Muhalif Analiz / Oğuz Büber
Seviyor, sevmiyor.
Seviyor, sevmiyor.
Seviyor, sevmiyor.
Bir papatya falı gibi ‘Yılbaşı Gecesi’ filmi hakkındaki yorumlar.
Filme bayılan da var, yerden yere vuran da.
Yorumlarda pek bir orta nokta yok. Seven çok sevmiş, sevmeyen çok sert eleştiriyor.
Peki ben nasıl buldum filmi. İlk izlediğimde eleştirel bir gözle ve yüksek beklentiyle izlediğimde beğenmedim açıkçası. İkinci izleyişimde televizyonda herhangi bir filme rast gelmiş bir edayla seyrettiğimde ise güzel bir film olarak geldi.
Gülse Birsel’in Avrupa Yakası’ndan sonra yazdığı dizilerde (Yalan Dünya, Jet Sosyete) nasıl büyük bir beklentiye girdiysek; Aile Arasında gibi harika bir filmin ardında da haliyle büyük bir beklentimiz oluşmuştu. Fakat izledikten sonraki memnuniyetimiz de benzerdi.
Filmin beğenilmesi ile ilgili tartışmaları bir kenara bırakırsak benim için asıl önemli olan kısım verdiği detaylarda yatıyordu.
Filmde kullanılan ana metafor, geyik temsiliydi. Ülkesini seven, yararlı olmaya çalışan, zamanında vergisini ödeyen, kurallara uyan orta sınıfı temsil ediyordu. Filmde ev sahibi olan aile gibi.
Yapımda, farklı kesimlerden (mafya, iş adamı, dalavere yaparak parayı götürmeye çalışan şahıs gibi ) birçok kitlenin yaşattığı kaosun bedelinin bu aileye ödetilmesi konu ediliyor. Tüm kargaşa evde yaşanıyor, en zararlı çıkanlar da ev sahibi aile oluyor.
Senarist Gülse Birsel, mesajını ev sahibi ailenin babası üzerinden veriyor. Evde yaşanan kaosa dayanamayan ve artık bir söz söyleme ihtiyacı duyan baba karakteri Ozan (Fatih Artman) sözlerini sarf etmeden önce; tüm akşam takındığı anlayışlı ve güler yüzlü ifadesi yerini sert ve asık bir surata bırakıyor. Bir eline yerde bulunan silahı alan Ozan misafirlere kendilerini ağırlarken bir kusurda mı bulunduklarını soruyor, küfrünü ediyor ve ardından kendi profillerinin tablosunu çizen şu ifadeleri kullanıyor:
“Pardon, biz böyle konuşmayız. Bizler lütfen deriz, teşekkür ederiz. Suç işlemeyiz, kırmızı ışıkta bile geçmeyiz. Bizler okullarımızı bitirip, işimizde gücümüzde çalışırız. Vergimizi öderiz. Ülke iyi olsun isteriz. Ocusu, bucusu, hırsızı, uğursuzu, mafyası; hepsi bizim hakkımızı yer. Bir de bize saydırır. Biz yine susarız. Bu ormanda; herkes çakal, akbaba, sırtlan. Biz bu ormanın geyiğiyiz.” diyor ve ardından herkesin iyi bir komşu olması konusunda uyararak sonlandırıyor. Filmin farklı bir sahnesinde söylenen: “Geyik ormanın bel kemiğidir. Ona bir şey olmaz.” repliği de burada anlam bulmuş oluyor.
Filmde değinilen diğer önemli unsur ise pandemi döneminde yaşadığımız kapanma, maske vb. detaylar. Koronavirüsü tüm dünya çok ağır bir şekilde geçirdi; hayatlar durdu, insanlar evlerine kapanmak zorunda kaldı. Ancak bu sürecin başladığı dönemden bugüne kadar Türkiye’de neredeyse hiçbir dizi, film yapımında koronavirüse ilişkin ögeler görmemiştik. Sanki böyle bir süreci hiç yaşamamışız gibi davranıldı. Kapanmaların olduğu sokağa çıkamadığımız zamanlarda dizi, film çekimleri maskeler çıkarılarak yapıldı. Film gelecekten bugünlere baktığımızda; biz böyle günler de yaşamışız dememiz açısından oldukça önemli. Her gün test yaptırdığımız, maskemiz olmadan bir adım öteye gidemediğimiz, selamlaşmaları dirsek temasıyla yaptığımız günlerin bir çırpıda unutulması kötü anılar olarak görülse de ileride bizler için güzel bir hatıra olarak kalmasını sağlayacaktır.