İsveç’in NATO’ya girmesine onay verdik!

Karşılığında Türkiye AB üyesi olabilecek mi?

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
Karşılığında Türkiye AB üyesi olabilecek mi?
Abone ol

İsveç’in NATO’ya girişine Türkiye’den onay çıktı ancak Türkiye’nin AB’ye girişine onay gelecek mi? Türkiye uzun yıllardır beklediği Avrupa Birliği hayaline kavuşabilecek mi? Yoksa aslında ortada bir hayal filan yok mu?

Muhalif Analiz - Oğuz Büber

Uluslararası kamuoyunun gözü dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson arasında Litvanya’da gerçekleşen üçlü zirvedeydi.

Zirvede İsveç’in NATO’ya girmesine Türkiye tarafından onay çıktı ama bir şartla:

‘Belirtilenlere göre Vilnius'taki üçlü toplantıda Türkiye, yaptırımların kaldırılması ve vize serbestisi dahil AB sürecine ilişkin tam destek aldı.’

Keza Cumhurbaşkanı Erdoğan Litvanya’ya gitmeden önce, “Türkiye'yi Avrupa Birliği kapısında 50 yılı aşkın zamandır bekleten bu ülkelere buradan sesleniyorum. Ama Vilnius'ta da sesleneceğim. Önce Türkiye'nin Avrupa Birliği'nde önünü açın, biz de Finlandiya'da olduğu gibi İsveç'in önünü açalım” demişti.

Dünkü görüşmenin sonrasında da Türk vatandaşlarına vize serbestisi ve AB sürecinin hızlandırılması ile ilgili talepler yeniden gündeme geldi.

Peki Türkiye AB üyesi olabilir mi? Verilen vaatler gerçekleri yansıtıyor mu? Türkiye’nin AB üyesi olma düşüncesi hayal mi, yoksa gerçek mi?

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşuyla beraber çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma hedefiyle uluslararası literatürdeki gelişmeleri yakından takip etmiş; OECD, NATO gibi uluslararası örgütlenmelerin faal bir üyesi olarak yer almıştır.  

Öyle ki Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun (AET) 1958 yılında kurulmasının hemen sonrasında Türkiye, 31 Temmuz 1959'da Topluluğa ortaklık başvurusunda da bulunmuştur.

Türkiye’nin Avrupa yolculuğu ortalama 60 yıl önce, üyelik müzakere süreçleri de 18 yıl önce başlamıştı.

15 Aralık 2004’te Avrupa Parlamentosu’ndaki toplantıda tüm Avrupa dillerinde Türkçesi “evet” anlamına gelen pankartlar açılmıştı.  

Türkiye’nin Avrupalı olması için yapılan oylamada 407 parlamenter onay verirken, 262 vekil “hayır” cevabını vermişti.

Yalnızca iki gün sonrasında AB devlet ve hükümet başkanlarının     “Türkiye üye olabilir” açıklaması gelmiş ve 3 Ekim 2005 müzakerelerin resmi başlangıç tarihi olmuştu.

İki taraf ne düşünüyor?

Gelelim üyelik konusunda yaşanan sıkıntılara ve bugüne kadar gerçekleşmeyişin nedenlerine...

Aslında iki taraf da; Avrupa da Türkiye de bu üyeliği tam olarak istemiyor.

Öncelikle Avrupa, Türkiye’nin Hıristiyan olmamasını ve Müslüman kimliğini hedef gösteriyor. Türkiye Avrupalı olarak nitelendirilmiyor. Kalabalık nüfus, Avrupa için oluşacak ekonomik yük ve ortadoğu ile bağlantılı olması Avrupa tarafından sakıncalı görülüyor.

Eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’in “Türkiye bütün koşulları yerine getirse de almayız” şeklinde kesin ifadeleri olduğu gibi yine Sarkozy’nin, “6 milyon Müslüman’la baş edemiyorum. 80 milyon daha gelirse ne yapacağımı bilemiyorum. Benim kamuoyumun yüzde 61’i karşı. Bu koşullar altında ben bir siyasetçi olarak bu riskin altına giremem. Türkiye çok önemli bir ülkedir. Türkiye’yi isterim ama Akdeniz’de bir birlik kurmamızı tercih ederim” gibi sözleri bulunuyor.  

Bu da şu anlama geliyor. Avrupa Türkiye ile iş birliği yapmak istiyor ancak kendileri gibi görmedikleri için içlerine almak istemiyor. İstenilen bir nevi çıkar ilişkisi.  

Fakat Türkiye açısından durum çok mu farklı? Ülkemizden de Avrupa Birliği’ne Hıristiyan Birliği yakıştırması yapılıyor. Daha muhafazakâr anlayışta olan Türk vatandaşları bu birlikteliğin dini değerlerden kopuş anlamına geleceğini de düşünüyor. Milliyetçi olanlar ise Türk’ün Türk’ten başka dostu yok düşüncesini savunuyor. Yani Türkiye’de de girmenin avantajını savunan kişiler olduğu gibi karşı çıkan da büyük bir kitle var.

Bu sırada iktidarın düşüncesi neydi?

Türkiye 2001-2022 yıllarında ciddi demokratikleşme adımları atmış Kopenhag kriterlerini karşılayacak noktaya gelmişti.  

Şu an ise aynı ülke bırakın Kopenhag kriterlerini, temel insan hakları kriterlerini bile yerine getiremiyor.  

2016 olağanüstü hal yasasının uygulanmasıyla beraber Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliği tekrar denetim altında.  

Yanı sıra güncellenmesi gereken Gümrük Birliği anlaşması bile siyasi durum nedeniyle red yiyor.  

Sonuç olarak,

Yeniden Türkiye’nin AB’ye girişi söylemi ortaya atılsa da iki taraf da tam üyelik konusunda hevesli değil.  Arafta kalmak ve bazı anlaşmalar çerçevesinde bir araya gelmek, denge politikası yürütmek iki tarafın da istediği durum.

O yüzden Türkiye’nin AB üyesi olacağını düşünmek biraz hayalcilik olur.

Nitekim dün Litvanya’da gerçekleşen üçlü zirvenin hemen sonrasında Avrupa Birliği’nden bu konuda çok net bir açıklama geldi.  

Avrupa Komisyonu, Erdoğan’ın talebinin reddedildiğini duyurdu.

İsveç’in NATO üyeliğini desteklemek ve Türkiye’nin AB üyelik sürecinin hızlanması birbirinden ayrı konular olarak nitelendirildi.

AB kurumları ile NATO arasında yakın iş birliği vurgusu yapılırken bunların birbirleriyle ortak hareket etmediğinin altı çizildi.

Avrupa Komisyonu Sözcü Yardımcısı Dana  Spinant da şu sözlerle konuya nokta koydu:

“Avrupa Birliği’nin genişleme süreci çok katmanlı ve aday ülkeler ve hatta aday olmak isteyen ülkeler için bile atılması gereken çok ama çok net adımlar var. Bu iki süreci birbirine bağlayamazsınız.”  


Yorum Yazın