Emel Seçen'in, Özkan Uğur anısına kaleme aldığı "Mecburen mecburiyetten" başlıklı yazı...
Hafta sonu, hava sıcak ama yanında kola kola gezdirdiği ılık rüzgâr, yağmurun ayak seslerini de beraberinde getiriyor. Sanki tılsımlı bir melodi gibi caddelerden geçiyor. Geçerken ona biri vokal yapıyor, eski mahalleler arasında dolaşıyoruz. Karşımıza bir eski kıraathane ve arka fonda “Ali Desidero” çalıyor.
Hem hala yaşamakta olan, direnen mahalleler ve o mahallelerin insanları, kendi güncel olağan akışlarında, hiçbir taşkınlıkları olmadan, müziğe kaptırmış ve tavla oynamaktalar. Biraz önce adımlara eşlik eden o güzel, genç kızlığımın melodilerini; canından can ile söylercesine bizlere tüm samimiyetini geçiren, sürekli gülümseyen ama bir yandan tedavileri devam ederken, beklenen aslında mecburen aramızdan fiziken ayrılacak olan Sanatçı Özkan Uğur’un habercisi olacağını kim bilebilirdi ki, doğadan başka? Doğa, her zaman yanıtını verir, eğer duymasını biliyorsan.
Hangimiz dinlemedik; Güllerin içinden, Ali Desidero, Diday diday day ile Eurovison, Sude, Ele güne karşı, Mazeretim var asabiyim ben, Sakın gelme, Sarı Laleler, Mecburen, Yalnızlık ömür boyu, Ne bileyim ben, Tam ortasındayım, Peki peki anladık, Buselik Makamına, Sen ve Ben.
Yorum Yazın