İstanbul
Rain and snow
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
36,6563 %0.03
40,1716 %0.27
3.564,56 % 0,80
82.792,83 %-0.777
Ara

Canım İstanbul, kalpazan kent

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Canım İstanbul, kalpazan kent

Bundan 20 yıl kadar önce bir gazeteci grubuyla Çin’e gittiğimizde, arkadaşlar özellikle Şanghay’ı heyecanla bekliyorlardı. Bunun başlıca nedeni, hediye olarak almak istedikleri saatlermiş. Meğer dünyanın dört bir yanında karşımıza çıkan marka saatlerin sahtelerinin başlıca pazarı burasıymış. Rolex, Patek Phillipe, Piaget… Ne ararsan bulunurmuş.

Ben de saatleri severim. Saat pazarına giderlerin peşine takıldım. Bir meydanda durduk, burası dediler.

Meydanın ortasında kocaman bir levhada “Telif ve marka haklarına saygılıyız” yazıyordu. Yani: “Biz kalpazan değiliz!”

Biraz dolaştım, dükkanların kapı önlerindeki tezgahlarda sıradan Çin saatlerinden başka bir şey yok. Herhalde yanlış yerdeyiz diye düşünürken biri yaklaştı, “İyi saat mi arıyorsunuz? Takip edin,” dedi.

Öyle yaptık. Az ilerde, sıradan bir kapıdan içeri girdik ve karşımıza bir saat cenneti çıktı. Camekanlı dolaplar tıklım tıklım doluydu. İstediğiniz markanın yılını ve farklı modelini isteyebiliyordunuz.

Yok yoktu, daha doğrusu kalpazanlıkta sınır yoktu.

Bir yandan, marka takıntısına ve züppeliğine öteden beri sinir olduğumda memnun oldum, öte yandan sosyalist devrim geçirdiğini iddia eden bir toplumun bu gibi yıllara başvurmasını yadırgadım.

Saatleri hala seviyorum. Ama konu sahte markalar olunca içsel paradoksum devam ediyor: Marka züppeliğine düşman yanım kabarıyor, aşırı dürüst tabiatım ise rencide oluyor!

YENİ BAŞKENT

Bunları geçen gün Aksaray’dan Beyazıt ve Tahtakale üzerinden Eminönü’ne doğru yürürken hatırladım. Aman Tanrım, neler neler olmuştu! Kalpazanlık sokaklardan gürül gürül akıyordu.

İlk gençlik yıllarım oralarda geçti. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudum. Aksaray’da, Fatih’te, Malta’da oturdum. Laleli’yi, Veznecileri, Gedikpaşa’yı sokak sokak bilirim. Daha doğrusu bilirdim.

Şimdi ana yollar, yan yollar, çıkmaz sokaklar tıka basa tezgahlarla dolu. Dünyanın en ünlü giysi markaları işportada inanılmaz fiyatlarda satılıyor. Hemen tüm dükkanlar açık hava tezgahına dönüşmüşler.

Her yer kıpır kıpır kalabalık… Onda dokuzu yabancı. Daha çok Asya, Afrika ve Balkan ülkelerinden oldukları anlaşılıyor. Buraların Laleli bavul turizmi pazarı haline dönüşümünün ilk evrelerini hatırlıyorum. O zaman bavullarıyla gelenler daha çok Islav ve Orta Asya kökenliydi.

Şimdi burası tam Babil Kulesi… Yetmişiki millet!

Patrona Halil Hamamı ve pembe Fen Fakültesi yerinde duruyor ama biraz dinozorları andırıyorlar.

Neyse ki burada “Biz marka ve telif haklarına saygılıyız!” türünden bir riyakarlık tabelası yok:

Marka da neymiş, çalıyoruz, yapıyoruz, satıyoruz arkadaş!

İNSAN PANAYIRI

İstanbul’un niçin artık dünyanın en fazla turist çeken kenti olduğunu anlıyorum.

İnsanlar buraya sahte eşya almaya ve insanlığı görmeye geliyorlar!

Canım İstanbul, kalpazankent!

Bunu bir küfür gibi söylemiyorum. “Ulan hergele!” ya da “Hadi iyisin gene kart aşifte” der gibi sevecenlikle söylüyorum.

Geçmişte de birçok kez baskına uğradığı zamanlar olmuştur. Bizans, Osmanlı, Cumhuriyet… Kocakent hepsini bir şekilde “hal”letmiştir. Diz çökmüş ama düşmemiştir.

Bolşevik Devrimi’nden kaçanlar mücevherlerini bu kentin dükkanlarında satmıştır.

Çoğumuzun ataları Kırım ve Balkan soykırımlarından kaçıp göçerken önce burada cami avlularına inmiştir (Ana tarafım).

Sırtına yorganını vuran yoksul Anadolu köylüsü buranın sokaklarını arşınlamıştır (Baba tarafım).

Yalnızca yedi tepeli değil, aynı zamanda dokuz canlıdır: Kedi gibidir.

Kedileri sevmesi ve Catstanbul diye anılması belki bu yüzdendir.

Munis ve azgındır.

Gerektiğinde kalpazandır!
 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *