Bir Doğu Avrupa Çıkarmasına Hazırlık mı Var?

Avrupa’daki politikacıların Türkiye’dekilerden çok daha iyi tarih bildiklerine, bilmedikleri konulardaysa bilenlere danıştıklarına şüphe yok. Şimdi Rusya yine büyük bir tehlike olarak Avrupa’nın karşına dikilmişken eminim akıllarından “Osmanlı ruhunu canlandırmak isteyen Ankara! Gelin sizi yine Doğu Avrupa cephesine alalım” düşüncesi geçiyordur. Buna karşılık Dışişleri bakanlığı, TBMM ye dâhi hesap vermeksizin zirvelere katılıyor, sözler verip, alıyor ve geri dönüyor. Londra zirvesini izleyen günlerde yine Keir Starmer’in girişimiyle düzenlenen zoom toplantısından sonra yapılan açıklamalarda bir Avrupa ortak savunma gücü oluşturulması konuşuldu. Aynı zamanda ateşkes metninde olduğu halde Rusya’nın şiddetle itiraz ettiği Ukrayna –Rusya sınırına bir barış gücü konuşlandırılmasının gündemde olduğu öğrenildi. Tabii bunun Türkiye’yi ilgilendiren kısmı hem Avrupa ortak savunma, hem de sınır boyuna yerleştirilmesi düşünülen barış gücü içinde Türk askerinin yer alıp almaması ile ilgili. Atılan adımlar gizli tutuldukça vaktiyle Enver Paşanın yaptığı hatalara düşülebileceği akla geliyor. Yaşlı kıta Avrupa’nın askere alınacak insan kaynağı yok. Bu konuda ilk akla gelen NATO’nun Güney kanadında bulunan Türkiye’nin pompalayacağı taze kan. Türkiye şimdi Avrupa’nın gözünde “gövdesini siper edip, hayâsız Rus akınını durduracak” bir potansiyel güç olabilir. Belki amaç aynı zamanda artık Libya’da, Suriye’de yorulan Türk askerini, şimdi, AKP yönetiminin “Yeni Osmanlıcılık” hayaliyle 2015 den itibaren soktuğu Orta Doğu’dan tamamen söküp atmak için bu defa yine Rusya sınırına göndermek. Aynı 100 yıl önce, 1916 yılında Osmanlının “kutsal topraklardan tamamen çıkarılması için” için Galiçya cephesine çekilmesi gibi. Nisyan ile malul bir hafızaya sahip olan Türk halkı Galiçya cephesini hiç hatırlamadığı için, bunu bize “işte Avrupa şimdi yine ocağımıza düştü” diye sunabilirler. Tasarı halindeki Avrupa savunması için Türkiye akıllarda olabilir. Ama ucunda Rusya varsa, tek kişinin kararı ile bu işe koşulsuz girmenin bedeli Suriye’ye girmekten çok daha ağır olacaktır.
Galiçya Cephesini Hatırlamak
Bir Osmanlı subayı olarak rahmetli dedemin savaştığı 5 cepheden biriydi Galiçya. Yaşamının son yıllarında Trablus cephesini, sadece vatan değil, ata vatan savunması olarak iki kardeşiyle birlikte savaşıp, birini şehit bıraktığı Gelibolu’yu, Filistin cephesini ve özellikle Nablus’taki menfur esaret dönemini, Batı cephesindeki gururlu direnişi ve Trikopis’i çadırında nasıl kıskıvrak yakaladıklarını satırbaşlarıyla anlatırdı. Ne soracağımı bilmediğim bir yaşta öğrenemediğim ayrıntılara hala esef ederim. Ama gür kaşlarının altındaki derin mavi gözlerinde en canlı anılarını Galiçya’da bıraktığını hissederdim. Galiçya, doğusunda Rusya, kuzeyinde Polonya, güneyinde Karpat dağları ile çevrili olan, yeraltı zenginlikleri, yerüstü ve beşeri güzellikleri ile maruf bir coğrafyaydı. Birinci Dünya savaşının başında Rus ordusunun saldırına uğrayan Avusturya-Macaristan, bu bölgeden başlayarak gerçek bir beka sorunu ile karşı karşıya kalmıştı. Sırp askerler taraf değiştirmiş, Alman ordusu, Fransız ve Rus ordularının arasına sıkışıp yenilince, zaten 1914 den itibaren Rusya ile savaşta olan Osmanlı ordusundan medet umulmuştu. İşte 1916 yılında Çanakkale savaşından sağ kalanlardan kurulan 15. kolordunun bir subayı olarak Galiçya’ya gönderilen 33.000 asker arasında yerini almıştı dedem. Evlerine, ailelerine geri dönmek yerine, Galiçya cephesine sevk edilmek onlara adeta Çanakkale’nin ödülü gibi gelmişti. Harbiye nezareti onları iyi donatmış, yüreklerini yelpazelemişti. Bu defa ismini bilmedikleri, ama bazılarının akıncı atalarının geldiği toprakları savunacaklardı. Edirne’den çıkıp Bulgaristan, Sırbistan ve Avusturya topraklarını geçip Polonya’ya yaklaşmışlar, sonra iki tümene ayrılarak siperlere inmişlerdi. 1916 yılının yaz aylarından itibaren Rus ordusu ile sıcak temasa girmişler, ama Çanakkale zaferinin kazandırdığı özgüven ile kahramanca savaşmışlardı. Rus ordusunun hücumları onların inatçı direnişleri karşısında akim kalmış, Avusturyalı askerlerden daha büyük bir cesaretle çarpışıp, savaşın ilk aylarında kaybedilen toprakların geri alınmasını sağlamışlardı. Sonrası malum. Ardından gelen Filistin cephesi hezimeti, işgal edilen Anadolu ve İstanbul.

Galiçya cephesinde Lopushnia şehitliği. Kitabede “Hüve’l-bâki, Ruhuna Fatiha” sene Hicri 1332( Miladi 1916) yazıyor.
100 yıl Sonra Yine Avrupa Savunması
Galiçya’da Osmanlı ordusu yaklaşık bir yıl savaşmış ve 12.000 civarında şehit vermiş. O topraklardaki Türk şehitliklerinin çoğu kaybolmuş. Sadece 6 tanesi Türk Şehitliği olarak tescil edilmiş. Galiçya’da 1916 da neden binlerce şehit verildiğini 1967 de hala sorgulardı dedem. Yine de ona göre Galiçya, suyuyla, toprağıyla, insanıyla savunulası bir yerdi. Ateşin gevşediği dönemlerde alımlı Macar kızları ile bazı gönül ilişkilerinin olduğu da aile arasında konuşulurdu. Ama o bunları ya duymaz veya duymazdan gelirdi. Üstelersek mavi gözlerini ufka diker ve “Kal ’adan kal ’aya şahin uçurdum; Ah ile vah ile ömrü geçirdim” diye bir türkü söylemeye başlardı. Şimdi bu az bilinen veya unutulan Galiçya cephesini hatırlarken, ister istemez Londra zirvesinde Avrupa savunmasına Ankara’nın nasıl bir katkı sözü verdiğini öğrenmek ihtiyacı duyuyorum. Bu Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulacak bir barış gücüyle olmayacak. Yeni bir Avrupa NATO tasavvuru zaten yok. Olsa bile İsveç ve Finlandiya’nın üyelikleri konusunda yarattığı direnişten sonra Türkiye’nin böyle bir oluşumda yer alıp almayacağı belli değil. Ama makul bir açıklama yoksa bu olamaz. Şimdi Birleşik Krallığın öncülük ettiği girişim, eğer Avrupa savunma gücü ve Rusya-Ukrayna sınırına gönderilecek barış gücü kuruluşu içinse, Türkiye’nin Avrupa veya AB karar alma süreçlerinde yer almaksızın her hangi bir katılım taahhüdüne girmemesi gerekir. Ankara’nın Avrupa’nın asker ihtiyacı karşısındaki heyecanı, bana Doğu Avrupa’da yeniden Türk askeri görmemize ramak kaldığını düşündürüyor. Rusya ve Ukrayna arasında Trump’ın kılavuzluğunda başlayan ateşkes süreci, mütareke ile sonuçlanamazsa güvenilemez. Tabii Ankara, Ukrayna- Rusya sınırına koşulsuz asker gönderme taahhüdünde bulunursa bir başka ateş hattında yeni şehit haberlerine ve oradaki kadim şehitliklerden görüntülere hazır olalım demektir. Eğer Türkiye’ye 40 Eurofighter satışını onaylandıysa, herhalde bunların Rusya’ya karşı kullanmamız beklenecek. Ya ABD’den F35 talebimize ne demeli? Dereyi görmeden paçayı mı sıvıyoruz? Yoksa paramız mı çok?