İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7549 %0
37,3001 %-0.61
101.854,42 %2.576
3.176,44 0,81
Ara
Muhalif. KÜLTÜR SANAT “Amerikan Düş Dünyası için Bir Kayıp”

“Amerikan Düş Dünyası için Bir Kayıp”

Stephen King, geçen günlerde yaşamını yitiren Cormac McCarthy’yi andı. King, McCarthy’den ilham aldığı öyküden bir pasaja da yer verdi.

Okunma Süresi: 3 dk

Stephen King, 14 Haziran 2023 tarihinde hayatını kaybeden Pulitzer ödüllü yazar Cormac McCarthy’yi anan kısa bir yazı paylaştı.

Birçok yazar ve sanatçının Cormac McCarthy hakkındaki düşüncelerini bir araya getiren The Guardian gazetesinin aynı tarihli haberinde; Stephen King’in McCarthy hakkında paylaştığı sözleri sizlerle buluşturuyoruz.

Stephen King bu kısa anma yazısında Cormac McCarthy’nin kendi üzerindeki etkisinden ve McCarthy’den ilhamla kaleme aldığı The Dreamers adlı yeni bir öyküsünden bahsediyor.

Stephen King, Cormac McCarthy’yi Anıyor
Bu yılın başlarında, henüz Cormac McCarthy hayattayken, The Dreamers adlı bir hikâye fikri gelmişti aklıma. Bu öyküyü Cormac McCarthy’nin sondan bir önceki eseri The Passenger’ı okurken yazdım. Ortaya çıkan iş, ağır biçimde McCarthy anlatısının etkisinde kalmıştı. Gerçek şu ki tıpkı McCarthy’nin O Güzel Atlar ve başyapıtı Blood Meridian gibi eserlerini okurken de olduğu gibi, The Passenger’ın büyüsüne adeta kapılmıştım. Hikâyem büyük oranda McCarthy’nin üslubuyla kaleme alındığından bu öykümü ona ithaf ediyorum. Her hikâye kilitli bir kapıdır. Bazen -her zaman değil ama bazen- üslup, o kapıyı açan anahtardır. The Dreamers’ta da bu durumla karşı karşıyayız. Bir noktada şunları yazdım:

“352’nci filonun F-100D ve Super Sabre model uçakları Bien Hoa’nın üstünde alçalırken dürbünüyle onları izleyen, başka bir yerden, başka bir dünyadan tanıdığım bir albayı andırıyordu. Turuncu bir perde misali yağdıracakları bir ateş jölesine gebeydi bu uçaklar; ormanın yemyeşil yapraklarının üstünde yakıcı bir düşük yapacak, onları küle ve palmiye iskeletlerine çevireceklerdi. Erkeklerle kadınlar da kimse tarafından duyulamayacak veya duyulsalar bile umursanmayacak şekilde, “Nahn tu, nahn tu,”* diye sesleniyorlardı onlara.” (Çeviri: M. İhsan Tatari)

Bu pasaj kesinlikle McCarthy’nin seviyesinde değil. Onun içkin olduğu yeteneğe sahip değilim ancak o olmasaydı bu pasajı değil yazmak, düşünmek bile imkânsız olurdu. Bu onun sadece sahip olduğu etkinin değil, aynı zamanda okurları ve kendisinin eserlerine hayranlık duyan daha az yetenekli yazarlar üzerinde nasıl bir yankı uyandırdığının da göstergesi. Basitçe ifade etmek gerekirse, o Amerikalı son usta beyaz erkek yazardı. Nesri şüphesiz William Faulkner’a bir şeyler borçlu olsa da, sonunda Faulkner’a denk bir konuma gelmişti (Tabii eğer onu çoktan aşmadıysa). Blood Meridian’dan (1985) itibaren edebiyatı, sanrısal tarzı ve evanjelik etkisiyle neredeyse ilahi bir seviyeye ulaştı. Eğer onu okuduysanız ne demek istediğimi anlayacaksınız. Eğer okumadıysanız her ne kadar iyi bir yaşta, bir patriğin yaşında, vefat etmiş ve işini bir patriğin sarsılmaz azmiyle yapmış olsa da kaybından duyduğum acıyı ifade etmek mümkün değil. Bu Amerikan düş dünyası için bir kayıp fakat McCarthy’nin kendisinin de diyeceği üzere:

“Ben size kitaplar bıraktım ve kitaplar var olmaya devam eder; parlak ve korkusuzca.”

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *