İstanbul
Açık
13°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
36,5450 %0.19
39,7271 %0.24
3.413,49 % 0,04
83.374,04 %-1.913
Ara
Muhalif. M. ÖZEL CHP, DEM, İYİ, Yeni Yol Partisi, İklim Kanun Teklifine kapsamlı şerh düştü: Şirketlere “kirleten öder” mantığı ile alternatifler sunulmaktadır

CHP, DEM, İYİ, Yeni Yol Partisi, İklim Kanun Teklifine kapsamlı şerh düştü: Şirketlere “kirleten öder” mantığı ile alternatifler sunulmaktadır

Muhalefet partilerinin, AKP’nin iklim değişikliği ile mücadele savına karşı çıktığı İklim Değişikliği Kanun Teklifinin Çevre Komisyonu Raporuna, Meclis’te Grubu bulunan ve Komisyon müzakerelerine katılan 4 siyasi parti CHP, İYİ Parti, DEM Parti, Yeni Yol Partisi’nin üyeleri komisyon raporuna kapsamlı şerh düştü. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar olan tarım arazisinin, 2020 yılında 3 milyon 484 bin hektar azalarak 37 milyon 712 bin hektara düştüğünü, bunun Avrupa’da Belçika gibi orta büyüklükte bir ülkenin yüzölçümüne denk geldiğine dikkat çeken CHP, kanun teklifinin içeriği ve kapsamı açısından Emisyon Ticaret Sistemi kanunun olma muhteviyatını taşıdığını belirtti ve “Bu kanuna bir isim vermek gerekirse bu kanunun adı Paran varsa kirlet, paran kadar kirlet olabilir’ dedi. Yeni Yol Partisi İstanbul Milletvekili, Gelecek Partili Doğan Demir’de kapsamlı şerh metninde, “Mevcut haliyle Teklif, genel niyetleri ve hedefleri ortaya koymakla birlikte, uygulamaya dair belirsizlikler ve eksiklikler nedeniyle hem uluslararası taahhütlerin yerine getirilmesi hem de toplumsal ve ekonomik dönüşümün sağlanması açısından yetersiz kalmaktadır” görüşüne yer verdi. DEM Parti ise, “İklim Kanunu teklifinde öne çıkan karbon piyasaları ve karbon ticareti mekanizmaları, sera gazı emisyonlarını bir ticaret nesnesine dönüştürmektedir. Karbon ticareti, şirketlere belirli bir karbon kotası vererek, bu kotayı aşan şirketlerin diğer şirketlerden karbon kredisi satın almasına olanak tanımaktadır. Yani şirketlerin emisyonlarını azaltması teşvik edilmemekte aksine şirketlere “kirleten öder” mantığı ile alternatifler sunulmaktadır”.

Okunma Süresi: 17 dk

Hülya Özmen- Muhalif- Özel

TBMM Genel Kurulu bu hafta tartışmalarının da bu hafta sürmesi beklenen Siber Güvenlik Kanunu Teklifinin görüşmelerini tamamlaması halinde, Çevre Komisyonu’nda iktidar oylarıyla kabul edilen, CHP, DEM, İYİ ve Yeni Yol Partisi’nin komisyon raporuna kapsamlı şerhleriyle dikkat çeken AKP’li İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ve Bursa Milletvekili Emel Gözükara Durmaz ile 95 Milletvekilinin imzasıyla sunulan ‘İklim Kanunu Teklifini ele alması bekleniyor. 20 madde, 2 geçici madde ve 3 farklı kanunda değişiklik içeren kanun teklifi, iklim değişikliğiyle mücadelede genel ilkeler belirliyor. Teklife göre, eşitlik, iklim adaleti, ihtiyatlılık, katılım, entegrasyon, sürdürülebilirlik, şeffaflık, adil geçiş ve ilerleme yaklaşımları esas alınacak.   Muhalefet, kanun teklifinin iklim değişikliği mücadelesinin yanısıra maddelerle getirilen değişiklikleri de yetersiz buldu.

CHP İklim Kanunu Teklifi Muhalefet Şerhi: . Orman Kanunu’nda, 1956’dan 2003 yılına kadar 15 kez, 2003’ten 2021’e kadar 29 kez değişikliğe gidilmiştir.

