İstanbul
Orta şiddetli yağmur
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,4730 %-0.02
36,5280 %-0.07
3.526.284 %2.999
3.072,67 -0,06
Ara
MUHALIF GAZETECILIK KÜLTÜR SANAT Lemi Özgen'in kaleminden Fikret Otyam üzerine bir yazı

Lemi Özgen'in kaleminden Fikret Otyam üzerine bir yazı

Yazarımız Lemi Özgen, Fikret Otyam'ın vefatından sonra kaleme aldığı duygusal yazıyı Muhalif okurları için paylaştı.

Lemi Özgen'in, “Gide Gide gitti" başlıklı makalesi şöyle:

Büyük taşlar, sararmış otlar ve cılız çalılarla kaplı tepeye çıktı ve aşağıdaki köyü gördü. Köy ama ne köy? Epi topu on, on beş kadar kerpiç evden oluşmuş bir “köy”.  Ağaçsız, yeşilliksiz bir bozkırda besbelli bir tesadüf sonucunda biraraya gelmiş, memleketi Aksaray ağzıyla “kambur kumbur” hanelerden oluşmuş sözüm ona bir köy.

Aşağıya inip, köye doğru yürümeye koyuldu. Her zamanki gibi, ilkin köpekler karşıladı onu. Ürkütücü görünüşlü kangallar, her hareketini dikkatle izleyen “çatalburunlar”, durmadan “şaha kalkan karabaşlar” ve “köpek hiyararşisinde” epey gerilerde bulunan “kırıklar”…

Öylece kımıltısız durdu. Köpekler de durdu. Köylülerin birkaçı da evlerinden çıkıp yaklaştılar. Beyaz saçlı ve beyaz pos bıyıklı bir adam,  “Bı Xêr Hati” dedi ona. “Hoşbulduk” diye cevap verdi.

El sıkıştılar. Köpekler önde, insanlar hemen onların arkasında köye doğru yürüdüler. Pos bıyıklı adamın yürürken hemen sarıverıp uzattığı “lepiska” tütünden sigarayı, “muhtar çakmağıyla” yaktı. İyice dumanladı. Adamla karşılıklı gülüştüler. Köpekler artık ona bakmıyorlardı. “Çabucak sulh olduk işte” diye düşündü. Gülümsedi.

Tarlaya giden kadınları,çocukları, adamları, inek, koyun ve keçileri gördü. Gözleri sanki ortaktı.  Hepsinin de iri, koyu ve alabildiğine “yorgun” gözleri vardı. “Bir gün bu gözlerin resmini yapmalıyım” diye düşündü. Bu iri, koyu ve yorgun gözlerin resmini yapacaktı mutlaka bir gün.

Köyün girişi balçık çamurdu. Geçen yıl paraya kıyıp, Ankara’daki “Hergele Meydanı”ndan aldığı “Ruzvelt” botlarla bu çamuru kendisi kolayca geçebilirdi ama yanındaki pos bıyıklı adam, ayağındaki o kara lastiklerle bu balçığa girmekten çekiniyor gibiydi.

Eğildi. TUSLOG’da görevli ABD askerlerinin Hergele Meydanı’ndaki dükkanlara sattığı Ruzvelt botlarını çıkardı. Bağlarını düğümledi ve omzuna astı. Nikon marka fotoğraf makinasıyla, botlar yanyana duruyordu şimdi.

Pos bıyıklı adam güldü. “Şekal güzelmiş komutan” dedi.  Evet, Ruzvelt botları gerçekten güzeldi.  Birer “lepiska” daha yaktılar. 

Bir hafta sonra gazetede “Gide Gide” dizisinde bunlar yayınlanacak ve büyük kentlerde oturan okurların çoğu, bunlara inanmayacaktı. Neyse ki fotoğraf makinası vardı.  İnsanların, hayvanların, bitkilerin, çorak tepelerin ve kerpiç evlerin resimlerini çekmeye başladı.

Hepsinin de ortak noktaları, asırlardır süregelen bir unutulmuşluk içinde olmalarıydı…

Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da yaptığı röportajlarla tanınan, bunları “Gide Gide” adını verdiği çok sayıda kitapta toplayan, aynı zamanda usta bir ressam ve fotoğraf sanatçısı  olduğu için tablolarında Anadolu insanını resmeden gazeteci, yazar, fotoğraf sanatçısı ve ressam Fikret Otyam’ın 9 Ağustos 2015’deki ölümünden sonra ilk aklıma gelenler bunlar olmuştu işte…

Kendisiyle sadece bir kez konuşmuştuk ve o da tümüyle bir tesadüf sonucunda olmuştu. Ankara’da Güneş Gazetesi’nde çalışırken bir iş için İstanbul’a gelmiş ve iş bitince, Çiçek Pasajı’na girmiştim.

Otyam da yanında tiyatrocu dostlarıyla küçük bir masada oturuyordu. Ben tezgahta dikilmiş, siyah bira içiyordum. Bir ara yanımdan geçmiş ve durup, “bir İngiliz atasözüne göre, her zaman biranın siyahı, kadının sarısı…” demişti. Gülmüştük.

“Gide Gide” diye yazmıştı.

Gitti…

(Fikret Otyam'ın fırçasından çıkan bazı eşsiz tablolar)

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *