Kolonaki, Atina’nın Sintagma meydanından Likavitos tepesine kadar uzanan bir kültür, alışveriş ve eğlence merkezi. Genç, ihtiyar, orta yaşlı, zevk ve sefa düşkünü Yunanlıların öğlen saatlerinden gün ağarana kadar mitili atıp demlendikleri, eğlendikleri, şarkı söyleyip, sohbet ettikleri bir semt. 2000 li yılların başından itibaren bazı akademik toplantılar nedeni ile yılda iki kez gittiğimde, Yunanlıların Kolonaki’deki gamsız, günahsız neşelerine imrenir ama tembellik ve sefa düşkünlüklerine pek şaşardım. Toplumda huzursuzluk fokurdamaya başlayıp Sintagma’da gencecik insanlar polis kurşunlarının hedefi olduğunda bile, Kolonaki’de, “gülelim, eğlenelim, kam alalım dünyadan” havasında, yarın yokmuşçasına lalesiz bir lale devri yaşıyordu Yunanistan. Ekonomik çöküş suyun öteki yanına 2009 dan itibaren göz göre göre geldi. İşte o zaman derinleşen ekonomik krize karşı insanların gösterdiği bu inanılmaz umursamazlığa Kolonaki Sendromu demeye başladım.
Kolonaki’nin Ala Turka’sı
Yunan halkı ile aramızdaki benzerlikleri görmezden gelmek mümkün değil. Kazanılanı hemen harcamak, tasarrufa önem vermemek gibi alışkanlıklarımız bunlardan ikisi. Vergi kaçırmayı ve devletten haksız teşvik almayı kurnazlık kabul eden girişimcilerimiz de benzer. Kriz öncesinde AB parasını fütursuzca harcamaya alışan Yunanistan’a karşılık, Türkiye son 15 yılda sağdan soldan bulunan kredileri, Körfez ülkeleri ile yapılan Swapları, hazine arazilerinin, madenlerin ve kamu işletmelerinin satışından elde edilen paraları hesapsız kitapsız harcamakta. “Kime ne! Bu bizim paramız, IMF veya AB nin değil” denemez. Çünkü bir kısmı borç ve ülkenin geleceğine konulan ipotek. Satılanların bir kısmı ise Cumhuriyet kazanımları.
Gelelim asıl benzerliğe, halkımız 2001 krizinde de hem şikâyet edip, hem de vur patlasın, çal oynasın eğleniyordu. Şimdi de, büyük şehirlerde nereye giderseniz gidin kafeler, parklar, restoran ve pastaneler tıklım tıklım dolu. İstanbul’da sanki her yer Kolonaki. Ekonomik kriz, kemer sıkma, harcamalara yetmeyen aile bütçesi, yüksek enflasyon, haftada iki kez yapılan benzin ve mazot zamları, çifte çifte alınan vergiler insanları eğlenceden uzak tutmuyor.
Ama neyse ki birkaç önemli fark var. Bir kere güne erken başlıyor, siesta yapmıyoruz. Daha çok kazanmak için çok daha fazla çalışıyoruz. Bunu bir üstünlük sayıyorum. Bir de suyun bu yanında gece, saat 23, bilemediniz 24 de sona eriyor. Bakkal, manav, pastane ve birçok eğlence mekânı kapanıyor. Biz nasılsa gündüz ve geceyi birbirinden ayırmayı biraz biliyoruz. Bu da size Türk usulü Kolonaki sendromunun zamanlama boyutu. Ama kötü alışkanlıklar sürerse zemin bütünü ile kayabilir.
Yunanistan krizinde meydanlarda isyan eden halk, hafta sonuna Cuma sabahı başlayıp, tampon tampona giden trafikte, Atina’nın sahil kasabalarına akın ediyordu. Türkiye de benzer. Trafik tıkanıklıkları, insanların benzin fiyatlarını umursamadığını gösteriyor. Hala dünyanın en pahalı benzinini kullanan Türk halkı da, 2024 de aynı komşusu gibi, “müsrif halk – içi boşaltılan devlet kasası” gerçeğini umursamıyor. Hesap da sormuyor. Kolay mı Sayıştay’ın bile yapamadığını yapmak?
Siyaset, Din ve Ekonomi
Türkiye’de sosyal devlet kisvesi altında, oy karşılığı, para, beyaz eşya ve zahire dağıtan, çocuklara 200 TL cep harçlığı veren parti devleti, muhalefeti de pide dağıtarak seçim propagandası yapar hale getirdi. Fakirlik oy hazinesi, sadaka ile oy toplamak da siyasi zekâvet oldu. Büyük şehirlerde eğlence devam ederken, varoşlarda kolay yaşamak için tarikatlara, tekkelere kapılanıp suhte olmayı, sivil eğitime ve profesyonelleşmeye yeğlemenin yolu tekrar açıldı. İşte bu Türkiye için asıl sorun. Özgür bireyden kulluğa geri dönüş. Evet, Yunanistan’da da bir “avuç açma” ve büyük bir kamu israfı kültürü var. Ama bunun dini karşılığı pek yok. Din orada, ulusal dayanışmayı sağlamak için ekonomik zorluklar sırasında, halka Türk tehlikesini hatırlatmakla görevli.
Yunanlılar kriz öncesinde kendilerine tepsi üzerinde sunulan AB kaynaklarına fena alışmışlardı. Sonunda burunlarını yine AB sürttü. AB komisyonu Yunanistan’ı 2011-2013 arasında en başarısız ülke ilan etti. Oysa suyun bu tarafında enflasyonun yüzde 130 lara yeniden tırmandığı 2023, Türkiye Yüzyılının başlangıcı olarak ilan edildi. Bu da “yıkılmadık, ayaktayız” demek mi? Yalancı gurur mu? Kandırmaca mı?
Yunanistan 2009 - 2011 arasında tamamen batmış, kamu bütçe açıkları yüzde 400, resmi dış borçların GSYİH ya oranı yüzde 700 gibi inanılmaz oranlarla ifade edilmeye başlanmıştı. Ekonomik küçülme durdurulamıyordu. Maaş ve ücretler ödenemez, bankamatikler para vermez olmuştu. Oysa bu, Türkiye için bir devlet yönetimi farkıdır. Eski bir Merkez Bankası bürokratı olan rahmetli babam, “Türkiye Cumhuriyeti ne yapar eder, memurunu maaşsız bırakmaz. Onun için de Türkiye’de halk Arjantin veya Yunanistan’da olduğu gibi isyan etmez” derdi. Özel sektör şimdi bu geleneği bozuyor, kamu maaşları için de çeşitli söylentiler duyuluyor. Umarım kanunları ve köklü gelenekleri hiçe sayan devlet bunu da bozmaya başlamaz.
Denetim, Tasarruf ve Dayanışma Gereği
Para ve gayrimenkul piyasalarındaki kriz, insani krize dönüşmeye başlayınca, Yunanistan, AB ve IMF istikrar politikalarının denetiminde ekonomik sıkılaştırma programlarını yürürlüğe koymaya mecbur kaldı. AB, 2011 de 100 milyar dolarlık acil yardımı paketini açmak için Yunanistan’dan önce ulusal birliğini pekiştirmesini, sonra da bütçe disiplinin tesisini istemiş, milletvekili maaşlarının yarı yarıya düşürülmesini zorunlu kılmıştı. Onlar da gerekeni yaptı. Var mı bizde böyle bir feraset? Türkiye’de bir yerel seçim öncesinde insanları bölmeye, kamplaştırmaya, rakibi en ağır ithamlarla yıpratmaya devam. Üstelik ilk maaş zamları yine “Rabbena hep onlara”. Çifte katmerli, üçlü dörtlü maaşlar, yüksek iç-dış gezi harcırahları, her yıl geometrik artan örtülü ödenek sınırlanmıyor, sorgulanmıyor. Böyle sıkılaştırma politikası mı olur?
IMF ve AB, Yunanistan’ı sıkı bir denetimle ekonomik krizden çıkardı. Türkiye ise böyle denetimden yoksun. Hesap vermemek için zaten öyle olsun istendi. Bunun yerine Çin’e, Körfez Ülkelerine avuç açıldı. Kim bilir, kimlere neler satıldı! Sokakta söylense kanlı bıçaklı kavga çıkacak sözler Suudi veliaht Prense söylendi. Sonra, sarılıp barışıldı. Bu da “Swap sevaptır” olarak mizah tarihine geçti. AB kartı zaman aşımına uğradı. Yenisi gelmedi. Batı Balkanlar üyelik sürecinde. Oysa Türkiye, hala Afrika çıkarmasında.
Yüksek enflasyon, Türkiye’de tatili halka zehir etti. En güzel tatil köşeleri yabancılara cennet. Ama eminim değersiz TL ve yüksek kurların yurt dışında da tatili haram ettiği şu günlerde, yapabilenler Yunan adalarında yatlarıyla cirit atmaya, sirtaki gruplarına 100 er Avro bahşiş vermeye devam edecektir. Türklerin hovarda tatil anlayışı, zor yıllarında Yunanistan’ın ada ekonomilerine yağmur gibi gelmişti. Bakalım bu yaz suyun bu yanına kaç Yunanlı turist gelir!
Türkiye, Yunanistan’a krizli yıllarında kredili enerji sattı. İşsiz pilotlarına THY de iş, işsiz müzisyenlerine gazinolarda sahne, akademisyenlerine üniversitelerde kadro verdi. Şimdi Türkiye’de resmi işsizlik yüzde 9.8. Gerçek oran bunun en az iki katı olmalı. Ama Yunanistan’ın bizim niteliksiz- nitelikli işsizlere derman olacak hali yok. Göçmen ve mültecileri geri göndermesin yeter.
Yorum Yazın