İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4848 %0.01
36,6914 %0.27
3.493.600 %2.056
3.065,56 0,40
Ara

Bir Kuzguncuk masalı

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Bir Kuzguncuk masalı

Kuzguncuk’ta zaman, tarihin mutlu bir döneminde donup kalmış gibi. 
Semt, ahşap evlerin yan yana sıralandığı dar sokakları, yalıları, cami, kilise ve sinagogları ile yüzyıllardır süren huzur dolu uykusunu sürdürüyor.

Yoksul kış güneşinin ışıkları, asırlık çınarların, incir ve ceviz ağaçlarının çıplak dallarında kızıl yansımalar yapıyor. Yazın, ortalığı şafak pembelerine, gelin duvağı beyazlarına boyayan zakkumlar, soğuk rüzgârda titreşiyor. Fıstık çamı ve manolya ağaçları hüzünlü bir bekleyişte. Marmara’nın soluk mavi sularında duman grisi köpükler dolaşıyor.


Bostanlar, Sebze Bahçeleri ve Ağaçlıklı Tepeler...

Artık içinde kimselerin yaşamadığı ahşap evler, hemen yanlarındaki alüminyum cepheli ve betonarme yeni binalara yaslanmış, son bir gayretle ayakta durmaya çalışıyor. Evler. Bilinen herhangi bir mimari tanımlamaya girmeyen evler. Altı ahşap, üstü taş, giriş katı plastik doğramalı, bir başka katında kim bilir kaç yıllık Osmanlı cumbaları bulunan, sonradan yapılmış terasları ise demir ferforjelerle çevrelenmiş evler…
Kalem gibi ince, uzun ve zarif minareli camiler. Çok uzaklardaki Kudüs’ü hatırlatan kiliseler, doğu-batı yönüne doğru inşa edilmiş sinagoglar. Onların önünden geçip, ağaçlarla kaplı tepelere doğru, döne kıvrıla uzanan dar sokaklar. Bu sokakları beklenmedik bir şekilde kesen, çoktan terk edilmiş bostanlar, kurumuş kuyuları tahtalarla kapatılmış ıssız, sahipsiz sebze bahçeleri.

Bir Bilge Kişi Gibi

Kuzguncuk, yüzlerce yıldır sürüp giden uykusuna devam ediyor. Eski, sakin ve huzurlu. Oysa hemen yanı başında, üzerinden baş döndürücü bir araç trafiğinin geçtiği koskoca Boğaziçi Köprüsü var. Çok değil, bir kilometre kadar uzaktaki karşı kıyıda yer alan Ortaköy’de ve yanındaki Bebek’te buradan bile görülebilen yoğun bir insan kalabalığı mevcut. Kuzguncuk’ta ise zaman sanki durmuş gibi. Deniz kıyısında kapladığı alan adımla ölçülebilecek kadar dar olan, yukarıdaki tepelere doğru da fazla bir yeri olmayan Kuzguncuk, telaştan, gürültüden uzak, her şeyi bilen ama bildiklerini söylemekten çekinen bir bilge kişi gibi, yüzlerce yıldır oracıkta öylece duruyor.

Kuzguncuk’un Fotoğrafı

Otobüs duraklarında bekleyen, balık tutan, içinden mis kokulu dumanların yayıldığı ekmek fırınlarına, muz hevenklerinin sallandığı manavlara, emekli maaşı ödeyen devlet bankalarına, ev yapımı reçel ve turşuların satıldığı küçücük bakkallara girip çıkan, zarif bir baş işaretiyle sessizce selamlaşan insanlar da aynı yaşadıkları Kuzguncuk gibiler. Sakin, telaşsız ve huzurlu.
2021’in ilk günlerinde, soğuk bir kış güneşinin bütün gayretine rağmen ısıtamadığı Kuzguncuk semtinin sisler içindeki fotoğrafı kaba çizgilerle böyle görünüyor işte…

Kıvrımlı Sokaklar

Kuzguncuk’tayım. Rast gele girdiğim ve adının Bican Efendi Sokak olduğunu sonradan öğrendiğim kıvrımlı bir yoldan, tepelere doğru çıkıyorum. Biraz uzakta göz yaylımı uzanan Nakkaştepe var. Sarımsı ışıkların bir hayalet beyazına bürüdüğü Kızkulesi’ni görüyorum. Sonra aşağıdaki Pembe Yalı’ya dönüyor gözlerim. Bazılarının Mocan Yalısı, bazılarının ise Fethi Ahmet Paşa Yalısı diye isimlendirdikleri güzel yapı, hemen orada duruyor. Binlerce yıldır aynı ezgiyle akıp duran boğaz sularının fısıltılı seslerine çoktan alışmış, vakur bir yalnızlık içinde. 


Dostane İlişkilerin Semti

Kuzguncuk sahilinde ise, hangi din ve ulustan olursa olsun, insanların sevgi ve huzur içinde bir arada yaşayabileceklerinin dünyaca ünlü bir kanıtı bulunuyor. Surp Krikor Lusavoriç Gregoryen Ermeni Kilisesi ile ince bir zevki yansıtan Kuzguncuk Camii, aynı bahçe içinde yan yana yükseliyor. Üstelik kilisenin yapımına devrin padişahı Abdülaziz, caminin inşaatına da Ermeni cemaati para yardımı yapmış. Kuzguncuk’taki dinsel hoşgörüyü gösteren bir başka örnek daha var. Biraz ilerideki İcadiye Caddesi üzerinde bulunan Rum Ortadoks Ayios Georgios Kilisesi ile Musevi Büyük Havra’sı da yan yana. Uzun yıllar boyunca Rumlar, Yahudiler, Ermeniler ve Türklerin hoşgörü ortamı içinde bir arada yaşadığı, dostane ilişkiler kurduğu bir yer Kuzguncuk.

Huzurun Başkenti

Kuzguncuk’un en eski adının ‘Hrisokeramos’ olduğu ve ‘Altın Kiremit’ anlamına gelen bu ismin, semtin ilk kuruluş yıllarında zamanın Bizans imparatoru Justinos tarafından yaptırılmış, çatısı altın yaldızlı kiremitlerle kaplı bir kilise nedeniyle verildiği söyleniyor. Semtin adının ‘Kosinitza’ olduğu ve bu kelimenin zamanla Kuzguncuk şekline dönüştüğünü söyleyenler de var. Ünlü seyyah Evliya Çelebi ise “Burada Fatih zamanında ‘Kuzgun Baba’ denilen bir kimse bulunduğu için kasabaya ‘Kuzguncuk’ derler” diyor.

Adı nereden gelirse gelsin, Kuzguncuk yüzlerce yıldır huzur dolu bir uykuyu sürdürüyor.  Zaman, Kuzguncuk’un denizinde, göğünde, manolya ağaçlarında, ahşap çatılarında birbirine sokulup aşk şarkıları söyleyen kumrularında, güvercinlerinde donup kalmış. Yüzlerce yıllık Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi evlerinin yan yana uzandığı sokaklarını, Pembe Yalı’sını, İskele Çeşmesi’ni, Kuzguncuk İskelesi’ni, Kuzguncuk Korusu’nu, Cemil Molla Köşkü’nü, Serasker Avni Paşa Yalısı’nı, birbirine yardım eder gibi omuz omuza vermiş cami, kilise ve sinagogları görenler, Kuzguncuk’a “huzurun başkenti” diyorlar. Haklılar...

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *