Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik'in yazısı şu şekilde;
Türkiye dünyada sokak hayvanları, özellikle sokak köpekleri sorunu yaşayan ülkelerdendir, belki de başlıcalarından biridir.
Sorunun birinci boyutu, sokak köpeklerinin, sokak kedilerinin yaz, kış, sıcakta soğukta, karda, yağmurda, çamurda, şehirlerin yoğun motorlu araç trafiğinde, kendilerini sevmeyen insanların nefret ve korku içinde gösterdikleri tepkiler karşısında bin bir tehdit ve tehlikeye maruz kalarak hayatlarını sürdürmek için verdikleri mücadelenin ortaya koyduğu acılı, içler ve yürekler yakan manzaraları, tablolardır.
Şehir sokaklarında, caddelerinde açlıktan kemikleri çıkmış halde yavrularını emzirebilmek için sarkmış memeleriyle bir lokma yiyecek arayan, köpekleri görmek şahsen benim yaşama zevkimi olumsuz etkileyen faktörlerden biridir.
Geçici heveslerle, hayvansever görünme saikiyle, çocuklarına sınıf geçme hediyesi verme arzusuyla satın alınan, birkaç ay sonra sokağa terkedilen cins süs köpeklerinin özellikle Ağustos sonundan itibaren sayfiye merkezlerinin sokak ve caddelerinde yarattıkları manzara tahammül edilemez ölçüde hazindir. Geçici sözde sahiplerinin otomobiline benzettiği araçların peşine takılıp koşan zavallı köpeklere sık sık rastlanmaktadır.
Sorunun ikinci boyutunu ise, başıboş sokak köpeklerinin, bilhassa daha karşılaştıkları anda köpekten korkan insanlarda yarattıkları korku ve panik hali, bazı durumlarda oluşturdukları hayatî tehlike, insanlara sağlık açısından verdikleri zararlar, sebep oldukları ölümle veya yaralanmayla sonuçlanan acı olaylar oluşturmaktadır.
işin bu boyutu da elbette toplum için üzücü, kahredicidir. İnsan güvenliği, sağlığı, selâmeti açısından âcilen tedbir alınmasını gerektirir.
Haber kaynaklarından öğrendiğimize göre Devletimiz soruna el atmış ve tedbir almak için harekete geçmiş.
AKP bir kanun tasarısı teklifi hazırlamış.
Tasarıya göre, öncelikle başıboş hayvanlar sahiplendirilmeye çalışılacakmış. Belediyelerin barınaklarındaki köpeklerin fotoğrafları çekilecek, internet sitelerinde sahiplendirme ilânı yayınlanacakmış.
30 gün boyunca sahiplenilmeyen köpekler, iğne ile ilaç verilerek uyutulacakmış.
Uyutulan köpeklerden boşalan barınaklara alınacak yeni hayvanlar için de aynı süreçler işletilecekmiş.
Kanun teklifinde sahiplendirilen köpeklerin (hayvanların) çip takılarak Tarım Bakanlığı tarafından takip edilmesi de öngörülüyormuş.
Öncelikle şunu tebarüz ettirmek istiyorum:
Kanun teklifinde öngörülen “30 gün içinde sahiplenilemeyen” canlı hayvanı “uyutma” işlemi için kullanılan “uyutma” deyimi, aslında halkı, özellikle hayvansever insanları “uyutma” amaçlı bir deyimdir. Vicdanlarda sanki hayırhah bir işlem yapılacakmış tatminini yaratmaya matuftur.
Uyutma” demek, canlı hayvanı “öldürme” demektir. Suçsuz, masum bir canlının “hayatına son verme”, çaresiz bir yaratığın “yaşama” hakkını koparıp alma demektir.
Türkiye Yunus Emre’nin ‘Yaradılanı severiz, Yardan’dan ötürü’ vecizesinin ortaya koyduğu “sevgi” felsefesinin geçerli olduğu bir Ülke’dir.
Bu vecize özellikle saygıdeğer siyaset adamlarımız tarafından yüce TBMM’nin çatısı altında da sık sık dile getirilmektedir.
TBMM’nin, hasta veya saldırgan huylu olsun olmasın sırf “30 gün içinde sahiplenemediği” için bir köpeğin canının alınmasını hükme bağlayan bir Kanunu çıkarmasının “Yaradılanı severiz, Yaradan’dan ötürü” felsefesiyle bağdaşır bir yanı olabilir mi?!
Türkiye’de insanın can güvenliğine, hayatına yönelik çeşitli tehdit ve tehlike yuvaları vardır. Her gün karşılaşıyor, haberlerini okuyor, TV’de izliyoruz.
Motorlu taşıt trafiğinde “trafik canavarları”, magandalar vardır. Sırf güya sevinç gösterisi, kutlamak için havaya, sağa sola tabanca, tüfek mermisi yağdıran ve insan canı alanlar vardır. Ülkemizde canavarca hislerle işlenen cinayet olayları sık sık işlenmektedir. Kadına yönelik “şiddet” ve “katil” olayları almış yürümüştür.
Çağdaş değerlere ve uygulamalara saygı ve onlara uyma ihtiyacı ve icabı olarak Türkiye’de ölüm cezası kaldırılmıştır.
Yani, ülkemizde Devlet can alan canilerin insan olarak doğuştan sahip oldukları “yaşama hakkına” saygı gösterirken, kaderin elim bir tecellisi olarak sokakta doğan ve yaşayan, sonra da barınaklarda toplanan zavallı köpekleri, kamu sağlığı, güvenliği vs mülâhazalarla sırf 30 gün içinde kendilerini sahiplenen bir hayvansever çıkmadı gerekçesiyle iğneyle “uyutması”, yani “öldürmesi”, sanırım insan vicdanına keskin bıçak gibi saplanan bir çelişki oluşturacaktır.
Hatırlatmak isterim: 24 Haziran 2004 tarihli ve 5199 sayılı “Hayvanları Koruma Kanunu’nun" 1. Maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı; hayvanların rahat yaşamlarını ve hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamaktır.”
Kanun’un 4. Maddesi’nde de şu hükümler yer alır:
“Hayvanların korunmasına ve rahat yaşamalarına ilişkin temel ilkeler şunlardır:
a) Bütün hayvanlar eşit doğar ve bu Kanun hükümleri çerçevesinde yaşama hakkına sahiptir.
b) Evcil hayvanlar, türüne özgü hayat şartları içinde yaşama özgürlüğüne sahiptir. Sahipsiz hayvanların da sahipli hayvanlar gibi yaşamları desteklenmelidir.”
TBMM’nin kabul ettiği bu Kanun “bütün hayvanların yaşama hakkına sahip oldukları” ve “Sahipsiz hayvanların da sahipli hayvanlar gibi yaşamlarının desteklenmesi” gerektiği temel anlayışı üzerine bina edilmiştir.
Bugün sokak hayvanlarının “öldürülmesini” düşünmek TBMM’de 20 yıl önce tecelli etmiş olan çağdaş iradeye ters düşmektedir.
Barınaklardaki köpeklerden belirli bir süre (30 gün) içinde sahiplenilmeyenlerin “öldürülmesi” anlayışı, barınaklara, köpekler için sonu ölüm olan birer “temerküz” kampı niteliği kazandıracaktır.
Köpekler kendilerine dostluk eli uzatılırsa insanlar için birer ebedi dost olurlar. Tecrübeyle biliyorum. İnsanlarda pek göremediğimiz kaybolmaz sadakat ve vefa duygusu köpeklerde vardır.
Unutmayalım ki biz insanların en kötü zamanlarında, en güçsüz ve çaresiz zamanlarında, felâket anlarında, insan gücünün yetersiz kaldığı durumlarda, köpek dostlarımızın bizlere cansiperane çabalarıyla destek verdiklerinin ve bizim de onları göz yaşları içinde alkışladığımızın örnekleri gözlerimizin önündedir, hafızalarımızdadır.
Sokak hayvanı oldukları için onlara kıymayalım.
Kedilerden, köpeklerden, doğanın diğer canlılarından gelebilecek muhtemel zararlardan kendimizi korumanın yollarını onları yaşatarak sonuna kadar araştıralım.
Yüce TBMM’nin en doğru yolu bulacağına inanıyorum.
Alınabilecek tedbirlerin mâlî kaynaklarının gerekiyorsa hayvanseverlerin de gönüllü katkılarıyla oluşturulacak çeşitli fonlarla beslenebileceğini düşünüyorum.
Yorum Yazın