İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4864 %0.01
36,6208 %0.08
3.436.127 %0.177
3.065,65 0,40
Ara
MUHALIF GAZETECILIK KÜLTÜR SANAT Bir dizi incelemesi: The Man in the High Castle

Bir dizi incelemesi: The Man in the High Castle

Kültür-Sanat Servisi editörlerimizden İpek Söğüt, "İkinci Dünya Savaşı'nı Almanya/Japonya ittifakı kazansaydı ne olurdu?" sorusu etrafında şekillenen The Man in the High Castle dizisini inceledi, sizler için kaleme aldı:

İNCELEME: İpek SÖGÜT / MUHALİF Kültür Sanat Servisi

Bilimkurgu edebiyatında hatırı sayılır bir kitleye hitap eden P.K. Dick'in distopya türünde yazdığı romanından uyarlanan The Man in the High Castle özellikle edebiyat ve bilimkurgu dünyasında tercih edilen "what if" tekniğiyle İkinci Dünya Savaşı’nın Naziler ve Japonların kazandığı bir dünyanın nasıl olabileceğini gösteriyor.

Dünyanın büyük kısmını arasında paylaşmış olan Naziler ve Japonlar aynı şekilde Kuzey Amerika'yı da ikiye bölüp paylaşmışlar ve savaş esnasında yapmış oldukları insanlık dışı tavırların daha yoğun bir şekilde dünyaya hükmettiği bir evren kurmuşlar. Bu genişleyen ve insanlığı avucunun içine alan devletlere karşı özgürlük ve demokrasi savaşı veren Direnişçiler ve imparatorluklara silahtan ve savaştan daha büyük zararlar verecek olan filmler direnişçilerin etrafında gezmektedir. Bu filmlerin konusu da Müttefik Devletler'in kazandığı bir dünyadır. Her iki faşist ülkenin ajanları ve casusları bu filmlerin Direniş'in eline geçmesini engellemek için yoğun bir çaba göstermeye başlarken dizi bize hem Nazi ve Japonların hem de Direniş'in bu filmleri bulma serüvenini anlatır.

The Man in the High Castle, konu olarak çekici olduğu kadar senaryonun ilerleyişi ve kurduğu dramatik yapıyla da izleyiciyi kendisine çeken bir yapım. Dizinin ortalama bölüm süresi 55 -60 dakika arasında ve bu tarz alt metni güçlü diziler için ideal bir süre. Çünkü karşımızda bir yolculuk var ve karakterlerin verdiği reaksiyonlar ve tavırların daha derin anlatılabilmesi için günümüzdeki normal dizi sürelerinin (yerli dizilerin sürelerinden bahsedilmemektedir) bir tık ötesinde olabiliyor.

Dizinin bir güzel yanı da karakterlerin verdikleri kararlar ve motivasyonlarındaki değişimler... Tam anlamıyla siyah ve beyaz karakterler olsa da bizim diziyi daha çok izleyeceğimiz karakterlerin gri tonlardaki tavırları da dizinin kalitesini daha da arttırıyor.

Baş karakterimizJulian Crain'in Direniş'e girişi, belki Direniş'le bir ilgisi olmayan ama kaotik bir düzende ve neden aramadan cinayet işleyecek bir hükümetin, insanı hayal edemeceği pozisyonlara soktuğu Frank, Nazi casusluğu yaparken tüm bunlardan kurtulmak isterken battığı sistemden kaçışın kolay olmadığını göreceğimiz Joe Blak, her ne olursa olsun barışa tutunmak için çabalayan ve geçmişin yükü altında ezilenTagomive dizinin espiri dozunu arttıran Ed ve Robert sahneleri. Alternatif bir dizi izlemek isteyen ve bu arayışında belli bir kaliteyi de yakalama çabasındaki izleyicilere The Man in the High Castle dizisini öneririm.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *