İklim değişikliği mi? İklim krizi mi?
Aslında her ikisi de. Açıklamaya çalışayım;
İklim Değişikliği “normal” bir durum. Ve şöyle tanımlayabiliyoruz;
“Nedeni ne olursa olsun iklimin ortalama durumunda ve/veya değişkenliğinde onlarca yıl ya da daha uzun süre boyunca gerçekleşen değişiklikler” (IPPS, 2007).
Burada altı çizilmesi gereken, değişikliğin uzun bir süreçte olması. 4.5 milyar yaşındaki dünyanın iklimi, kıtaların hareket etmesi, çok sayıda astronomik döngüler yada volkanik olaylar yani DOĞAL NEDENLER ile elbette değişmiş.
Bu normal bir İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ olayı.
Peki sorun ne?
Sorun şu; İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ doğal değil de insan eliyle en önemlisi de kısa süreçlerde yaşanıyor olması.
Şöyle ki; İklim Değişikliği, sanayi devrimi ile birlikte yani 19. Yüzyılın ortalarından sonra adım adım İKLİM KRİZİNE doğru yol alıyor. Sanayi devrimi demek, yeni yeni icatlar eşliğinde bolca üretim, bolca tüketim demek.
Peki o ne demek? O da şu demek; üretim de kullanılan fosil yakıtların (kömür, doğalgaz ve petrol) bolca tüketilmesi; bunların tüketilmesi ile de yeryüzünün ısınmasına sebep olan SERA GAZLARININ kalınlaşmasını sağlayan, emisyon denilen kirli gazların her gün biraz daha artması ve birikmesi demek. Elbette tek sebep bu değil, ormansızlaşma, yanlış tarım uygulamaları, madencilik faaliyetleri, yutak alanların yok olması gibi nedenler de var ama en büyük etken fosil yakıtlar.
Zor bir cümle oldu galiba. Gelin bu cümleyi açalım. Bu cümle anlaşılınca İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ neden İKLİM KRİZİ oluyor daha net ortaya çıkacak.
Ana sorun yeryüzünün ısınması. Yani sık sık duyduğumuz KÜRESEL ISINMA.
“Sanayi, enerji, ulaşım ve tarım gibi insan faaliyetleri sonucu atmosfere yayılan gazların etkisiyle, yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıkların dünya genelinde artmasına küresel ısınma” denir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta; hava sıcaklığının 37 iken bir derece artarak 38 olması demek değil. Kara, deniz ve havanın hep birlikte değerlendirilmesi demek. Yani yeryüzünün sıcaklığı önemli olan. Dünyanın yeryüzü sıcaklığı 20.yy boyunca 14 derece olarak belirlenmiş. Şu sıralar telaffuz edilen 14-15 derece. Ve bu canlıların yaşayabileceği bir sıcaklık. Bu sıcaklığı, dünyayı saran atmosferin altındaki sera gazı tabakası sağlıyor. Sera gazları mutlaka olmalı; olmasaydı, dünyanın sıcaklığı -18 derece olurdu o zaman bu gezegende hiçbir canlı yaşayamazdı.
Sera gazları, güneş ışınlarının bir kısmının yeryüzünde kalmasını sağlayarak canlıların yaşamasına olanak sağlıyor. Ancak sorun şu; sera gazları giderek kalınlaşıyor, kalınlaştıkça dünya da kalan güneş ışın miktarı daha da çok artıyor, o da yeryüzünün sıcaklığının artmasına sebep oluyor.
İşte sorun bu; yeryüzünün sıcaklığının artması. Ve problem şurada başlıyor; 4.5 milyar yaşındaki dünya, sanayi devriminden sonra -ki başlangıcı 1850-1900 lü yıllara denk geliyor- yaklaşık 200 yılda 1.1 derece ısınmış. ÇOK AMA ÇOK HIZLI….. Bu aşırı ısınma İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ, İKLİM KRİZİNE DÖNÜŞTÜRÜYOR. Uzmanlara göre yeryüzü sıcaklığı en fazla 1.5 derece daha artabilir, daha fazla artarsa dünya canlılar için yaşanılmaz bir yer olur.
Toparlarsam; İKLİM KRİZİ;
Sera gazlarının (karbondioksit, metan, azot dioksit, F Gazları; çeşitli endüstriyel uygulamalarda kullanılan insan yapımı gazlardır)
atmosferdeki birikiminin,
insan faaliyetleri sonucu artması,
ile küresel sıcaklığın yani yeryüzü sıcaklığının artması
NETİCESİNDE ortalama iklim değerlerinin değişmesidir.
Bilim insanları, sıcaklıklardaki artışın bundan sonra 1,5 derece düzeyinde tutulmasının gerektiğini söylüyorlar, bitki, hayvan, insan tüm canlıların yaşayabilmesi için. Ancak yapılan hesaplamalar, mevcut ısınma eğiliminin sürmesi halinde, bu yüzyılın sonunda sıcaklıkların 3 ile 5 derece artmış olacağını söylüyor.
1,5 derecenin üzerinde ısınma, dünya için sayısız riski getiriyor: Neler olabilir, şöyle bir kaçını sıralarsam:
Deniz seviyesinin yükselmesi;
1900-2016 yılları arasında deniz seviyesi 16-21 santimetre yükseldi.
IPCC'nin 2021 raporunda ise, bu yüzyıl sonunda deniz seviyelerinin 2 metreye kadar yükselebileceğine dikkat çekiliyor. Ve bu rapora göre;
Akdeniz balık türlerinin yaklaşık %10’unu kaybedecek. Bu sayı, sıcaklık artışının yüksek seviyede gerçekleşmesi durumunda %60’a yükselebilir.
Aşırı hava olaylarının artması-ki son günlerde Ankara ve Karadeniz’de yaşanan aşırı yağışlar çok ciddi göstergeler- Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye'de 2020, aşırı hava olaylarının en çok meydana geldiği yıl oldu. 2020'de 984 aşırı hava olayı görülürken, 2019 yılında bu sayı 935, 2018 yılında ise 840'tı.
Biyolojik çeşitlilik kaybı, bazı türlerin yok oluşu, bu konuda da uzmanlar denizin altındaki sıcaklıklarını son 3 yılda 2 kat artış gösterdiğini ve 1970- 2016 arası yapılan araştırmalar canlı popülasyonunda yüzde 70 azalma olduğu bilgisini veriyorlar.
Gıda kıtlığı, Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin paylaştığı 2021 Mayıs ayı kuraklık raporuna göre ise, Türkiye'nin yüzde 22,5'i yüksek çölleşme, yüzde 50,9'u ise orta düzeyde çölleşme hassasiyetine sahip. Bu veriler ile gıda üretiminde ciddi sorunlar öngörülüyor.
Dolayısıyla milyonlarca insan için evlerini, ürünlerini, hayatlarını kaybetmesi, ekonomik ve sosyal koşulların kötüleşmesi, bu risklerden bazıları.
Telaşlanmalı mıyız? Evet ama bu sorunların üstesinden gelmek mümkün.
İklim değişikliği karşısında takınılacak en gerçekçi tavır değişen iklim koşulları altında yaşamayı, üretmeyi, tüketmeyi, su ve toprak kullanmasını öğrenmek. Ve bunun ile birlikte dünyayı yaşanmaz hale getirebilecek uygulamalardan vazgeçmek ve ayrıca bu konuda kararlar alınmasında etkili olmak.
İşte o nedenle hem bireysel olarak yapacaklarımız var hem de yöneticiler tarafından bazı önlemler ve kararlar alınmalı.
Bireylerin en öncelikli yapması gereken TÜKETİMİ AZALTMAK, tüketim azaldıkça üretim azalacaktır. Her türlü tüketimden söz ediyorum; yeni bir ayakkabı almaktan, evde kullanılan elektriğe, pazar alışverişinden, yazdığımız watsup mesajlarına kadar. “Yazdığımız mesajın ne ilgisi var?” demeyin, elektronik mesajlar mailler dijital ayak izi yaratıyor. Bu başka bir gününü konusu.
Dolayısıyla tüketim azaldığı takdirde üretim aşamasında kullanılan, fosil yakıtlar daha az kullanılacaktır.
Elbette karar alıcılara bu konuda çok büyük görevler düşüyor. Örneğin ülkelerin KÖMÜRDEN ÇIKIŞ kararları ve taahhütleri var. Yani artık elektrik üretirken kömür kullanmayacağız, kömür madenlerini kapatacağız diyen ülkeler.
Elektrik üretiminde kömür kullanmama kararı alan ülkelerin önemli bir bölümü Avrupa’da yer alıyor. Şu ana kadar 23 Avrupa ülkesi elektrik üretiminde kömür kullanımını durdurma kararı aldı ve bazıları şimdiden kömür santrallarıyla vedalaştı. Çünkü; Enerji sektörü, küresel sıcaklığın artmasına yol açan sera gazları birikiminde yüzde 75 sorumlu.
Kömürlü termik santrallarını tamamen kapatan veya hiç açmamış olan ülkeler var. Arnavutluk, Avusturya, Belçika, Estonya, İsveç, İsviçre, Letonya, Litvanya, Norveç ve Portekiz bu grupta yer alıyor.
Bir çok ülkenin de “şu tarihte kapatacağız” diye taahhüdü var. Bu konuda sürekli güncellenen harika bir site var turkiyedekomur.org merak edenler oradan takip edebilirler.
Peki bizim ülkemizde durum ne derseniz; Maalesef Türkiye Avrupa’da kömürlü santralleri kapatma kararı almamış 5 ülkeden bir tanesi. Kosova, Sırbistan, Bosna Hersek ve Polonya diğer 4 ülke.
Biz bireyler olarak kendi sorumluluğumuzu yerine getirirken bir yanda da bu konuları takip ederek kamuoyu oluşturabiliriz. Örneğin açılan imza kampanyalarını destekleyebiliriz.
“Bir imza ile olacak işler mi?” bunlar demeyin, Afşin’deki kömürlü termik santral projesine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen “ÇED Olumlu Kararı” kamu yararı olmaması nedeniyle mahkeme tarafından iptal edildi. Üstelik karara itiraz hakkı da tanımadı mahkeme. Bu iptal kararına açılan imza kampanyaları, sivil toplum hareketleri ile ulaşıldı.
Ve yine şu sıralar Greenpace’in “Kömürsüzleşme” adına başlattığı bir kampanya var.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'ndan kömürlü termik santral projelerini iptal etmesini ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapmasını talep eden bir imza kampanyası bu.
Türkiye’de aktif çalışan 28, hayata geçmesi planlanan 40’tan fazla kömürlü termik santral projesi var. Bu projelerin engellenmesi için bu kampanyalara destek vererek çocuklarımızın geleceğini güvence altına almak için bir adım atmış olabiliriz.
Yine İkizköy Işıkdere’de bir mücadele var. Halk kömür sahasının daha da ilerlemesini istemiyor. Bu konuda da Change.org ‘da “İkizköy Akbelen Ormanının Kömür Madeni için Kesilmesini Durdurun
Kampanyası” var. Ben yazıyı hazırlarken imzacı sayısı 103 binlere ulaşmıştı ve hedef 150 bin. 150 bin imzaya ulaşıldığında, bu kampanya Change.org’da en fazla imzalanan kampanyalardan birisi olacak.
Farkındalık yaratmak, destekçi olmak için hepimiz bir imza ile değişime destek olabiliriz.
Çocuklarımızın geleceği ve onlara yaşanabilir bir dünya bırakmak için.