İstanbul
Parçalı az bulutlu
10°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
35,7549 %0
37,3001 %-0.61
101.854,42 %2.576
3.176,44 0,81
Ara
Muhalif. M. ÖZEL Fatih Sultan Mehmet karides sever miydi?

Fatih Sultan Mehmet karides sever miydi?

Metin Uca’nın neden gözaltına alındığı belli oldu

Okunma Süresi: 4 dk

Muhalif Özel / Nursun Erel 

Metin Uca ile Kanal D televizyonunda “bitişik masalarda” çalıştığımız için “komşu” diye hitap ederdik birbirimize… O zaman da “muzırlığı” yüzünden başı dertten kurtulmamıştı. Melih Gökçek’e “İ-Melih” diye hitap ettiği için hakkında açılan sayısız davayı mı söylesem? Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in “mal varlığının kuşkulu” oluşu iddiasıyla TBMM Soruşturma Komisyonu kurulduğunda  yaptığı haberleri mi saysam? 

Komşuluğumuz sırasında beni ikide birde gülme krizlerine sürükleyen Uca, işte sık sık böyle “zülf-ü yare dokununca” pek çok işinden ayrılmak durumunda kaldı ama bizim komşu hiç boş durur mu? AKP kurulurken, tuttu  “Tüh” diye bir kitap yazdı, tamam yazdı yazmasına da, sözüm meclisten dışarı,  kitabı  “klozet  şeklinde” bastırıp vitrine koymak acaba nerden aklına geldi? İşte böyle bir  cürette bulununca sonunda komşumun  başına gelenler de geldi, adeta “kara listeye alın bütün işlerine set çekildi.

İşte  yarın Ankara’da Şato Yazar’da sahneye çıkışını iple çekerken bir baktım bizim komşu  tam da Ankara’ya gelmek üzere uçağa binecekken gözaltına alınmış. Telefon ettim:

 

-Komşu n’oldu sana yaa?

-Sorma komşum geçen yaz  Edremit’te sahnelediğim bir oyun yüzünden…

-Eeee? Bunca zaman sonra mı? Ne dedin orada yine sen? Kime dokundun bakiiim?

-Valla aslında bir muhbir vatandaş sağolsun, orada kullandığım sözlerden rahatsız olup beni şikayet etmiş. Ben orada sözüm meclisten dışarı, Saray Sofralarını anlatıyordum tam…

-(Aaaaah! Benim sivri dilli komşum,  işte baltayı tam orada taşa vurmuşsun, Saray Sofrası denir mi hiç yaa? Bari sofradakileri de saydın mı? Ejder meyvesini, manda yoğurdunu filan? Bunu içimden geçirdim ama Metin’e söylemedim… Evet?

-Hani Diyanet İşleri Başkanlığının kabuklu-kabuksuz deniz ürünleriyle ilgili fetvaları filan var ya, hani karides, havyar filan mekruhmuş, yenmezmiş, günah olurmuş diyor ya… İşte Edremit’te ben Stefanos Yerasimos’un yazdıklarından yola çıkarak, bir tarihte  Fatih Sultan Mehmet için (21 Ağustos 1473 günü) Saraya 20 kilo karides alındığını söylemiştim. Sonra da Diyanet İşleri Başkanına seslenmiştim: -Sana mı inanayım? Ecdadıma mı?- diye… İşte o muhbir vatandaş bu sözü benim söylediğim iddiasıyla beni şikayet etmiş.

-E ne olacak şimdi peki?

-SEGBİS (görüntülü duruşma)  ile ifade verme sıramı bekliyorum. Ankara’ya öğleden sonra varmayı hedeflemiştim ama uçağımı erteledim, bu iş biterse akşam saatlerinde geleceğim.

-Haydi bakalım geçmiş olsun, bekliyoruz seni…

İşte bu konuşmayla telefonları kapattık. 

 

Metin Uca inşallah “hava muhalefeti” yüzünden veya başka nedenlerle önüne engel çıkmazsa yarın Ankara’da olacak ve Maltepe’deki (Gazi Mustafa Kemal Bulvarı 65/A) Şato Yazar’da sahne alarak, “Bunu mu demek istedim?” Oyununu sahneleyecek. İsterseniz siz de gelin, hep birlikte  izleyelim.

Bakalım bizim komşu ne diyecek yine? 

Kendi bile “Bunu mu demek istedim?” Diye soruyorsa, bakalım biz diyeceklerinden ne anlayacağız?

 

NOT: Aman diyim, Stefanos Yerasimov’un Saray Sofraları”  kitabını alalım, hatta orada sözkonusu edilen kimi tarifleri mutfağımızda da uygulayalım ama şşşşşşt asla konu etmeyelim, yoksa başka saraydan söz ettiğimiz sanılır, yanlış anlaşılır başımıza iş gelebilir. Benden söylemesi…

Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Stefanos Yerasimos'un 15. ve 16. yüzyıl saray mutfağına ışık tutan bu son kitabı, mutfak kültürümüzün temelleri ve toplumsal tabakalarla ilişkisi konusunda çok ilginç bilgiler veriyor. Osmanlı padişahları 15. ve 16. yüzyıllarda hangi yemekleri yiyorlardı? Gerek saray gerekse halk mutfağında yemekler nasıl pişiriliyordu? Domatesin, patatesin, biberin ve fasulyenin Anadolu'ya henüz gelmediği günlerde yemeklerin ana malzemesi neydi? gibi sorulara verilen yanıtlar Osmanlı mutfağı hakkındaki bildiklerimizi birkaç yüzyıl geriye götürüyor. Tek örneği Bayezid Devlet Kütüphanesi'nde bulunan bir Osmanlıca yazmadan hareketle hazırlanan kitap, saray mutfağının kapılarını açmakla kalmıyor, ayrıntılı ve kolay uygulanabilir tariflerle bu güne kadar hiç bilmediğimiz yemekleri tatma fırsatı da veriyor.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *