencin hayatının kaymasına değmez.
İngilterede ikinci olan takımı da , üçüncü olanı da alkışlıyorlar. Biz neden yapmayalım?
Bu yazıyı burada kesiyorum.
Dilerim ki gençlerimiz Büyük Atatürkün dediği gibi çevik ve ahlaklı olurlar. İlimde ilerlerler .
Saygı ve Sevgilerimle
Yorum Yazın