İyi Parti lideri Dervişoğlu:

"Son 22 yılın izleri ülkemizin hem ekonomik, hem de sosyal yapısında derin yaralar açtı"

  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Yorumlar
"Son 22 yılın izleri ülkemizin hem ekonomik, hem de sosyal yapısında derin yaralar açtı"
Abone ol
İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Son 22 yılın izleri ülkemizin hem ekonomik hem de sosyal yapısında derin yaralar açtı. Tarım, sanayi, eğitim, adalet ve ekonomi gibi hayati alanlarda ciddi tahribatlar yaşandı. Ülkemizin üretim kapasitesi darbe aldı. Gençlerimiz geleceğe dair umutlarını yitirdi. Adalet ve istatistik kurumları başta olmak üzere tüm kurumlarda güven kaybetti. Toplumun her kesimi bu yozlaşmayı derinden hissediyor. dedi.

İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, medyanın Ankara temsilcileriyle bir araya geldi. Burada yaptığı konuşmasında muhalefetini eleştiren Dervişoğlu, ”Bu tabloya baktığımda vatandaşı kötüye razı etmeyi başaran Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyaseten başarılı olduğunu ama iyi olanı doğru bir biçimde anlatamayan, iyilik için rıza üretemeyen muhalefetin de en büyük kaybeden olduğunu itiraf etmem gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

Dervişoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

”Türkiye hem küresel dönüşümler hem de içeride yaşanan değişimlerle yeni bir yol ayrımında. Bu süreçte basının rolü de her zamankinden daha kritik. Sizlerin objektif ve doğru bilgilendirme misyonunuz toplumu birleştirme gücüne sahip. Güzel ülkemizi hak ettiği gibi daha müreffeh kılmak için siyasi partiler ne kadar önemli ise sizlerde en az onlar kadar önemlisiniz. Dünya ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan büyük bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Pandemiden iklim krizine, dijitalleşmeden enerji dönüşümüne kadar hemen her alanda köklü değişimler yaşanıyor. Teknoloji üretim ve yaşam biçimlerimizde kapsamlı yenilikleri beraberinde getiriyor. Dünya bir yenilenme sürecinde ve bu süreç durmaksızın hızla devam ediyor. İşte bu noktada sadece küresel arenada değil yerel ölçekte de bu yenilenme dalgalarına ayak uydurmak mecburiyetindeyiz. Ancak bu yenilenme sadece teknolojik ve ekonomik gelişmelerle de sınırlı değil.

”Son 22 yılın izleri ülkemizin hem ekonomik hem de sosyal yapısında derin yaralar açtı”

Toplumların sosyal yapıları, siyaset mekanizmaları ve hatta devlet anlayışları da bu değişimden üstüne düşen payı alıyor. İletişim biçimlerinden yönetim anlayışlarına kadar hemen her şey dönüşüyor. Küresel çapta toplumlar daha adil, daha eşit ve daha özgür bir yaşam talep ediyor. Ancak bu gücün yeniden tanımlanması olarak adlandırabileceğimiz süreç ülkeleri daha da agresif kılıyor. Buna ülkemizin etrafında yükselen savaş eğilimlerinden açık bir biçimde anlıyoruz. Tüm bu küresel gelişmelere ek olarak Türkiye’nin de kendine has bir süreçten geçtiğine şahit oluyoruz. Son 22 yılın izleri ülkemizin hem ekonomik hem de sosyal yapısında derin yaralar açtı. Tarım, sanayi, eğitim, adalet ve ekonomi gibi hayati alanlarda ciddi tahribatlar yaşandı. Ülkemizin üretim kapasitesi darbe aldı. Gençlerimiz geleceğe dair umutlarını yitirdi. Adalet ve istatistik kurumları başta olmak üzere tüm kurumlarda güven kaybetti. Toplumun her kesimi bu yozlaşmayı derinden hissediyor. Ama bu süreç aynı zamanda Türkiye’nin de bir yenilenmeye mecbur olduğu gerçeğini açıkça ortaya koyuyor.

Ülkece bu tahribatı onarmamız, geleceğimizi sağlam temeller üzerine inşa etmemiz gerekiyor. Bugün eski yöntemlerle, geçmişin politikalarıyla ilerlemek ne yazık ki mümkün görünmüyor. Yeni oluşacak dünya düzeninde yer almak istiyorsak ülke olarak da yenilenmek mecburiyetindeyiz. Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasal alanda köklü değişime ihtiyacı olduğu herkesin malumu olan bir husus. İşte bu yüzden palyatif çözümlere değil her alanda yeniden yapılanmaya ihtiyacımız var. Bu değişimi başarmanın yolu ise her şeyden evvel yenilenmeye ve yeniliğe açık olmaktan geçiyor. Elbette saydığım bu değişim rüzgarları siyaseti de içine alıyor, kapsıyor. Dünya değişirken, insan değişirken siyasetinde bu yenilenme sürecinin dışında kalması asla mümkün görünmüyor.

”Benim çağrım salt siyasi partilere değil doğrudan doğruya Türk milletinedir”

Siyaset halk için ve insan için yapılıyorsa siyasetinde dönüşümü artık kaçınılmazdır. Bugün eski siyaset anlayışlarıyla, popülist söylemlerle, ayrıştırıcı politikalarla bir ülkenin geleceğini inşa etmek mümkün değildir. Siyaset, gençlerin taleplerine, halkın ihtiyaçlarına ve dünyanın değişen gerçeklerine kulak verme mecburiyetindedir. Toplumsal barışı, adaleti ve refahı sağlamak ancak siyaset kurumunun kendisini yenilemesiyle mümkündür. Tüm çalışmalarımız siyasete yeni bir bakış ve yeni bir soluk kazandırmak içindir. Tüm gayretimiz bu ülkenin ihtiyaç duyduğu değişimi sağlamak, halkımıza yeni bir gelecek sunmak ve yeni bir heyecan uyandırmak içindir.

Siyasetteki bu değişim Türkiye’nin önünü açacak, yeni nesillerin umutla bakabileceği bir ülke yaratacaktır. İşte bu yüzden yenilenmeye, yenilikçi politikalara ve güçlü bir geleceğe inanan herkesle anlamlı bir yolculuk sürdürmek kararlılığındayız. Benim inancım Türkiye’nin geleceğinin yenilenmiş bir siyaset anlayışında yattığı şeklindedir ve bu yüzden geçenlerde merkez siyasetin yeniden inşasına yönelik bir çağrıda bulundum. Bugün Türkiye’nin her zamankinden daha fazla birleştirici ve kucaklaştırıcı bir yönelime ihtiyaç duyduğu tartışmasız bir gerçektir.

Arayışımız aşırılıklara sapmadan, toplumun geniş kesimlerini kucaklayabilen bir siyaset anlayışıdır. İşaret ettiğim bakış açısı geçmişte bu ülkenin birlik ve beraberliğini sağlamış, farklı görüşlerden insanları aynı ortak paydada buluşturmayı başarmış bir güçtü. Bugün yeniden bu geleneği canlandırmak Türkiye’nin ihtiyacı olan toplumsal barışı ve istikrarı geri getirmek demektir. Merkez siyaset her zaman makul olanın, ortak aklın ve sağ duyunun sesi olmuştur. Toplumu kutuplaştıran siyaset anlayışının yerine, birleştirici, bütünleştirici, kavrayıcı bir siyaset anlayışı gereklidir. Benim çağrım salt siyasi partilere değil doğrudan doğruya Türk milletinedir, Türkiye’nin her bireyinedir. Ortak akılda ve sağ duyuda buluşma çağrısından ibaret bakış açısıdır.

”İyi olanı doğru biçimde anlatamayan muhalefet en büyük kaybeden”

Dikkat ederseniz son zamanlarda partilerden daha çok kişilerden bahsediyor ve ortak geleceğimizi, kurumsal politikalar yerine şahıslar üzerinden kurgulanmış bir siyasi planlamaya terke zorlanıyoruz. Bu değiştirmeye mecbur olduğumuz sistemin bize dayattığı ve asla kabul edemeyeceğimiz bir handikaptır. Türkiye’nin geleceği birleştirici ve kapsayıcı bir siyasetle yeniden inşa edilmelidir. Biz bunun için varız ve mutlaka başaracağız.

Ülkemiz son yıllarda ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya. İktidar yarım ağızla da olsa bu krizi kabul ediyor artık. Yüksek enflasyon, işsizlik, döviz kurlarındaki istikrarsızlık, özellikle düşük yada orta gelirlilerin kesimlerin yaşam koşulları zorlaşıyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik büyürken toplumun büyük bir kısmı ekonomik zorluklarla mücadele ediyor. Üretimi ve girişimciliği destekleyen, sosyal adaletle serbest piyasa ekonomisi arasındaki dengeyi sağlayan politikalar bu krizden bize bir çıkış yolu sunabilir. Ancak üzülerek görüyoruz ki mevcut dengesizliği toplumun kanıksamasının zeminini oluşturdular.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geldiği yıl doğan ve bugün 22 yaşında olan gençlerimiz iyinin ne olduğunu bilmedikleri için mevcudu normal sanıyorlar. Toplumda her çarpıklığı normal karşılar, kabul eder hale getirdiler. Başka bir ifadeyle hepimizi alıştırdılar. Bu tabloya baktığımda vatandaşı kötüye razı etmeyi başaran Adalet ve Kalkınma Partisi’nin siyaseten başarılı olduğunu ama iyi olanı doğru bir biçimde anlatamayan, iyilik için rıza üretemeyen muhalefetin de en büyük kaybeden olduğunu itiraf etmem gerekiyor.”


Yorum Yazın