Buz. İki gündür önce tipi, sonra kuşbaşı, derken lapa lapa yağan kar dindi ve hemen ardından baş gösteren dondurucu bir rüzgar, her şeyi bembeyaz, buğulu ve çıngıraklı bir buzla kapladı. Yeni doğan güneşin kirli mor ışıkları, buz tutmuş düzlüğü, yer yer sarı çamurları görülen yolu, geçen yıldan kalmış dulavratotu tutamlarıyla kaplı küçümen tepeleri ve gümüş renkli aynalı kavakları şöyle bir aydınlattı. Bir iki horoz sesi duyuldu. Erken uyanmış bebeklerin acıklı ağlamaları ve onları emzirmeye hazırlanan annelerin yorgun bir sesle söyledikleri sabah ninnileri işitildi.
Buz. İki adam buzla kaplı tepenin dibine ulaştılar ve sırtüstü uzanıp soluklandılar. Ağızlarından burunlarından fışkıran buharlar, iyice buzlanmış sakal ve bıyıklarına döküldü. Buz kristalleriyle dolu havadan çektikleri soluklar, ciğerlerine hançer gibi saplandı. Nefes alamaz oldular. Boğuk boğuk öksürdüler...