Muhalif Analiz / İnanç Uysal
Hüda-Par Genel Başkanı ve AKP marifetiyle seçilmiş İstanbul Milletvekili Zekeriya Yapıcı’nın mecliste yaptığı konuşma gündem oldu. Ancak neden gündem oldu anlam veremedim. Hüda-Par’ın bu ve benzeri fikirlerini zaten önceden biliyorduk. Kendisi de gündem olan cümlelerini parti programından okudu.
Mesele o parti programında yazılı bu ve benzeri cümlelere rağmen Hüda-Para karşı Cumhur ittifakı tarafının özellikle de MHP’nin hemen hiçbir eleştiri bile getirmemiş olması. Hüda-Par’ın herkese açık parti programı ortada dururken Bahçelinin CHP ve Özgür Özel’i milli güvenlik sorunu olarak görmesi.
Aşağıya parti programından bazı bölüler aldım, ama MHP mensupları biraz zaman ayırıp tamamını okusalar kiminle neden ve nasıl ittifak ettiklerini de açıkça görürler ama muhtemel en zamanları yoktur.
Ama ben onlar için daha kısa bir bölüm çıkardım ve bu metinde yeni anayasa başlığı altında şöyle bir madde var. Bu yeni anayasanın değiştirilemez nitelikte hiçbir maddesi olmamalıdır. Sayın Devlet Bahçeli bu anlamda bir cümle kuran Sayın Ali Babacan’a “ilk 4 maddeyi tartışacak babayiğit henüz doğmadı” demişti. Ama Hüda_par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcı Sayın Babacan’dan ay farkıyla büyük, yani biraz daha önce doğmuş.
İşte Hüda- Par parti programından seçmeler:
-Devlet, dinleri şekillendirme salahiyetini kendinde görmemeli, cumhuriyetin ilk yıllarında bu amaçla teşkil edilmiş Diyanet İşleri Başkanlığı özerkleştirilmelidir.
-Mirasın taksimi konusunda herkes aynı uygulamaya tabi tutulmamalı, her toplumun kendi inanç değerlerine, meşru örf ve adetlerine göre taksim yapabilmelerine imkân verecek şekilde düzenleme yapılmalıdır.
-Kadınların çalışma şartları cinsiyetlerinin gereklerine uygun hale getirilmelidir. Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kadınlara hizmet veren kurum ve kuruluşlarda sadece kadınlar istihdam edilmelidir.
-Yeni anayasanın başlangıç bölümü kısa ve öz olmalıdır. Etnik vurgu yapılmaksızın insani hak ve özgürlüklere kuvvetli bir vurgu yapılmalıdır.
-Bu yeni anayasanın değiştirilemez nitelikte hiçbir maddesi olmamalıdır.
-Profesyonel ordu oluşturularak, askerlik hizmeti zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır. Geçiş sürecinde askerlik hizmetini asker olarak yapmak istemeyenler için vicdani red hakkı, insani temel bir hak olarak tanınmalıdır. Bu hakkın kullanımı kişinin ileride belirli haklardan yoksunluğuna da yol açmamalıdır.
-Ancak daha sonra ortaya çıkan uygulamalar, İttihat ve Terakki’nin uygulamaları ve nihayet cumhuriyetin kurulması ile beraber devletin uygulamalarıyla bu kardeşlik bozulmaya başlamıştır.
-Cumhuriyet ideolojisi, temel olarak iki ilke üzerine kurulmuştur. Bunlardan biri laiklik, diğeri de Türklüktür. Laiklik ile bağlantılı uygulama ve inkılâplar yüzünden Kürtler, batıdaki Müslüman Türk kardeşleri ile beraber büyük eziyet ve sıkıntılar çekmişlerdir. Ancak onların çektiği sıkıntılar bununla sınırlı değildir. Bunun dışında Kürt oldukları için Türklük/Türkleştirme politikalarının sonucu olarak büyük sıkıntılar yaşamışlardır. Bu şekilde hem laiklik hem de Türklük dayatmalarına tepki olarak vuku bulan Şeyh Said Kıyamı, Dersim ve Ağrı Ayaklanmaları büyük bir şiddetle ve katliamlarla bastırılmış, bunlar ve Zilan’daki katliamlarla beraber yüz binlercesi öldürülmüş, yaralanmış ve çok daha fazlası da aç ve çıplak bir halde batıya sürgün edilmişlerdir. Bu dönemde yapılan zulüm ve vahşet akıl almaz boyutlara ulaşmıştır.
-Normalleşmenin gerçekleşmesi ve toplumsal barışın tesisi için;
-Öncelikle bugüne kadar yapılan zulümlerden dolayı devlet adına özür dilenmeli ve mağdurlara tazminat ödenmelidir.
-İlköğretim öğrencilerine okutulan, ırkçılık kokan ‘Andımız’ ve benzeri metinler kaldırılmalıdır. Muhtelif yerlerde yazılan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ gibi yazılar silinmeli, "Bir Türk dünyaya bedeldir." şeklindeki ırkçı söylemlere son verilmelidir.
-Başta Şeyh Said olmak üzere Kürtlerin büyük bir saygı ile andıkları Kürt âlimlerine zulmedildiği resmen kabul edilmeli, yakınlarından ve bütün halktan özür dilenmelidir.
-Said-i Nursi, Şeyh Said ve Seyyid Rıza gibi şahsiyetlerin mezar yerleri açıklanmalı, İstiklal Mahkemeleri ile ilgili arşivler derhal açılmalıdır.
-Medreseler iyileştirilmeli, asli fonksiyonlarına kavuşturulmalı ve medreselerde verilen icazetlere resmi statü tanınmalıdır.
-Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki vesayeti kaldırılmalı, bunun yerine karşılıklı işbirliği sağlanarak, yerel yönetimlerin iç denetim mekanizmaları etkin hale getirilmelidir.
-Yine merkezi idarenin belediyeler üzerindeki denetimi; belediyelerin özerkliğine zarar vermeyecek düzeyde, orantılı, sadece anayasa ve yasalara uygunluk denetiminden ibaret olmalı, yerindelik denetimi olmamalıdır.
-Merkezi yönetim hiçbir şekilde geçici dahi olsa seçilmiş bir yöneticinin görevine son verememeli ve onu görevden uzaklaştıramamalıdır. Yine yerel meclisler (belediye meclisi, il genel meclisi) tarafından alınan kararların merkezi yönetimin onamasına tabi olması uygulaması sonlandırılmalıdır.
-İdari yetkilerin bir kısmının yerel yönetimlere devri ile beraber bölge halkının yönetime katılımı arttırılmalı, kendi bölgeleriyle ilgili alınacak kararlarda söz sahibi olmaları sağlanmalıdır. Bu şekilde hizmet verimliliği artacak, israfın önüne geçilecek ve oluşacak özerk yapı ile merkezi yönetimin vesayeti kırılacaktır.
-Mevcut merkezi ve yerel devlet organizasyon yapısının ıslahı ile beraber, mevcut yapının tabu olarak kabulünden vazgeçilerek olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışılabilmelidir. Toplumun huzur, refah ve güveni için gerekli olduğunun toplumun çoğunluğu tarafından kabulü halinde bu modeller uygulanabilme.