CHP’nin Çevre Komisyonu Üyeleri, İstanbul Milletvekili Nimet Özdemir, Ankara Milletvekili Semra  Dinçer, Kırklareli  Milletvekili Vecdi Gündoğdu, Elazığ Milletvekili Gürsel  Erol’un imzalarıyla Çevre Komisyonu  Raporuna  düşülen muhalefet şerhi şöyle:

Türkiye, bu gerçeklere rağmen çevreyi koruma ve iklim kriziyle mücadelede en arka saflarda yer almaktadır. Bunun nedeni, 22 yıllık AKP iktidarının, ekolojik yıkım politikasıdır. Tarım alanları, ormanlar, sulak alanlar, denizler, göller, nehirler ve hatta korunan alanlar bile artık bir enkaz haline getirilmiştir.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 41 milyon 196 bin hektar olan tarım arazisi, 2020 yılında 3 milyon 484 bin hektar azalarak 37 milyon 712 bin hektara düşmüştür. 

Bu oran, Avrupa’da Belçika gibi orta büyüklükte bir ülkenin yüzölçümüne denk gelmektedir. Orman Kanunu’nda, 1956’dan 2003 yılına kadar 15 kez, 2003’ten 2021’e kadar 29 kez değişikliğe gidilmiştir. Orman alanları hızla parçalanarak küçük alanlara dönüşmüş, ormanlar odun üretim merkezi olarak görülmeye başlanmıştır. İstanbul Havalimanı için en az 13 milyon ağacın kesildiği ve kesilen ağaçların yaklaşık 6 bin 500 hektarlık bir alan olduğu açıklanmıştır. Bu alanda yaşayan tüm yaban hayat canlıları, ağaçlar, hayvanlar, bitki türleri evlerinden yerlerinden olmuş ya da yaşamını kaybetmiştir. 

Alpler’den sonra dünyada oksijenin en fazla olduğu yerler arasında bulunan Kazdağları’nda 200 bin ağaç kesilmiş, daha da kesilmeye devam etmekte ve bölgenin ekolojik yapısı alt üst edilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak iklim krizinin etkilerinin ve bu durumun başat etkenlerinden olan karbon salımınının azaltılması için bir kanunun hazırlanmasının zorunlu olduğunu uzun yıllardır dile getiriyoruz.

Bu derece önemli bir kanun teklifinin toplumun geniş kesimlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, çevre örgütlerinin, akademisyenlerin, sanayicilerin ortak bir akılla bir yasa yapılması büyük önem taşımaktadır. Ancak Çevre Komisyonu’na AKP iktidarı tarafından sunulan İklim Yasası’nın kapsayıcılıktan uzak, farklı görüşleri dışlayan bir anlayışla hazırlandığı açık bir şekilde ortadadır.

Bu yasa teklifinin hazırlanması sürecinde Çevre Komisyonu yanı sıra Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu, Plan Bütçe Komisyonu, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu gibi konu ile doğrudan bağlı komisyonlarda görüşülmemiş ve bu komisyonlardan görüş alınmamıştır.

Ayrıca yerel yönetimler, çevre örgütleri, sivil toplum kuruluşları, çevre alanında bilimsel çalışmalar yapan akademisyenler yasanın hazırlanması sürecine dahil edilmemiştir.

Toplumun uzun zamandır beklediği böyle bir yasa teklifinin tüm paydaşların dışlanarak hazırlanması, toplumda yeteri kadar tartışılmaması ve komisyonda çoğunluğa dayanan bir anlayışla kabul edilmesi yasa teklifinin niteliği ve kapsayıcılığı konusunda soru işaretleri doğurmaktadır. Bu kanun teklifi demokratik, şeffaf, kapsayıcı ve denetlenebilir bir kanun teklifi niteliğinden çok uzaktır.

İktidar tarafından sunulan yasa teklifi ismi ve içeriği açısından uyumlu olmadığı açık bir şekilde görülmektedir. 

İklim krizi ile mücadelenin önemli unsurlarından olan karbon salımının azaltılması, ormanlarımızın, su kaynaklarımızın, havamızın, denizlerimizin korunmasına yönelik neredeyse hiçbir düzenlemenin bu kanun teklifinde yer almaması, bu kanun teklifinin bir iklim kanunu olması niteliği, kapsamı ve amacı açısından ciddi eksiklikleri barındırdığını göstermektedir.

Gerçek bir İklim Kanunu, çevresel sürdürülebilirliği esas alan, sera gazı emisyonlarının azaltılması için bağlayıcı hedefler koyan, sanayi ve enerji politikalarını yeşil dönüşüm doğrultusunda şekillendiren ve ekosistemin korunmasını önceleyen bir yasa teklifi olmalıdır. Ancak bu çerçeveye sahip olmayan bu teklifi, Türkiye’nin iklim kriziyle mücadelesini samimi ve bilim temelli bir zemine oturmaktan ziyade, bir oldu bitti anlayışıyla şekillendirildiği izlenimini vermektedir.

Komisyon’a sunulan kanun teklifi içerik açısından iklim krizinden daha çok Emisyon Ticaret Sistemi’ni düzenleyen bir kanun teklifidir. 

Bu kanun teklifinde önceliğin sermayenin sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik olmadığı ortadadır. Öncelik sermayenin değil, doğanın ve toplumun geleceği olmalıdır. İklim krizini önlemek için mutlak sera gazı azaltım hedefi tanımlanmalıdır.

İklim krizinin en önemli nedeni olan fosil yakıtların kullanımının kademeli olarak azaltılması ve nihai hedef olarak tespit edilen 2053 yılında tamamen sonlandırılmasına yönelik bir hedef bu kanun teklifinde yer almamaktadır.

İklim kanunu, iklim adaletini, insan, hayvan ve ekosistem sağlığını güvence altına alan bir bakış açısında sahip olmalıdır. Ancak AKP iktidarı tarafından hazırlanan iklim kanunu bu anlamda yeterli düzenlemeleri içermemektedir. Ormanlar, meralar, tarım alanları, sulak alan ve denizler madencilik, enerji, sanayi, endüstriyel tarım ve yapılaşma talanına karşı korunması ve dengeli bir yapının ortaya konması gerekirken yine kanun teklifi bu kapsama sahip değildir.

İklim krizi ile mücadelenin, karbon salımını azaltmak, iklim krizini engellemek, çevremizi korumak ve yarınlara yaşanabilir bir dünya bırakmak için yapılması gereken düzenlemeler konusunda büyük eksiklikler barındırıyor.

Bu yasa teklifi karbon salımının en temel nedeni olan fosil yakıtların kullanılmasının sonlandırılmasına, yutak alanların korunması ve artırılmasına yönelik hiçbir düzenlemeyi kapsamamaktadır.

Öncelikli olarak şunu açık bir şekilde belirtmek gerekir ki kanun teklifi bu haliyle bir iklim yasası değildir. Bu kanun içeriği ve kapsamı açısından Emisyon Ticaret Sistemi kanunun olma muhteviyatını taşımaktadır. Ki bu haliyle bile olsa Emisyon Ticaret Sistemi ile ilgili olarak büyük eksiklikleri barındırmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Küresel İklim Değişikliğinin Etkilerinin En Aza İndirilmesi, Kuraklıkla Mücadele Ve Su Kaynaklarının Verimli Kullanılması İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu tarafından 2021 yılında hazırlanan raporda yer alan önerilerin hiçbiri bu kanun teklifinde yer almamaktadır.

Bu kanunla yapılmak istenen düzenlemelere baktığımızda doğamızdan çok sermayenin çıkarlarının öncelediğini görüyoruz. 

Her ne kadar bu kanunun gerekçesinde karbon salımının azaltması amaçladığı söylense de bu kanunda karbon salımıyla mücadele yok.

Bu haliyle bu yasa teklifinde karbon salımının azaltılması ya da sıfırlanması hedeflenmiyor. Tam aksine emisyon borsası kurulmasının, parası olanın istediği kadar emisyon hakkı satın alıp doğamızı ve havamızı daha fazla kirletmesinin önü açılıyor.

Bu kanuna bir isim vermek gerekirse bu kanunun adı PARAN VARSA KİRLET, PARAN KADAR KİRLET olabilir.

Bu kanun teklifiyle karbon piyasası kurulacak, karbon alınıp satılan bir meta olacak. Adeta karbon salımı bir zenginleşme aracına çevriliyor. Bir tüccar mantığıyla, doğamızın ve havamızın kirletilmesinden rant elde edilmeye çalışılıyor.

Bu kanunun amacı iklim krizini değil ama sermayenin krizini çözmeyi amaçlamaktadır.

İklim kriziyle mücadele topyekün bir çalışmayı gerektirmektedir. Bu kapsamda orman kanunu, su kanunu, kıyı kanunu, tarım kanunu, mera kanunu gibi kanunlarda düzenleme yapılmadan iklim kriziyle mücadele edilemeyeceği açık bir şekilde ortadadır.

Ülkemizin ekonomik olarak büyümesi ve kalkınması, dünya ile rekabet edebilecek bir seviyede olması önemli bir unsurdur. Ancak doğamız, büyüme için feda edilebilecek bir araç değildir.

Büyümek vahşi kapitalizmin doğamızı katletmesi, küçük bir azınlığın zenginleşmesi adına doğamızın yok edilmesi değildir. Kalkınmanın ve büyümenin yolu doğamızı talan etmek değildir. Sürdürülebilir kalkınma, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırımı zorunlu kılmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yatırımlar artırılmalı ve teşvikler bu yönde kullanılmalıdır. Düşük karbonlu ekonomi aracılığıyla sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek önceliğimiz olmalıdır. Sadece karbon emisyonunun pazarda satılan bir meta olmasının yolunu açan bu kanun kapsamlı bir çözüm değildir.

Özetle, İklim Kanunu” adı altında sunulan bu teklif, hem çevresel kaygılara hem de uluslararası taahhütlerimize cevap vermeyen, eksik, yetersiz ve alelacele hazırlanmış bir düzenleme niteliğindedir. Bu nedenle, bu kanun eksiktir. İklim Kriziyle mücadelede somut ve etkili politikalar içeren bir çerçeve benimsenmeli ve bu yönde kapsamlı bir kanun teklifi hazırlanmalıdır.

DEM PARTİ: İklim Krizi ile Mücadele mi, Sınır Ticareti mi?

Tunceli  Milletvekili   Ayten Kordu, Mersin Milletvekili Perihan Koca,  İzmir Milletvekili     İbrahim Akın'ın  imzalarıyla  hazırlanan şerh metninden bazı bölümler şöyle:                     

İklim krizine çözüm bulmak bir yana dursun, bu yasa, karbon piyasaları ve yeşil finansman gibi araçlar üreterek doğanın içine sokulduğu krizi fırsata dönüştürmekte ve teşvik etmektedir. 

AKP iktidarının meclise sunduğu iklim yasası, tıpkı küresel kapitalizmin krizlerinden aşina olduğumuz ‘yeşil göz boyama’ stratejisinin bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kapitalizm, kendi yarattığı ekolojik yıkımın sonuçlarıyla boğuşurken, bu felaketi bile yeni bir sermaye birikim aracı olarak yeniden üretmekten geri durmamaktadır. Türkiye’de ise bu pratiğin medar-ı iftiharı AKP iktidarı, karbonu alınır satılır bir meta haline dönüştürerek, yeşil makyaj girişimini iklim kanunu adı altında yasalaştırmak istemektedir.

İklim krizine çözüm bulmak bir yana dursun, bu yasa, karbon piyasaları ve yeşil finansman gibi araçlar üreterek doğanın içine sokulduğu krizi fırsata dönüştürmekte ve teşvik etmektedir. Yeşil kalkınma söylemiyle meşrulaştırılmak istenen şey, ormanların, akarsuların, tarım arazilerinin yeşil etiketiyle talana açık hale getirilmesidir. Tek önemsedikleri yeşil, dolar yeşili olanların, kalkınma hedeflerinin önüne yeşil kelimesini koyması, bu talanı görünmez kılma girişimin bir parçasıdır.

İklim Kanunu teklifi, daha önce de belirtildiği gibi, mevcut krizi çözmek yerine, küresel kapitalist sistemin ihtiyaçları doğrultusunda sınır ticaretini güçlendirmeyi hedeflemektedir. Teklifte öne çıkan karbon piyasaları, karbon ticareti ve sınırda karbon düzenlemesi gibi mekanizmalar, iklim kriziyle mücadele adı altında açığa çıkan, -mış gibi yapma stratejileridir.

