İstanbul
Kapalı
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,6590 %0.1
37,1652 %0.02
105.549,56 %3.094
3.152,62 0,37
Ara

Muhalefetin tarihsel sorumluluğu

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Muhalefetin tarihsel sorumluluğu

CHP’nin erken seçim ısrarlarına Erdoğan’ın Şanlıurfa mitinginde kendi adaylığını da gündeme getirterek olumlu yaklaşması muhtemel bir seçimi tekrar gündeme getirdi. 2023 seçimlerine gidilirken, bunun kendisinin son adaylığı olduğunu ve sonrasında bayrağı başka bir arkadaşına devredeceğini açıklayan cumhurbaşkanının, seçimin üzerinden iki yıl bile geçmemişken tekrar aday olmaya can atıyor görünmesi kendisinin artık alışageldiğimiz çelişkilerinin son örneği oldu.

Özgür Özel’in daha önce 2023 seçimlerinden sonraki iki buçuk yıl içerisinde erken seçime gidilirse buna destek vereceklerini, bu süre aşıldığı takdirde ise seçimin zamanında yapılmasını istediklerini açıklaması, buna ek olarak Erdoğan’ın tekrar adaylığa talip olması en geç bir yıl içinde yeni bir seçimin kapımızda olduğunu gösteriyor.

Erdoğan aday olsun veya olmasın, önümüzdeki seçimlerin cumhur ittifakı açısından pek de kolay geçmeyeceği aşikâr. 2023 seçimlerini ekonomik krize rağmen muhalefetin stratejik hataları ve müzakere kültürü eksikliği nedeniyle kazanabilen Erdoğan’ın bu şansı tekrar elde etmesi muhalefetin bir bütün olarak geçmişten ders alıp almadığına bağlı.

Ekonomik krizin olumsuz etkilerini bir türlü aşamayan, kağıt üzerinde ciddi oranda düşük gösterilen ancak topluma yansıması bir hayli yüksek olan enflasyona rağmen faturayı yaptığı komik orandaki zamlarla işçi, memur, emekli kesimin üzerine yıkan iktidarın, Suriye’deki gelişmeler sayesinde seçimi kazanması ve stratejisini bunun üzerine kurması kendileri açısından hayal kırıklığıyla sonuçlanabilir. Toplumun büyük bir kesimini ciddi oranda etkilemeye devam eden krizin bir kenara bırakılarak, yalnızca dış politikanın seçim sonuçlarını belirleyebileceği düşüncesi, artık elinde pek de koz kalmayan Erdoğan’ın son çarelerinden biridir ancak seçimi kazanmak için yeterli değildir.

Yine Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak ortaya atılan, içeriği halen tam olarak belli olmayan ve tehditkâr bir üslupla sürdürülen diyalog sürecinin iktidarın daha demokratik bir Türkiye özlemiyle gündeme getirildiğini düşünmek de saflık olur. DEM Parti’nin ne kadar düşük bir ihtimal olursa olsun kalıcı bir barış imkânına sıkıca sarılması kendileri açısından anlaşılır bir durumdur fakat “Ya silahları bırakacaklar ya da yok olacaklar” ve buna benzer sözlerin demokrasiyi ve özgürlükleri geliştirmekten ziyade yeni anayasa yapmayı ve olabildiğince iktidarda kalmayı hedeflediği de açıktır. Bu açıdan iktidar için Suriye’de yaşananlar adeta bir can suyu olmuş, plan da bu doğrultuda kurgulanmıştır. Fakat buradan iktidar adına bir kazanım elde edilmesi, özellikle demokrasiye bakış açıları nedeniyle zor görünmektedir.

Bu durumda mevcut iktidarın sürmesi için tek çare, 2023’te olduğu gibi kendilerinin kazanmasından ziyade muhalefetin kaybettiği bir tablonun ortaya çıkması olacaktır. Muhalefet adına aynı hatanın tekrarlanması ise artık ancak ve ancak iktidara gelmeme isteğiyle açıklanabilir.

Peki iktidar değiştiği takdirde mevcut bütün sorunlarımız sihirli bir el değmişçesine çözülecek midir? Bu, “Bunlar gitsin de ne olursa olsun” düşüncesi bir yana bırakılarak üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir sorudur.

Türkiye’nin onlarca yıldır kronikleşen sorunlarının AKP döneminde büyüdüğü ve daha da çetrefilleştiği yadsınamaz. Ancak bu sorunların AKP iktidardan indiğinde kendiliğinden yok olacağı inancı da fazla iyimserlik olur.

Muhalefetin bu sebeple, “Seçimi kazanalım da sonrasına bakarız” anlayışını bir kenara bırakarak, artık yaklaştığı iyice belirginleşen seçimler için kapsamlı ve ciddi bir programla seçmenlerin karşısına çıkması kaçınılmazdır. Özellikle CHP’nin, en başından beri karşısında durduğu başkanlık sistemini iktidardayken devam ettirip ettirmeyeceği açıkça vurgulanması gereken konuların başında gelmektedir. Eğer buna yanaşmayacaklarsa, yeni iktidar döneminin demokratik işleyiş açısından şu andakinden pek de farklı olmayacağını kabul etmek gerekir.

Seçimi kazanacak adaya destek veren partilerin Meclis’te anayasayı değiştirmek için yeterli çoğunluğu olmayabilir. Ancak burada asıl önemli olan çoksesliliği güçlendirmek ve tek adam rejimini sonlandırmak konusunda ortaya konulacak olan niyettir. Nasıl ki iktidar değişikliğinde bütün sorunlar bir anda çözülmeyecekse, yalnızca sistem değişikliğiyle de sorunlar ortadan kalkmaz. Burada amaç, eski sisteme dönerek sorunları bir çırpıda halletmek gibi basit bir düşünceden ziyade, siyasi partiler yasasından Kürt sorununa kadar her yönüyle demokratikleşmeyi amaç edinen bir strateji ortaya koyabilmek olmalıdır 

80 yıl önce öyle veya böyle çok partili düzenin önünü açan partinin, bugün sivil haklara dayalı, özgürlükçü demokratik düzene kapı açmak adına harekete geçmesi, üzerine düşen tarihsel bir sorumluluktur. Bunun için kim aday gösterilirse gösterilsin, Erdoğan’ın farklı bir versiyonu olmak yerine demokrasinin yerleşmesinin önünü açmayı hedefleyen bir profille toplumun karşısına çıkması gerekir.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *