İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7549 %0
37,3001 %-0.61
101.854,42 %2.576
3.176,44 0,81
Ara
Muhalif. KÜLTÜR SANAT Balık düşünmez çünkü her şeyi bilir

Balık düşünmez çünkü her şeyi bilir

Çukur, Çevengur, Dönüş ve Can gibi eserleriyle tanınan Rus romancı Andrei Platonov, kitaplarında gerçek ile gerçeküstünü birlikte kullandı. Sovyet yönetimi ve Stalin ile ters düştüğü için eserleri 1987’den sonra gün ışığına çıkabildi ve ancak o zaman ne kadar büyük bir yazar olduğu anlaşılabildi.

Okunma Süresi: 3 dk

Geniş omuzları, artık enikonu bir bıyık şeklini almış dudak üstü tüyleri, güçlü kasları ve yere sımsıkı basan kocaman ayaklarıyla bir delikanlıyı andıran kadın öğretmen, önündeki son kum tepesini de aştı ve biraz aşağılardaki köyü seyre durdu.

Sessiz bir Temmuz öğlesiydi. İnsansız, ağaçsız, hareketsiz ve tümüyle ıssız bir manzara gözlerinin önünde uzanıp gidiyordu. Sonra ansızın fırtına başladı. Öğretmenin doğup büyüdüğü yer de çöle yakın sayılırdı ve orada da ara sıra fırtınalar olurdu ama böylesini o zamana kadar hiç görmemişti. Güneş bir anda sönükleşti. Rüzgar kuvvetlendikçe kum tepelerinin başları daha da koyu tütüyor, hava kumla doluyor ve bulanıklaşıyordu. Daha biraz önce yakıcı ışıltılarla dolu ve parlak olan gün, şimdi karanlık ve ölgün aylı bir gece gibi görünüyordu.

Genç kadın öğretmen ilk kez çölün derinliklerinde gerçek bir fırtınayla yüzleşiyordu. Sonra akşam oldu ve fırtına dindi. Çöl eski haline döndü. Öğretmen kumlarda kayarak aşağıya indi. On kadar evden oluşan köyün sakinleri onu karşıladı. Eskiden muhtarken, devrimden sonra bir anda henüz kurulmamış bir ‘kolhoz’un yöneticisi, parti sekreteri ve Kızıl Ordu Komiseri oluveren kır saçlı bir adam onu karşıladı. Biraz konuştular. Öğretmen kağıtlarını çıkardı. Çocuklara matematik, coğrafya, resim, müzik ve elbette ‘sosyalizmin temel kurallarını’ öğreteceğini söyledi.

Kır saçlı adam güldü. “Bunları boş ver” dedi. Sonra da “şu bizi, bizden öncekileri, her gün, her saat yavaşça boğup öldüren kuma karşı ne yapılabilir sen onu öğret asıl” diye konuştu. Ayağa kalktı. Uzaklarda bir yere bakarak, “artık sen bir kum öğretmenisin” dedi.

Öğretmen, uçsuz bucaksız Rusya’da ilk kez bir ‘kum öğretmeni’ olmanın ağır sorumluluğu altında sustu.  Kendisine verilen odaya gitti. Yatağa uzandı. Yeniden başlayan fırtınanın savurduğu kum tanelerinin, camlara çarparken çıkardığı sesleri dinledi. Uyudu.

Köyün birkaç kilometre ötesindeki bir başka köyde mühendis, iki gündür kazıklarla çevrelemeye uğraştığı kocaman alandaki çalışmanın sonunda bittiğini gördü ve çukurdan çıktı. Alan bir dağdan ta karşılardaki öteki dağa kadar uzanıyordu ve buraya işçilerin hep birlikte yaşayacakları büyük bir şehir kurulacaktı.

Yanına gelen sendika temsilcisiyle konuştu. “Devrimci Yapı İşçileri Sendikası” temsilcisi, inşaata başlamak için gereken yüz kadar işçinin henüz gönderilmediğinden yakındı. Kalın kağıtlara sarılmış ‘kesmik’ tütünden sigaralarını tüttürdüler.

İlerilerde bir yerde genç bir kadın, kucağındaki ölü bir bebeği sımsıkı tutarak, saçları tarazlanmış yaşlı falcıyla konuşuyordu. “Mantar suyu iyi geldi” diyordu genç kadın. “Bebeğim senin verdiğin o suyu içer içmez uyudu, bak gözleri kapandı” diyordu.

Bembeyaz saçları birbirine karışmış yaşlı kadın da “mantar suyuna bandırdığım ve üstüne de o eğrelti otlarını döşediğim ekmeği yiyen herkes cennete gider” diye konuşuyordu. Bebeğinin “gözlerinin kapanmasına” memnun olan genç kadın, falcıya “borcunun” ne olduğunu soruyordu. Yaşlı kadın da “şu etekceğizinle evindeki ütüceğizini veriversen yeter” diye cevap veriyordu...

Köşe yazısının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *