Bu anlatılanlar, Georgia’da çok sıcak bir temmuz ayında, her yanını otlar bürümüş o verimsiz ve terk edilmiş tütün tarlasının sonundaki cılız korulukta meydana geldi. On iki kadar kasabalı, dün geceden beri dövdükleri Joe’yu koruluğun girişindeki yaşlı meşenin yanına sürüklediler. Hiç konuşmuyorlardı. Joe da konuşmuyordu. Tekme, yumruk, tabanca kabzası ve tüfek dipçiği darbeleriyle paramparça olmuş yüzündeki nasılsa sağlam kalmış sağ gözüyle etrafına bakmaktan başka bir şey yapmıyordu.
Yaşlı meşenin dibine geldiklerinde durdular. Adamlardan bazıları yere oturup tütün çiğnemeye koyuldular. Bir çiğnemlik kara tütün de Joe’ya verdiler. Kıvırcık saçlarından süzülen kan ve ter damlaları kapkara yüzünden süzülen Joe, dayaktan parçalanmış dişleriyle tütünü biraz çiğnedi. Tükürdü. İri elleriyle pantolonunun önünü karıştırmakta olan yaşlı Bush’a ‘domuzunuz Lisa nasıl oldu patron, biraz iyileşti mi’ diye sordu. Bush, domuzun şimdi biraz daha iyi olduğunu söyledi. Presbiteryen rahip John yanlarına yaklaşıp, ‘Koloseliler Babı’ndan birkaç satır okuması gerektiğini bildirdi. Adamlar bu isteği tartıştılar. Bankacı Muller, Joe’yu kasabanın çıkışındaki Presbiteryen Kilisesi’nde hiç görmediğini, dolayısıyla onun sadece bir Kalvinist olabileceğini söyledi. Bunun üzerine Joe’nun hangi inançtan olduğu uzun uzun tartışıldı. Nedir, hiçbiri de bunu oracıkta beklemekte olan Joe’nun kendisine sormadı.
Sonra adamlardan biri meşenin alt dallarından birine bir ip attı. İpin daldan aşan öteki ucunu çektiler. Berber Frank kocaman bir düğüm yaptı. Biraz arkalarda durmakta olan kadınlardan öğretmen Mary, bahçesindeki badem ağaçlarının yağından yaptığı krem kavanozunu uzattı. Frank, ipin ilmek ve düğüm yerlerine bolca krem sürdü ve bir iki çekiştirerek, ipin kayganlığını arttırdı.
Hazırlıklar bitti. Kendisine herhangi bir şey söylenmeyen Joe, çöktüğü yerden kalktı. İpin altına doğru yürüdü. Frank, iyice yağlanmış ipi Joe’nun cılız boynuna taktı. Ayaklarının altına yosun tutmuş bir kütük yerleştirdi. On dört yaşındaki Joe’nun siyah yüzü, güneşin altında parıldadı. Akı görünen sağlam gözüyle Bush’a baktı ve ‘ablam Sarah artık size emanet patron’ dedi. Hala önünü karıştırmakta olan Bush, konuşmadı, sadece başını öne eğdi.
Bu aynı zamanda bir işaret oldu. Frank, Joe’nun ayaklarının altındaki yosunlu kütüğü bir tekmede yuvarladı. Ayakları yerden kesilen Joe, ipin ucunda dönmeye başladı. Soluk almaya çalışır gibi ağzını açtı. Sonra kırılan boyun kemiğinin çatırtısı duyuldu. İpteki dönmesi durdu. Rahip, “Göksel Kral, Tesellici…” diye bir duaya başlarken, ötekiler ‘Joe Presbiteryen değildi’ diyerek onu susturdular. İpte sallanmakta olan zenci çocuğun hangi kiliseden olduğu yolunda bir tartışma daha yaşandı.
Mezarcı ve iki yardımcısı Joe’nun cesedini almak için ağaca bir merdiven dayadılar. Öteki adamlar, ağır adımlarla kasabaya dönmek için yürüyüşe geçtiler. Tarlalarda yarıcı ya da ırgat olarak çalışan zencilerin, tek odalı kulübelerinden, tek düze bir banço sesi yükseliyordu. Havada keskin bir tütün ve yanık bir mısır kokusu dalgalanıyordu…
Erskine Caldwell, ünlü ‘Tütün Yolu’ adlı kitabında benim abartarak canlandırmaya çalıştığım bunlara benzer şeyler yazdı ve kıyamet koptu. ABD’nin Güney bölgesinde yaşayanlar, yine bir güneyli olan Caldwell’i ‘anavatanına ihanetle’ suçladılar. Kuzeyliler ise, Caldwell’in hayal gücünün ‘abartılı’ bir biçimde çalıştığını sandılar ve bunların doğru olup olmadığını anlamak için uğraştılar. Bu uğraşmaları, ABD’nin kuzey eyaletlerinden, Caldwell’in romanlarında söz ettiği ve kendisinin de doğup büyüdüğü yer olan Georgia’ya ‘turistik turlar’ düzenlemeye kadar vardı. Bu gezilerden birine katılan bir üniversite öğrencisi, Caldwell’in memleketi olan Coweta’nın Doğu Newnan bölgesinde, ‘siyahları ayaklanmaya teşvik ettiği’ gerekçesiyle şerif yardımcısı tarafından vurulunca, Tütün Yolu kitabı üzerindeki eleştiriler tümüyle başka bir alana taşınmış oldu.
Resmi rakamlara göre tam seksen milyon adet satışla kitapları dünyanın en çok satan yazarı seçilen Erskine Preston Caldwell, 17 Aralık 1903’te Georgia eyaletinin Coweta kasabası yakınlarındaki orman içinde bir evde doğdu.
Hiçbirini bitiremediği birçok lisede okudu. Yakışıklılığı nedeniyle ‘melek yüzlü’ olarak isimlendirildi. Hukuk seminerlerine katıldı. ABD’nin güney bölgesindeki tarım alanlarında çok yaygın olan ‘yarıcılık’ sisteminin hukuki düzenlemesi üzerinde çalıştı.
1929’da yayımlanan ilk yazısı olan Piç ve 1930’daki Zavallı Ahmak, fazla bir ses getirmedi. 1932’de basılan Tütün Yolu ise Caldwell’i bir anda ünlü bir yazar yaptı. Caldwell bu romanda Birleşik Devletlerin en kurak ve bakımsız bölgelerinden birinde yaşama savaşı veren insanların yürek buran öykülerini anlattı.
Tütün ve pamuk tarlalarında birer köle olarak çalışan, aç gezen, elektrik ve suyu bulunmayan kulübelerde barınmaya çalışan siyahlarla onları ezen beyazları canlandırdığı bu roman, ABD’de derin tartışmalara yol açtı. Güneyliler Caldwell’i ‘vatan hainliği’ ile suçlarken, kuzeyliler de ‘böyle şeylerin olamayacağını’ öne sürdüler. Caldwell bunun üzerine, karısıyla birlikte romanında anlattığı bölgedeki insanların fotoğraflı röportajlarını yaptı ve yayımladı. ‘İşte Yüzleri’ adlı bu kitap, Tütün Yolu’ndan da fazla ses getirdi. Tartışmalar o kadar büyüdü ki, ABD Senatosu bu konuyu incelemesi için özel bir komisyon kurdu. Komisyonda ifade vermek üzere çağırılan Caldwell, sadece ‘yazdığım bütün romanların, öykülerin amacı halka bir ayna tutmaktır, kitaplarımın yararlı mı yoksa zararlı mı oldukları, okurun bu aynada gördüklerine gösterdiği tepkiye bağlıdır’ demekle yetindi.
Tütün Yolu’nun tartışmaları sürerken, Caldwell bir yıl sonra 1932’de bu kez ‘Tanrıya Adanan Topraklar’ı yayımladı. Bu roman, daha sonra ‘Dünyanın En Önemli Yüz Romanı’ sıralamasında üçüncü sıraya yerleşti.
Temmuz Vakası, Bir Garip Adam ve Kuyudaki Zenci adlı kitapları yazdıktan sonra Caldwell, yazmayı bıraktı.
Tütün Yolu yazarı Erskine Preston Caldwell, 11 Nisan 1987’de Arizona’daki evinde, aşırı tütün kullanmasının yol açtığı bir kanser sonucunda öldü.
Öldüğü yerin adı Cennet Vadisi’ydi. ..
Yorum Yazın