İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4679 %-0.04
36,6762 %0.23
3.511.629 %2.251
3.057,91 0,15
Ara

Daldan dala

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Daldan dala

Bazen insanın içinden yazı yazmak hiç geçmez. Yazmak için iyi bir şeyler ararsınız, bulamazsınız. Bitirmek üzere olduğumuz hafta ne yazık ki böyle bir haftaydı. Negatif bir şeyler yazmaktansa bir şey yazmamak daha iyidir diye düşündüm durdum. Ama bazı şeyleri kaleme almamaktansa her şeye rağmen yazmak, tarihe kayıt düşmek daha doğru galiba…

Son yazımızda Kavala davasına değinmiş, hukukun üstünlüğü bir yana, zamanlamanın yanlışlığına ve Türkiye bunca şanslı bir konjonktüre girmişken, yargı kararının anlamsızlığına işaret etmiştim.

Söylediklerim kısmen çıktı, Avrupa Parlamentosu mevcut hükümet iş başındayken Türkiye ile iyi ilişkiler kurulamaz mealindeki kararı kabul etti. Diğer ifadesi ile mevcut hükümet değişmeden AB menşeli pozitif bir gündem beklememek gerekecek. Türkiye’nin artan bütün stratejik önemine rağmen şark cephesinde pek bir şey değişmeyecek. Ekonomiye yansımasının da pozitif olmayacağı kesin.

Bu arada yıllar öncesinde aldığım uluslararası hukuk ve anayasa hukuku derslerinden hatırladığım küçük bir anektoda da yer vermek gerekiyor.

Uluslararası hukuk ile bunun iç hukuka yansıması yorumunda iki yaklaşım var. Bunlardan birincisi bütüncül (monist) dünya görüşü, ikincisi ise ikicil (düalist) dünya görüşü.

Birincisine göre uluslararası bağıtlar (antlaşmalar, anlaşmalar, sözleşmeler, vs.) iç hukuka imzalandıkları ve usulüne uygun kabul edildikleri andan itibaren başkaca bir iç hukuk tasarrufuna gerek duyulmaksızın yürürlüğe girerler ve bireyler bazında hak ve yükümlülük doğururlar.

İkincisine göre ise iki farklı düzen vardır. Uluslararası bağıtlar devletler seviyesinde bağlayıcı olmakla birlikte, bunların bireyler nezdinde ne tür hak ve yükümlülükler doğuracağı devletlerin iç hukuk tasarrufları aracılığı ile sağlanır.

İkinci yol Hitler Almanya’sı, Mussolini İtalya’sı vb. rejimler tarafından benimsenen uygulamaların alt düşüncü yapısını oluşturmuştur. Birinci yol ise demokrasiyi benimseyen ülkelerin yolu olmuştur.

Türkiye’nin yolu da birinci yoldur. Bu çerçevede 12 Eylül rejiminin anayasası bile birinci yolu tercih etmiş, Anayasa’nın 90ıncı maddesinde uluslararası bağıtların yasaların üstünde yer alması hususunu düzenlemiştir.

Bu kadar teknik bilgiden sonra gelelim kafa karışıklığımıza.

Daha önce Yap İşlet Devret (YİD) projelerinin yabancı finansörlerinin geri ödemeleri konusunda yabancı mahkemelerin yetkisini düzenleyen hususlarla ilgili olarak muhalefeti eleştiren ve hukuk bilmezlikle suçlayan sayın Erdoğan’ın haklı olduğunu ve monist dünya görüşünü savunduğunu söyleyebiliriz.

Ancak bilebildiğim kadarı ile 1987 yılında bireysel başvuru hakkını kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının Türkiye’deki uygulamasına karşı tavır alışın (özellikle Kavala ve Demirtaş davalarında) tamamen düalist bir mantıkla izah edilebilir olduğunu da kabul etmek gerekir. 

Bu kafa karışıklığının, bu davalara konu olan kişilerin hak ve özgürlüklerinin gaspı bir yana, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve vatandaşlarına ağır faturalar ödettiği de açıktır.

Öte yandan sayın Nebati’nin toz pembe bir Türkiye ekonomisi anlatımına da hafta içinde tanıklık ettik. Sayın Nebati rekor ihracat artışının Türk Lirası’nın aşırı değer kaybından kaynaklandığını, ihracat rekor kırarken ithalatın hangi seviyelerde rekor kırdığını, artan istihdam sayesinde iş bulanların aldıkları ücret seviyesini ve nihayet kaçak göçmen işçilerin iş hukukuna he kadar uyularak işverenler tarafından istihdam edildiklerini açıklasaydı her halde daha objektif bir görünüme sahip olurduk.

Nihayet hafta biterken Süleyman Soylu Ümit Özdağ düellosunda hangi silahların kullanacağı konusunda yasa dışı bahisçilerin varlığına tanıklık ettik. Belki silah kullanılmadı ama ne Özdağ’ın göçmenlerle ilgili finanse ettiğini söylediği filmi, ne de Soylu’nun bir Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı’na yakışmayan üslubunu tasvip etmedik.

Geçmiş Ramazan Bayramı umarım hepinizin damaklarında şeker gibi bir tat bırakmıştır. Maalesef benim damaklarımda şeker tadı kalmadı.


 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *