Eski Bakan Nureddin Nebati’nin “Ben bir bilim adayım” sözleri gündem oldu. Bu fikri önce detaylarıyla analiz ettik ardından gerçek bir bilim insanı Prof. Dr. Ahmet Özer’den görüş aldık. Nureddin Nebati gerçekten bilim insanı mıdır?
Muhalif Analiz
Yazı: Oğuz Büber - Yorum: Prof. Dr. Ahmet Özer
Güncelde AK Parti Mersin Milletvekili olan Nureddin Nebati’yi hepimiz Hazine ve Maliye Bakanlığı döneminden ve gözlerindeki ışıltıdan tanıyoruz.
Nebati’ye dair yeni tartışma konusu ise İstanbul Esenler Belediyesi içerisinde 2012 senesinde kurulan Prof. Dr. Sadettin Ökten Şehir Düşünce Merkezi’nin bilim kurulu üyesi olmasıydı.
Konuya ilişkin yapılan eleştirilerde Nebati’nin yer aldığı ‘bilim kurulu’nun uydurma olduğu ve aylık 200 bin lira gibi bir ödeme aldığı iddia edilmişti.
Nebati iddiayı hakaretler içeren bir metinle reddetti:
“Allah cc belanızı versin. Yalanlarınızda boğulun. Kimden ne zaman nerede ücret almışım? Ben bir bilim adamıyım. 2012 yılından beri harika işler yapan şehircilik ve kentleşme politikalarına akademik katkılar sunan bilim kurulunda bulunmam sizi niye rahatsız ediyor. Üstelik bu çalışmaları herhangi bir ücretle değil tersine aklımızın zekatı diye tamamen ücretsiz yapmış biriyim. Ahlaksızlığın da bir sınırı yok mu?”
Eski Hazine ve Maliye Bakanı iddiaları reddederken herkesin aklında “Nureddin Nebati bilim adamı/insanı mı?” sorusu vardı.
Nebati’nin bilim insanı olup olmadığını anlamak için önce bir akademik geçmişine göz atalım.
Eski bakan üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünde tamamlamış.
Yüksek lisans yaparak akademideki ilerleyişi yine aynı üniversitede bu defa Uluslararası İlişkiler bölümünde olmuş. Tez danışmanı ise AK Parti hükümeti tarafından 2013 yılında kurulan Akil İnsanlar Heyeti’nde Marmara bölgesinin başkanlığını üstlenen Deniz Ülke Arıboğan imiş.
Nebati’nin 2002 yılında yazdığı yüksek lisans tezinin konusu ise ‘Türkiye’de İslami siyasal hareket.’
Doktorasını da Kocaeli Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde yapıyor eski bakan.
2014 yılında yazdığı tezin konusu “AK Parti teşkilatlarının demokratik değerlere bakışı üzerine karşılaştırmalı bir analiz: Milli görüşten muhafazakar demokrasiye”
Nebati’nin yüksek lisans ve doktora tezlerindeki alt metin Türkiye’de İslami siyasal hareketin çıkışı ve gelişimine yönelik.
Yüksek lisans tezinde tek parti dönemi ve çok partili dönemde din ve İslami siyasal harekete değinirken; doktora tezinde eksen daha da daraltırılarak İslamcı bir hareket olan Milli Görüş merkeze alınmış, AK Parti’nin Milli Görüş geleneğinden ne ölçüde farklılaştığı veya benzerlik gösterdiği analiz edilmeye çalışılmış.
Yazdığı makalelere baktığımızda da benzer tema içerisinde kalındığı görülmektedir.
Bkz. Makaleler:
“Türkiye’de muhafazakarlığın AK Parti tarafından yeniden inşa edilmesi”,
“Çağdaş eleştirel kuramlar bağlamında laiklik kavramına bakış ve Türkiye’deki evrimi”,
"Ortadoğu’da demokrasiyi geliştirme hareketi olarak Arap Baharı”.
İlk olarak; Nebati’nin bir dönem Hazine ve Maliye Bakanlığı yapmasına karşın akademik alanda ekonomi ve finansal konularda hiçbir çalışma yapmamış olması dikkatleri çekiyor.
Ekonomi konusunda, bakanlığı döneminde gözlerinde ışıltıyı gösterecek kadar inançlı olan birisinin akademik hayatında bu alana hiçbir yer vermemesi şaşırtıcı. Ya da ekonomi bakanı olmaya değer görülerek o mevkiye getirmek daha şaşırtıcı olanı belki de.
Yine gözlerindeki ışıltıya değinmek gerekirse; halk o minvalde bir açıklama değil de kendisini bilim insanı olarak kabul eden bir insandan bilimsel veriler ışığında saptamalar beklerdi. Ne yazık ki bunu da görememiştik.
Son yaptığı açıklamalarda bizlere bilim adamı olduğunu üzerine bastıra bastıra söyledi. Keşke bunu böyle hakaret ve vurgu dolu cümlelerle söyleyerek değil de önemli pozisyonlarda görev almış birisi olarak görevi başındayken davranışlarıyla ve aldığı kararlarla gösterebilseydi.
Akademiye dair diğer bir not olarak ise şuna değinmek gerekir. Tez yazma süreçlerinde danışmanların dikkat ettiği bir konu vardır. Çalışmanızda sadece o kurum, kuruluş ya da dernekte çalıştığınız için çalışmanın evrenini orası olarak belirleyemezsiniz. Bu kurum ya da kuruluş İstanbul, Muğla ya da Yozgat şehirlerinde olabilir. Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nde tezinizi yazdığını düşünelim. Teze dair anketleri burada gerçekleştirmenin bir mantığı bulunması gerekir. Manisa “Türkiye’nin en muhafazakar şehridir” ya da “Milli Görüş’ün çıkış yeri Manisa’dır” gibi bilimsel verilerin desteklediği çıkış noktalarınızın olması gereklidir. Ancak bu şekilde alana ve bilime hizmet eden kalite çalışmalar gerçekleştirilebilirsiniz. Sayın Nebati’nin yaptığı çalışmalar ise bu konuda pek arayışa girmeyerek; zaten AK Parti’de siyaset yapıyorum o zaman bununla ilgili tez yazayım dercesine konfor alanından çıkmayan konulardan oluştuğu izlenimi veriyor.
Nureddin Nebati teorik olarak bilim insanı olarak görülse de; dışarıdan bakıldığında siyasetteki kimliğinin akademik çalışmalarıyla ile bir bütün olduğunu ifade etmek zor.
Ülkemizde hazine ve maliye bakanı olmuş bir ismin ekonomi eğitimi görmüş olmasını ve bu alanda çalışmalar yapmış olmasını istemek doğaldır diye düşünüyorum…
‘Nureddin Nebati bilim insanı mıdır?’ sorusunu ‘Her akademisyen bilim insanı mıdır?’ yörüngesine çekerek bir de alanının uzmanı bilim insanına sormak istedik.
Bilimsel alanda 200’i aşkın makale, 300 civarı ulusal ve uluslararası bildiri, 36 tane yayınlanmış kitap, 1000 civarında popüler kültüre ait makale ve sayısız gazete yazısı kaleme almış; onlarca ulusal ve uluslararası toplantının kuruculuğunu ve düzenleme kurulu başkanlığını, sosyal bilimler hakemli dergisinin hakemliğini yapmış olan Muhalif yazarı Prof. Dr. Ahmet Özer’e konu hakkındaki görüşlerini sorduk. Özer, akademisyen ve bilim insanı ayrımını bize incelikle anlattı:
“Bilim insanı olmanın kriterleri var. Akademisyen ayrıdır, bilim insanı ayrıdır. Uzman ayrıdır, aydın ayrıdır. Bunlar ayrı ayrı kişiliklerdir. Bir insan gereklilikleri yerine getirdiğinde torna ustası da olsa aydın olabilir. Ama gerekliliklerine yerine getirmediği taktirde profesör de olsa aydın olmayabilir. Bir kişi üniversitede ders veriyor olabilir, akademisyen kimliği kazanabilir. Ama bu insana bilim insanı denilemez. Bilim insanı olabilmesi için öncelikle bir doktrin sahibi olması, bilime bir katkı yapmış olması gerekir. Bilim insanını sıradan birinden ya da bir öğretmenden ayıran kısım budur. Bir tez sahibi olacak, o tezi sınanmış olacak. O sınamadan sonra da bilim dünyasına kendi alanında bir katkısı olmuş olacak.
Ama maalesef günümüzde alınan diplomalar; doktora, doçent vesaire bilime bir şey katmaktan ziyade malumun yeniden ilanını yaparak sadece formaliteler yerine getirilerek insanlar doktor, doçent, profesör yapılıyor. Bu da bilimin ileri gitmesini engelliyor. Temel kanıtı da şu: Türkiye bu kadar büyük bir ülke olmasına rağmen halen Nobel Bilim Ödülü alan bir kişi yok. Aziz Sancar buralı olabilir ama Nobel’i burada yaptıklarıyla almadı. Amerika’daki çalışmalarıyla aldı.
Dünyanın gelişmiş büyük ülkeleri arasında Türkiye’den üniversiteler yok. Bu da; bilimin, bilginin özgür olmadığını, akademinin özerk olmadığını ve ahbap-çavuş ilişkileriyle bu işlerin yürüdüğünü gösteriyor. Bütün bunların değişebilmesi için bilginin özgür olması, akademinin özerk olması gerekiyor. Oradan çıkan insanların da kendi alanlarıyla ilgili bilime katkı yapmaları gerekiyor. O alanda eseri, makalesi, alana uygun uluslararası standartlarda çalışması varsa bu emareler o insanı bilim insanı olarak görmemizi gerektirir. Yoksa da bunu ifade etmek beyhudedir.”
Yorum Yazın