Kanun teklifi, iklim krizine neden olan temel yapısal sorunları ele almamakta, aksine mevcut üretim ve tüketim sistemlerini sürdürülebilir kılmaya çalışmaktadır. Özellikle, Avrupa Birliği’nin (AB) sınırda karbon düzenlemesi mekanizmasına uyum sağlama çabaları, teklifin ticaret odaklı olduğunu açıkça göstermektedir. Bu kanun, ekolojik dengeyi korumaktan ziyade Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenlemesi (CBAM) gibi uluslararası ticari gerekliliklere uygunluğu hedefleyen bir çerçevede hazırlanmıştır. İklim kriziyle mücadele adına sınırda karbon düzenlemesi getirerek, kendi pazarına giren ürünlerin karbon ayak izini kontrol altına almayı hedeflemektedir. İklim Kanunu teklifi ile, bu düzenlemeye uyum sağlanması çalışılmaktadır.

Yani şirketlerin emisyonlarını azaltması teşvik edilmemekte aksine şirketlere “kirleten öder” mantığı ile alternatifler sunulmaktadır.

Öte yandan İklim Kanunu teklifinde öne çıkan karbon piyasaları ve karbon ticareti mekanizmaları, sera gazı emisyonlarını bir ticaret nesnesine dönüştürmektedir. Karbon ticareti, şirketlere belirli bir karbon kotası vererek, bu kotayı aşan şirketlerin diğer şirketlerden karbon kredisi satın almasına olanak tanımaktadır. Yani şirketlerin emisyonlarını azaltması teşvik edilmemekte aksine şirketlere “kirleten öder” mantığı ile alternatifler sunulmaktadır. Bu durum bakanlık tarafından düzenlenerek komisyona getirilen tasarıda da aynen korunmuş, sera gazı emisyonu yaratacak maddelere, salınan emisyonlara cezalar tanımlanmış, para birimi üzerinden bu cezalar yasa maddelerine yerleştirilmiştir. Benzer şekilde gönüllü karbon piyasaları ile de şirketlere karbon kredisi almak yerine, yutak alan oluşturma seçeneği sunulmakta, en basit haliyle bir daha kimsenin yüzüne bakmayacağı ve geliştirmeyeceği 3-5 ağaç dikerek adına orman denen alanlarla, bu kimselerin emisyon fazlalığı görmezden gelinebilecektir.

 Daha kapsamlı, adil ve etkili bir iklim yasası için, ekokırım kavramının yasal bir zemine oturtulması, çevresel suçların cezalandırılması ve önlenmesi, sivil toplumun katılımının güçlendirilmesi ve şirketlerin hesap verebilirliğinin sağlayan bir yasaya ihtiyaç vardır.

Yeni  Yol Partisi:  Kanun Teklifi, amaçlar ve hedefler bakımından olumlu niyetler barındırmakla birlikte, uygulamaya dair pek çok alanda yetersizlik göstermektedir.

Yeni Yol Partisi İstanbul Milletvekili, Gelecek Partili Doğan Demir’de kapsamlı şerh metninde, “Mevcut haliyle Teklif, genel niyetleri ve hedefleri ortaya koymakla birlikte, uygulamaya dair belirsizlikler ve eksiklikler nedeniyle hem uluslararası taahhütlerin yerine getirilmesi hem de toplumsal ve ekonomik dönüşümün sağlanması açısından yetersiz kalmaktadır” görüşüne yer verdi.

Şerhten bazı bölümler şöyle: 

 MUHALEFET ŞERHİNİN GEREKÇELİ DEĞERLENDİRMESİ…

 •Mevcut Kanunlarla Uyumsuzluk: Teklif, hâlihazırda yürürlükte olan Çevre Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kanunu, Enerji Verimliliği Kanunu gibi yasal düzenlemelerle bütüncül bir entegrasyon stratejisi sunmamaktadır. Yeni çıkarılacak kanunların, mevcut yasal çerçeveyle çelişkileri veya mükerrer hükümleri giderici düzenlemelere yeterince yer verilmemiştir.

 •Bağlayıcı Hükümlerin Azlığı: Metinde yer alan hedeflerin büyük kısmı “hedeflenmektedir” veya “öngörülmektedir” şeklinde ifade edilmiştir. Bu ifadeler, uygulamada bağlayıcılığı düşük, gönüllülük esasına dayalı bir işleyiş yaratma riski taşımaktadır. Özellikle özel sektörün katılımını ve sorumluluklarını netleştiren yaptırım hükümleri yetersizdir.

 •Denetim ve Yaptırım Mekanizmalarının Belirsizliği: Teklif, Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) veya Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi önemli araçlardan bahsetmekle birlikte, bu mekanizmaların hangi usul ve esaslarla uygulanacağı, hangi kurumların denetim yapacağı ve yaptırımların ne olacağı net değildir.

 •Yeşil Dönüşümün Finansmanı: Teklif, yeşil finansman ve Türkiye Yeşil Taksonomisi gibi önemli unsurlara değinse de kamu ve özel sektörün bu dönüşümü finanse etmek için hangi kaynakları kullanacağına ve hangi teşviklerin devreye alınacağına dair ayrıntı sunmamaktadır. Yerel yönetimler ve küçük işletmelerin gerekli finansmana erişimi belirsizdir.

 •Sektörel Dönüşüm ve Adalet: Kanun Teklifi, iklim değişikliğinden en çok etkilenecek tarım ve hayvancılık, enerji, sanayi, ulaştırma gibi sektörlerde dönüşümün nasıl sağlanacağına ilişkin somut yol haritaları ortaya koymamaktadır. Bu durum hem ekonomik planlamada hem de sosyal adalet boyutunda önemli bir boşluk yaratmaktadır.

 •İklim Değişikliği Başkanlığı’nın Yetki Alanı: Teklif, İklim Değişikliği Başkanlığı kurulmasını öngörse de bu kurumun diğer bakanlıklar, yerel yönetimler ve sivil toplumla ilişkisi, yetki paylaşımı ve sorumluluk sınırları net tanımlanmamıştır. Koordinasyon eksikliği, uygulamada yetki çatışmalarına yol açabilecektir.

 •Yerel Yönetimlerin Kapasitesi: Teklif, yerel yönetimlerin iklim politikalarına aktif katılımını talep ederken, bu katılımı sağlayacak mali ve beşerî kaynakların nasıl oluşturulacağı veya yerel yönetimlerin hangi mekanizmalarla destekleneceği belirsizdir.

•Sivil Toplum ve Özel Sektör Katılımı: İklim değişikliğiyle mücadele, çok paydaşlı bir süreçtir. Teklif metninde sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının, üniversitelerin ve özel sektörün karar alma süreçlerine katılımını düzenleyen somut hükümler eksiktir. Bu durum, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleriyle çelişmektedir.

 •Veri Toplama ve Şeffaflık: İklim politikalarının başarısı, güvenilir veriye ve şeffaf raporlamaya dayanır. Teklif’te, emisyon verilerinin toplanması, doğrulanması ve kamuoyuyla paylaşılması konusunda ayrıntılı bir düzenleme bulunmamaktadır.

•Uluslararası Standartlarla Uyum: Türkiye’nin Paris Anlaşması kapsamında vereceği Ulusal Katkı Beyanı (NDC) ve bunun raporlanması, IPCC yöntemlerine uygun olarak yapılmak zorundadır. Kanun Teklifi, bu uluslararası standartlara uyumu açık ve net bir şekilde tanımlamadığı gibi, hangi kurumun hangi raporlama sorumluluklarını üstleneceğini de detaylandırmamaktadır.

•Etkili Yaptırım Eksikliği: İklim değişikliğiyle mücadelede temel araçlardan biri, emisyon sınırlarını aşan veya çevreye ciddi zararlar veren kişi ve kurumlara yönelik caydırıcı yaptırımlardır. Teklifte yaptırım mekanizmalarının çerçevesi çizilmekle birlikte, cezaların miktarı, uygulanma koşulları ve itiraz yolları gibi kritik detaylar belirsizdir.

•Teşviklerin Belirsizliği: Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, döngüsel ekonomi, atık yönetimi gibi alanlarda teşviklerin nasıl tasarlanacağı, hangi kriterlere göre verileceği ve sürekliliğinin nasıl sağlanacağı teklifte açıklanmamıştır. Bu durum, özel sektörün uzun vadeli yatırım planlarını olumsuz etkileyebilecektir.

•Kırılgan Grupların Korunması: İklim krizinden en fazla etkilenen kesimler arasında yer alan küçük çiftçiler, düşük gelirli haneler ve dezavantajlı topluluklara yönelik özel tedbirler teklifte yeterince somutlanmamıştır. Bu durum, sosyal eşitsizliklerin daha da derinleşmesine yol açabilir.

•Toplumsal Farkındalık Programları: Teklif, kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve iklim farkındalığının artırılması için yapılacak eğitim, kampanya ve programlara değinmekle birlikte, bu faaliyetlerin nasıl finanse edileceği ve kimler tarafından yürütüleceği konusunu netleştirmemektedir.

.Katılımcı Mekanizmaların Yetersizliği: İklim politikalarının başarılı olması için STK’lar, üniversiteler, meslek odaları ve halkın sürece dahil edilmesi kritik önem taşır. Kanun Teklifi, katılımcı mekanizmalar (örneğin danışma kurulları, yerel meclisler, kamuoyu yoklamaları vb.) konusunda bağlayıcı hükümler içermemektedir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

İklim değişikliği, sadece çevresel değil; ekonomik, sosyal ve politik boyutları olan küresel bir krizdir. Türkiye’nin bu krizle mücadele etmek için hazırladığı Kanun Teklifi, amaçlar ve hedefler bakımından olumlu niyetler barındırmakla birlikte, uygulamaya dair pek çok alanda yetersizlik göstermektedir.

1.Hukuki ve Kurumsal Çerçevenin Güçlendirilmelidir; Mevcut çevre ve enerji kanunlarıyla çelişkileri giderecek, mükerrer hükümleri önleyecek uyum düzenlemeleri yapılmalıdır. İklim Değişikliği Başkanlığı’nın görev ve yetkileri net tanımlanmalı; yerel yönetimler ve ilgili diğer kurumlarla eşgüdüm mekanizmaları somut şekilde belirlenmelidir.

2.Şeffaf ve Katılımcı Süreçler Oluşturulmalıdır: İklim politikaları ve eylem planları hazırlanırken sivil toplum, akademi, özel sektör ve yerel halkın katılımını sağlayacak danışma kurulları ve komisyonlar kurulmalıdır. Emisyon verilerinin toplanması, doğrulanması ve kamuoyuna açık şekilde paylaşılmasını zorunlu kılacak düzenlemeler getirilmelidir.

 3.Somut Hedefler ve Aracı Mekanizmalar Netleştirilmelidir: 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi için ara hedefler (örneğin 2030, 2040) ve sektörel planlar belirlenmeli, bunların başarısı için mevzuatta net hükümler yer almalıdır. Emisyon Ticaret Sistemi, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması gibi araçların yasal ve teknik altyapısı, yaptırım ve teşvik sistemleri ayrıntılı şekilde tanımlanmalıdır.

 4.Yeşil Finansman ve Teşvik Politikaları Belirlenmelidir: Yerel yönetimlerin ve küçük işletmelerin yeşil dönüşüme erişimini kolaylaştıracak hibe, kredi ve teşvik mekanizmaları açıklığa kavuşturulmalıdır. Türkiye Yeşil Taksonomisi’nin kapsamı netleştirilerek, hangi sektörlerin hangi koşullarda yeşil yatırım desteği alacağına dair standartlar belirlenmelidir.

 5.Sosyal AdaletSağlanmalı ve Kırılgan Gruplar Korunmalıdır: İklim değişikliğinin olumsuz etkilerini en çok hissedecek kesimlere (küçük çiftçiler, kırsal nüfus, yoksul kentli haneler vb.) yönelik özel destek ve uyum programları hazırlanmalıdır. İklim göçü, su yönetimi ve gıda güvenliği gibi konularda bütüncül politikalar üretilerek, toplumsal adaleti merkeze alan yaklaşımlar benimsenmelidir.

6.Eğitim ve Farkındalık Çalışmaları Planlanmalıdır: Okullardan başlayarak toplumun her kesimini kapsayan iklim eğitimi programları zorunlu hale getirilmeli; medya kampanyaları ve sivil toplum işbirliğiyle farkındalık artırılmalıdır.

7.Etkili Denetim ve Yaptırım Mekanizmaları Oluşturulmalıdır: Emisyon sınırlarını aşan, izinsiz veya mevzuata aykırı faaliyetlerde bulunan kişi ve kurumlara uygulanacak yaptırımların caydırıcılığı artırılmalı; bu yaptırımların uygulanmasında kurumsal kapasite güçlendirilmelidir. Denetim süreçlerine bağımsız denetçiler ve sivil toplumun dahil olabileceği mekanizmalar oluşturulmalıdır.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *