İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4573 %-0.07
36,4748 %-0.32
3.508.266 %3.257
3.061,67 0,27
Ara
MUHALIF GAZETECILIK KÜLTÜR SANAT Lemi Özgen yazdı: "Sinderella, bir peri masalı"

Lemi Özgen yazdı: "Sinderella, bir peri masalı"

...Ona göre masallar, en başta çocuklar olmak üzere insanları mutlu etmeliydi. Onlara umut aşılamalıydı. Nasıl olsa çocuklar büyüdüklerinde hayatın pek de mutlu olmadığını acı bir şekilde anlıyorlardı. Hiç değilse masallarda mutlu olmalıydılar... Lemi Özgen Sinderella'nın hikayesini kaleme aldı.

Lemi Özgen'in, “Sinderella, bir peri masalı” başlıklı makalesi şöyle:

Saraydaki odasında dikilmiş, dışarıdaki manzarayı korkuyla izliyordu. Taç giydiği günden beri sarayda bitip tükenmek bilmeyen inşaat işlerine girişmiş olan ‘‘Güneş Kral’’ On dördüncü Louis, şimdi de Louvre’ın bu kanadında yeni bir inşaata başlamıştı. Buraya elli-altmış oda, bir Apollon tapınağı ve üç tane de sütunlu giriş eklenecekti.

Bu büyük işlerin yüksek rakamları için ödenecek çil çil altın frangı düşündükçe yüreği sıkışıyor, soğuk terler döküyordu. Saraya başkatip olarak alınmıştı ve bütün bu inşaat harcamalarından, son meteliğine kadar o sorumluydu. Hesaplarda en küçük bir açık çıkarsa, ilk önce kendisi Bastille zindanına tıkılacaktı. İyice bunaldı. Bir an önce evine gitmek istiyordu artık.

Evine varacak ve kocaman fanuslu bir lambanın aydınlattığı büyük odada, etrafını saran dört çocuğuna masal anlatmaya başlayacaktı. Masala göre çocukların yüzlerinde beliren korku, mutluluk, endişe ve gülümseme ifadelerinden mest olarak anlatmayı sürdürecekti.

Nedir, anlattığı masalları aslında pek sevmiyordu. İlk halinden çok uzaklaşmış, saflığı ve yalınlığı iyice kaybolmuş, içine bir sürü korkutucu bölüm eklenmiş, sonları değiştirilmiş ve dinleyenlere ibret olsun diye çoğu kez sonu mutsuzlukla bitirilen bu masallardan hoşlanmıyordu.

Ona göre masallar, en başta çocuklar olmak üzere insanları mutlu etmeliydi. Onlara umut aşılamalıydı. Nasıl olsa çocuklar büyüdüklerinde hayatın pek de mutlu olmadığını acı bir şekilde anlıyorlardı. Hiç değilse masallarda mutlu olmalıydılar.

Hemen o anda kararını verdi. Bundan böyle çocuklarına anlatacağı masalları kendi yazacaktı. Bu masallarda ara sıra üzücü şeyler de olacaktı ama sonları hep mutlu bitecekti.

O gece eve gidip çocuklarına her zamanki basmakalıp masallardan birkaçını okudu. Herkes uyuduktan sonra kütüphaneye girdi. Bulabildiği tüm masal kitaplarını okudu. Kaynaklarını araştırdı. Sosyoloji, din, tarih ve felsefe ciltlerinde masalların izini sürdü.

Altı ay kadar sonra güzel bir ilkbahar gecesinde, etrafını sarıp onu hayranlıkla izleyen çocuklarına, kendi yazdığı "Uyuyan Güzel" masalını anlatıyordu.

