Bir süredir gündemden uzak durmak gerekti. Bu bir süre de öyle çok uzun bir süre değil aslında taş çatlasa 2 hafta. O arada neler olmadı ki, aslında hiç bir şey olmadı. Kendimi bildim bileli her türlü versiyonuna tanık olduğum siyaset konumlanmalarında yeni hayat-memat meseleleri üzerine tartıştık ülkecek.
Oysa aslında hepimiz biliyoruz, içimizden birileri köprü olmaya gönüllü olmadıkça bu suyun kıyılarını daha çok bekleyeceğimizi. Zaten gönüllü olmaya kalkan kötüler ya ilk fırsatta yıkılıyor, ya da bir süre sonra vazifesinin anlamsızlığına ikna olarak sistemin bir patçası olmaya kendisini mecbur hissediyor
Öyle uzun uzun uzun, huzur refah, istikrar sözcüklerini duymadan zaman geçirmedik biz hiç. Bu sözcüklerin gündemden düşmemesi ne yazık ki olduklarına değil olmadıklarına işaret etti biz de hep. En uzun geçirdiğimiz öylesi zamanların hem öncesi hem sonrasında oy vererek değiştiremeyeceğimiz şeyler olduğunu öğrendik. Özgür irademiz varmış gibi davranmamıza ve inanmamıza izin verildiğini öğrendik.
Zaten oy vererek dünyayı, an azından kendi yaşadığınız bölümünü değiştirip durma arzusu duymadığınız sistemlerin kurulması gerektiğini bir türlü idrak edemedik.
Şimdi yeniden yani 22 yıl sonra tekrar oy vererek bir şeylerin değişebileceğine inanmaya başlayan bir toplum olduk. Aslında kendimize biraz dürüst olmayı başarabilsek değişmesini istediğimiz şeylerin ideallerle yada genel için doğrularla ilgisinin olmadığını da kabul ezeceğiz.
Meselenin temeli diğerinin talepleri yerine kendi taleplerimizin kıymet bulmasından ibaret. Bizden sonrası da bizim dışımızda olup bitenler de okadar umurumuzda değil. Kendimize karşı bile dürüst değiliz ki başkalarına karşı dürüst olalım.
Lafa gelince birlikte yaşayalım istiyoruz. İnanamazsınız ama hepimizin diğerine saygısı var. Sadece bu saygı, bize ve bizim diğerine çizdiğimiz sınırlara uyuduğu sürece var ama. Diğeri ile yer değiştirmekten de o yüzden özümüz kopuyor. Öyle bir değişim kararını verebilmek için manipüle edilebileceğimiz şartların oluşması gerekiyor.
O şartlar oluştuğu anda her zaman görmemiz gereken saygıya kavuşuyoruz. Yani saygı görmemiz için önce haklarımızın gasp edildiğini fark etmemiz gerekiyor.
Bizler oy vermeyi, işleyen bir sistemin gereği olarak deği, işlemeyen sistemin direk şahsımıza hizmet etmesini sağlamanın bir yolu olarak görüyoruz. Demokrasinin de temel amacını bu olarak değerlendiriyoruz. Bizimkilerin demokrasisi
Bütün bunları şimdi neden yazdım peki. Meselenin temelinde ülkeyi kimin yönettiğini önemsizleştirmek gibi bir durum yok. Önce onu söyleyeyim ki gereksiz salvolara muhatap olmayalım. Daha önemli olan ülkeyi neyin yönettiği meselesine işaret etme gayreti var burada. Aksi takdirde her seferinde bir kurtarıcı bir kahraman bekleyerek devam ederiz aynı suyun kıyılarındaki gezintimize.
Mesele demokrasi kelimesinin Yunanca olması değil demos ve kratos kelimelerinden demos kelimesinin halk anlamına gelmesi. Aynı şekilde Arapça olan Cumhuriyet kelimesindeki cumhur ifadesinin de temel anlamının halk olması. Elbette bunları halkın nasıl yönetileceği şeklinde anlamak da mümkün, halkın en azından yönetimine direk katılma hakkı olarak da. Her iki şekilde de eğer yönetim şeklinizi halkın asgarî menfaatlerinin yönetene bağlı olmadığı bir sistem kuramazsanız demokrasiyi de toplumunun bir birine üstünlük kurma faaliyetinden öteye taşıyamazsınız.
Özetle bayram günü olsun başka konular konuşmak, başka dertlerle dertlenmek istiyorsak önce asgari bir yasalar karşısında eşitliğe ve sistemin size vad'ettiği şeyler konusunda verdiği sözlere sâdık kalmasına ihtiyacımız var önce sonrasında hep beraber kutlarız bayramı.
İnanç Uysal yazdı:
O zaman iyi Bayram'lar
Abone ol
Çok Okunanlar
Yorum Yazın