John Maxvel Coetzee (Kutzi) “Karanlık Odaya Doğru” adlı denemesinde şöyle diyor;
Karanlık bir odanın kapısında bekliyordur romancı; ya darbeler inerken gözünü başka yere çevirecektir ya da görmesi yasaklanan sahnenin, odadakiler dışında kimsenin ulaşamayacağı korkunç gerçeğin temsilini üretecektir.”
Hölderlin ise şöyle diyor; “Yıkım zamanında şairler ne işe yarar?”
Coetzee cevap veriyor; ; “Sesini yitirmişlerin bu dünyadaki yankısı olabilir mi edebiyat?”
Medyanın, pornografik bir anlayış ile tükettiği i, acıyı ve dramı bütün çıplaklığı ile kullandığı büyük yıkımı ve insanların çaresizliklerini izlerken, bütün olup bitenin arasında neler yapılabileceğini düşünürken, aralarında yüzyıllar boyu fark olan bu iki yazar zihnimde böyle tartışıyordu.
Bir an için sanatın bütün bu olup bitenlerin yanında bir önemi var mı? Sanatçının böylesi bir felaket karşısında duracağı yer neresi ya da neresi olmalı diye düşündüm.
Öyle ya, mutlu olma imkanı varken sanat hakkında düşünmenin bir önemi kalıyor mu?
Tam da burada aslında bize düşen trajediyi anlatmak ve doğru bir anlatı yöntemi ile sonrakilerin gerçekleşmemesi adına bir aydınlanma, farkındalık yaratmak değil mi?
Geçmişten dersler çıkarılsın istiyoruz. Bilimi, teknolojiyi toplum yararına kullanan, insan olmanın erdemi ile toplumsal birliktelik yaratmayı başaran ülkeleri büyük bir hayranlık ile izliyoruz…
Yorum Yazın