Kökü uzak Çin’e kadar giden bu masalı almış, bütün o acıklı yanlarını silmiş ve onu herkesi mutlu eden, hüznü az, neşesi çok ve herkese koskoca bir umut aşılayan sıcacık bir masal haline getirmişti…

Asıl mesleği avukatlık olan Charles Perrault, çocuklarına masal anlatmayı çok sevmesine rağmen, mevcut masalları hiç beğenmeyince, oturup kendisi masal yazdı. Böylece ortaya yıllardır okunmakta olan, her çağda her çocuğun hatta büyüklerin de sevdiği Uyuyan Güzel, Kırmızı Şapkalı Kız, Külkedisi Cinderella, Çizmeli Kedi, Parmak Çocuk ve Mavi Sakal gibi unutulmaz eserler çıktı.

Charles Perrault, önce şiir ve sanat akımları hakkında yazılar yazdı. Ünlü Fransız Akademisi’ne üye seçildi. Sıkıldı ve akademiden ayrıldı. Kendini masal yazmaya verdi. Yazdığı masalları bir süre bastırmadı. Onları sadece çocuklarına okudu.

Sonunda ölümünden altı yıl kadar önce bir masal kitabının yayımlanmasını kabul etti. Kitap bir anda ünlendi. Bu kitaptaki masallar Fransa’nın birçok kentindeki büyük edebiyat salonlarında tiyatro sanatçıları tarafından binlerce insana okundu. İnsanlar çocuklarıyla birlikte bu salonlara adeta hücum ettiler ve o zamana kadar hiç duymadıkları masalları gözyaşları ya da kahkahalar eşliğinde dinlediler.

Aslında Perrault’nun masalları yeni değildi. Bunların çoğu kuşaktan kuşağa anlatılmakta olan masallardı. Çoğunun kökeni Doğu’ydu. Perrault bunları en eski saf hallerine getirmişti.

Perrault’nun masalları ‘‘peri masalı’’ olarak adlandırıldı. Bütün masallarda olduğu gibi, Perrault’nun masallarındaki olaylar ve kişiler de genel olarak hayaliydiler.

Sonradan yapılan araştırmalarda ise onun bu masalları yazarken, bazı gerçek insan ve mekanlardan yararlanmış olduğu da anlaşıldı. Mesela Sinderella’ya kötü davranan üvey anneyi canlandırırken, çocukluğunda evlerinin mutfağında çalışan ve kendisine masal anlatmayı reddeden köylü kadını yazmıştı.

Şehir şehir dolaşıp masal anlatan Giambattista Basile adlı bir sanatçının yarattığı bazı karakterleri de Çizmeli Kedi ve Mavi Sakal masallarında kullanmıştı. Uyuyan Güzel ile Çizmeli Kedi masallarında anlattığı şatolar, yakın dostu d’Orion Markisi’nin şatosuydu.

Kırmızı Başlıklı Kız’daki büyükannenin evi, Perrault’nun evinin yakınındaki köyün ortak yönetim binasıydı. Uyuyan Güzel masalında yüzlerce yıl her şeyi saklayan orman ise aslında yine evinin yanındaki kızılağaçlarla kaplı küçük koruluktu.

Sinderella’yı mutluluğa götüren cam ayakkabılar, hiçbir çağda kullanılmamıştı çünkü hiçbir ayakkabıcı böyle bir ayakkabı yapmamıştı. Perrault bunu okuduğu çok eski bir Arap masalından almıştı ve orada bakır bir halhal ile buna uyacak en ince bileğe sahip Leyla adlı bir kız anlatılıyordu.

Rusların Sinderella masalında ise cam ayakkabı değil, kürkten yapılmış bir çizme söz konusuydu. Bu küçücük çizmeye ayağı sığan ve böylece Çar’la evlenebilen şanslı Rus kızının adı ise Zoluşka’ydı.

Charles Perrault, 1703’te öldü. Ölümünden iki üç yıl kadar önce Paris’te katıldığı bir edebiyat toplantısında, kendisine niçin bütün masallarındaki kadın kahramanları güzel olarak gösterdiği soruldu.

Perrault, ‘‘gök kubbenin altında güzel olmayan hiçbir kadın yoktur ve onlarsız peri masalı olmaz’’ diye cevap verdi.

Haklıydı…

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *