
Hayaller ve gerçekler

Farklı toplumsal kesimlerin farklı bir ülke, farklı bir dünya hayali ve ideolojileri vardır ki doğal olarak sağlıklı, çok sesli toplumsal dinamiğin de kaynağıdır bu. Kimi inandığı dinin esaslarına göre yönetilen bir ülke hayal eder ve bu amaç için bir yol yürür, kimi mensubu olduğu ırkı, milleti ön plana çıkarıp milliyetçi önceliklerle yönetilen bir ülke, rejim hayal eder. Bir başka kesim ise eşitlik ve özgürlük mottosu üzerinden şekillenen bir ülke, dünya hayali kurar, bunun için mücadele eder. Örnekleri çoğaltmak mümkün.
Tarım devrimini izleyen süreçte oluşan kabile, devlet ve imparatorluk gibi oluşumlar yönetimde din ve milliyeti esas alan dünya görüşlerini, sanayi devrimi sonrası ise emek, sermaye, üretim ve paylaşım arasındaki ilişkiyi sorgulayan bir dünya görüşü olarak gündeme gelmiştir. Gerek yerel gerekse de küresel ölçekte değişen toplumsal, siyasi ve ekonomik iklime bağlı olarak zaman zaman bazı ideolojiler yükselişe veya inişe geçse de sonuçta bir gerçek hiçbir zaman değişmiyor. Görünürde faklı olsa da değişmeyen tek gerçek yerel ve/veya küresel sermayenin hakimiyeti, hegemonyasıdır.
Geldiğimiz nokta itibarıyla bu farklı dünya hayallerinin hiçbir zaman gerçekleşmediğini açık bir şekilde görebiliyoruz. Herkes bir hayal görüyor ve bu hayalin peşinden koşuyor ama dünyanın her yerinde her zaman kazanan yerel ve/ veya küresel ekonomiyi yönlendirenler oluyor. Bazı ideolojilerin kısa dönemli “başarıları” söz konusu olsa da kurulan düzen bizi her zaman ya bu düzenin yıkılması ya da dönüştürülerek iç ve dış sermaye tarafından sömürülmesi gerçeği ile kaçınılmaz olarak karşı karşıya bırakmaktadır.
Emek sömürüsüne karşı mücadele eden ideolojilerin dışında neredeyse tüm ideolojiler bir birini hedef alıp birbiri ile mücadele ederken bir gerçeği gözden kaçırıyorlar. Hepsinin hayallerini boşa çıkaran, bu kargaşadan beslenen, bu düzeni kuran, kollayan ve tüm sistemlerde gemisini yürütmeyi bilip ekonomiyi elinde tutanlardır ki bin yıllardır değişmeyen bir gerçektir bu.
Peki yapılması gereken nedir?
Mesele insanların birbirinden farklı olarak idealize ettikleri bir dünya, ülke düzenin olması değil, bu düzenlerin hepsinin kendi sömürücülerini üretmesindedir. Çözüm ise savunduğumuz dünya görüşü ne olursa olsun öncelikle emek sömürüsüne ve üretimde, paylaşımda adalete öncelik verilmesindedir.