Hülya Özmen - Özel Haber
Saadet Partisi’nin, ‘Birinci Yılında İliç Maden Kazası’ başlıklı kapsamlı Raporunda, Çöpler Madeni ile ilgili geçmiş dönemlerde hem odalar hem çevre örgütlerince davalar açıldığı, siyasi partilerin soru ve araştırma önergeleri ile konuyu Meclise taşıdıkları ancak, hiçbir uyarının dikkate alınmadığından kaçınılmaz olayla karşı karşıya kalındığı belirtildi.
“DENETİMSİZLİK VE İZLENEN CEZASIZLIK POLİTİKASINDAN GÜÇ ALAN ŞİRKETLER, İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞÇİ GÜVENLİĞİ TEDBİRLERİNİ SADECE BİR MALİYET UNSURU OLARAK DEĞERLENDİREREK…
Uluslararası sözleşmeler, iş yasası ve mevzuat işverenleri her türlü önlemi almakla, iş kazalarını ve iş cinayetlerini önlemekle, devleti de bu önlemlerin alınıp alınmadığını denetlemekle yükümlü kıldığına dikkat çekilerek, “ Ancak iktidarın iş cinayetlerini “kader”, “fıtrat” ya da “doğal kaza” olarak olağanlaştırmasından, denetimsizlik ve izlenen cezasızlık politikasından güç alan şirketler, işçi sağlığı ve işçi güvenliği tedbirlerini sadece bir maliyet unsuru olarak değerlendirerek, daha fazla kâr etmek için önlemleri geçiştirmekte, üretim kapasitesini potansiyelin dışında artırmaya çalışmaktadır” denildi. Gerekli tedbirler alındığı takdirde iş kazalarının yüzde 98’inin, meslek hastalıklarının da yüzde 100’ünün önlenebileceği gerçeğinden hareketle her yıl iş kazalarının ve işçi cinayetlerinin artıyor olmasının iş kazası, kader, işin fıtratı gibi kavramlarla açıklanamayacağı açıktır ifadeleri yer aldı.
MESUT DOĞAN: SİYASİ İKTİDARIN VE KAMU YÖNETİMİ ANLAYIŞININ İNSAN HAYATINA DEĞER VERME EŞİĞİNİN ASGARİ SEVİYEDE DAHİ OLMADIĞINI BİR KEZ DAHA TESCİLLEMİŞTİR.
Saadet Partisi İliç Maden Kazasını Araştırma Komisyonu Üyesi, Ankara Milletvekili Mesut Doğan da, rapora ilişkin düzenlediği basın toplantısında, “Makamı ve mevkii ne olursa olsun hiç kimse; “olağan şeyler, bu işin fıtratında var” bakış açısıyla, durumu normalleştiremez, hata ve kusurları perdeleyemez. Perdeleyemeyecek” sözleriyle partisinin de kararlığını sergilerken, iktidara yönelik “İliç ‘teki altın madeninde 13 Şubat günü yaşanan facia; siyasi iktidarın ve kamu yönetimi anlayışının insan hayatına değer verme eşiğinin asgari seviyede dahi olmadığını bir kez daha tescillemiştir. Bu tescil, İliç’ten önce Soma’da ve çok yakın zamanda Kartalkaya’da da gerçekleşmiştir” ifadeleri dikkat çekti. Doğan’a göre, İliç’te facianın gerçekleşmesi ve insanlarımızın hayatını kaybetmesi; İş sağlığı ve güvenliği konusundaki vaziyetin ve zafiyetlerin eseri. Maden sahalarını işletme ve işlettirme konusundaki belirsizliğin özeti. Madenlere egemenlik ve milli güvenlik kapsamında bakmayan siyasi iktidar bakışının sonucu. Çevre-doğa koruma kültürü ve politikaları konusunda geçiştirme ve duruma uydurma yaklaşımının bedeli.
KAZAYA DAVETİYE ÇIKARAN NEDENLER
Mesut Doğan, kazaya davetiye çıkaran nedenleri şöyle sıralıyor:
‘RANTI ÖNCELEYEN POLİTİKALAR’,
Olumsuz ÇED kararlarına rağmen maden işletmesine kapasite artırım izni verildi. Üstelik bunlardan ikisi 2019’daki siyanür sızıntısına rağmen verildi.
Çevre Bakanlığı, 2023 yılında bu madene “ÇED gerekli değildir” kararı veriyor. Madeni işletenler sürekli kapasite artırma taleplerinde bulunuyor, ne hikmetse her defasında olumlu cevap alıyorlar. Oysaki çevre etütlerinde açıkça bu madenin çevresel risk taşıdığı belirtilmiş, fakat hükümet bu uyarıları dikkate almamış. Yine sormak gerekiyor: Kimin çıkarı uğruna bu tehlikeler görmezden gelindi?
TEKNİK HATALAR VE EKSİKLİKLER
Maden tesisi, fay hattı üzerinde ve jeolojik olarak riskli bir bölgede kuruldu. Maden sahasında daha fazla üretim yapabilmek için yığın liç sahasında kapasite artışları yapıldı. Fazlar tamamlanmadan yığma işlemlerine devam edildi.
UYGULAMADA CİDDİYETSİZLİK
Yığın liç alanına fazla solüsyon yüklemesi yapılarak toprağın direnci düşürülmüş, jeoradarlar çalışmamasına rağmen önlem alınmamış, kaymanın olacağını gösteren çatlaklar günler öncesinden oluşmaya başlamasına rağmen üretim durdurulmamış.
Peki hatalar olurken bu maden sahasını denetlemekle görevli kurumlar görevini yapmış mı? Elbette Hayır. İşte kazayı çağıran bir diğer neden tam olarak budur:
DENETİMSİZLİK VE İHMAL
İlgili kurumlar 2022-2024 yılları içerisinde 17 ayda sadece 1 kez denetim yapıldığını görüyoruz.
Bugünlerde küçük işletmelerin cirolarını takip etmek için kafelere, restoranlara denetim için memur gönderen devletin, Türkiye’nin en büyük maden sahalarından birine 17 ayda 1 kez denetlemeye gitmesi kabul edilebilir mi?
Altın madenciliğinde işletmelerin ne kadar altın ürettiği dahi denetlenmiyor. Üretim miktarı şirketin beyanına göre esas alınıyor. Böyle bir denetimsizlik düzeninde kazalardan kaçmak mümkün mü? Nitekim kaçamıyoruz; Soma’da Ermenek’te, Amasra’da, Çorlu Tren Kazasında son olarak Bolu Kartalkaya’da insanımızın canını yakan bu denetimsizlik düzeninden başka bir şey değildir.
MEVZUATTA BOŞLUKLAR
Kazanın en önemli nedenlerinden bir tanesi ise madencilik mevzuatında denetimsizliğe, ciddiyetsizliğe, yetkisizliğe ve ihmale mahal veren boşluklar…
Türkiye’nin bir köyünde müstakil ev yapmak isteseniz sizden elbette bir projelendirme istenir. Ne gariptir ki kazanın yaşandığı toprak yığınının projelendirilmesiyle ilgili bir zorunluluk yok.
Kaymanın meydana geldiği yığın liç alanının, hangi bakanlığın sorumluluğunda olduğunu kimse bulamadı.
Kimi bakanlık toprağın altından sorumluyum kimi bakanlık üstünden sorumluyum dedi. İlgili 3 bakanlıktan hangisinin bu liç sahasıyla ilgilendiği bugün hala belli değil.
İş güvenliği uzmanlarını bakanlık gönderiyor ama denetlemekle yükümlü olduğu şirket tarafından finanse ediliyor. Böyle bir tutarsızlıkta denetimler ciddiyetle ve hakkaniyetle yapılabilir mi? Bir Daimi nezaretçi maden mühendisi bir iş sağlığı ve güvenliği uzmanı maaşını aldığı kendi patronunu nasıl şikayet edebilir
Mevzuatta ne yazık ki yetkisi olanların sorumluluğu yok, sorumlu olanlar ise yetkili değil. Tam da Türkiye’nin bugünkü halini anlatan bir durum aslında.
Bir sorun görüldüğünde iş güvenliği uzmanı üretimi durdurma emri veremiyor.
YAPTIRIM EKSİKLİĞİ
Ne yazık ki yıllardır süregelen cezasızlık politikaları bu kazayı çağıran bir başka nedendir. Bu maden sahasında yaşanan siyanür sızıntısından sonra bile sadece 16 milyon ceza kesilmiş ardından vergi indirimi yapılmış. Üstüne bir de iki kez kapasite artırım izni verilmiş.
Bu cılız yaptırımlar hangi hata ve ihmali önleyebilir?
Komisyon çalışmaları esnasında Çalışma Bakanlığına “Bu madende bugüne kadar kaç ölümlü İş kazası vardır” diye sorduk. 21 kişinin vefat ettiği söylendi. Aynı soruyu şirkete sorduğumuzda “Ölümlü kaza olmadı” denildi.
Kaç işçi çalışıyor diye sorduk. Valilikten aldığımız sayılarla Bakanlık’tan aldığımız sayılar birbirini tutmuyor. Bu iki kurumdan aldığımız sayılarla şirketten aldığımız sayılar birbirini tutmuyor.
Bu madenle ilgili bir risk analizi yok. Devletin böylesine büyük bir alanı bir şirketin insafına verirken yaptığı bir kar zarar hesabı da yok.
SAADET PARTİSİ RAPORUNDA ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Benzer kazaların önlenmesi için düzenli denetimler yapılması, ekipman modernizasyonu, risk faktörlerinin irdelenerek önlemler alınması, işçi sağlığı ve güvenliği tedbirleri alınarak eğitimler verilmesi, acil durum planları hazırlanması, tatbikatlar düzenlenmesi ve mevzuatın boşluk bırakmayacak şekilde güçlendirilmesi gerektiğinin altı çizilen Raporda, İş Sağlığı ve Güvenliğine ilişkin ayrıntılı çözüm önerilerinin de yer aldığı diğer başlıklar şöyle:
İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU VE ALT MEVZUATTA HANGİ DURUMLARDA İŞİN DURDURULACAĞI İLE İLGİLİ AÇIK DÜZENLEMELERİN YAPILMASI GEREKMEKTEDİR.
Hukuk devletinde temel amaç iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı iş yasalarını ILO standartları ile uyumlu hale getirilerek, çalışanlarını korumak ve geliştirmektir. İşletme projeleri tasarım veya proje aşamasında iş kazaları ve meslek hastalıkları riskine karşı koruyucu ve önleyici anlayışla tasarlanmalı, toplu koruma önlemleri her zaman öncelikli olmadır. Bu nedenle İSG yaklaşımında reaktif değil proaktif yaklaşım sergilenmelidir.
Türkiye’deki iş sağlığı ve güvenliği sisteminin daha etkin hale getirilmesi için denetimlerin artırılması, yaptırımların caydırıcı hale getirilmesi ve işçilerin kapsamlı eğitimlere tabi tutulması gerekmektedir. Yine teknolojik altyapıların iyileştirilmesi ve gelişmiş güvenlik sistemlerinin kullanılmasının zorunlu hale getirilmesi de gereklidir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının etkili ve yeter sayıda denetim yapması sağlanmalı, iş müfettişlerinin ve denetim uzmanlarının sayıları artırılarak, maden işyerlerindeki denetim periyotları yeter düzeye çıkarılmalıdır.
HER MADEN İŞ YERİNİN KENDİ İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ BÖLÜMÜ İLE YETKİN VE YETERLİ KADROLARI BULUNDURMASI ZORUNLULUK HALİNE GETİRİLMELİDİR.
Maden iş yerlerinin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hizmetleri, ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden alması uygulamasına son verilmeli; her maden iş yerinin kendi iş sağlığı ve güvenliği bölümü ile yetkin ve yeterli kadroları bulundurması zorunluluk haline getirilmelidir.
Risk yönetiminin temel aşamaları olan risk planlama, risk analizi, risk değerlendirme ve risk kontrol yöntemleri madenin planlaması aşamasında yapılmalı ve uygulama sırasında da hayata geçirildiğinden emin olunmalıdır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 25. Maddesinde işin durdurulması ile ilgili hükümde yer alan ‘hayati tehlike’ tanımının yeniden ve yoruma ihtiyaç duyulmayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve alt mevzuatta hangi durumlarda işin durdurulacağı ile ilgili açık düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Hakkında işin durdurulması kararı uygulanan iş yerlerinde, karara esas teşkil eden iş sağlığı ve güvenliği eksikliklerini gidermeden üretim faaliyetlerinin devam edip etmediğinin kontrolünün hangi mercilerce yapılacağı hususu düzenlenmelidir.
Durdurma hükmüne uymayan işverene para/hapis cezası, tedbirleri almadığı için ölüme sebebiyet verdiği mahkeme kararıyla kesinleşen işverenin sektörden men edilmesine dair mevzuat düzenlemesinin yapılması gerekmektedir.
Maden işyerlerinin sağlık, güvenlik dokümanları, risk değerlendirmeleri, acil durum planları gibi her türlü hesaplama ve belge bilginin denetim elemanlarınca ulaşılabilen ortak bir portal oluşturulması gerekmektedir.
DENETİMLERİN VE SONUÇLARININ ŞEFFAFLIĞI VE İŞÇİLER İLE KAMUOYUNCA ULAŞILIRLIĞI GARANTİ ALTINA ALINMALIDIR.
İç denetim elemanlarının tarafsız ve bağımsız olabilmeleri için maaşlarının işverenlerin oluşturacağı ortak bir fondan devlet tarafından ödenmesi, denetledikleri işverenlere mali bağımlılıklarını ortadan kaldırılacak şekilde özlük hakları yeniden düzenlenmelidir.
Madenlerde iş güvenliği konusunda yapılan tüm çalışmaların işverenlerce, en başta işçi temsilcilerine ve işçilerin üyesi olduğu sendikaya periyodik aralıklarla açık olmalıdır.
Madenlerde çalışmaların ağır, tehlikeli ve çok riskli çalışmalar olduğundan bahisle işçilerin ek tazminatla çalıştırılması sağlanmalıdır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimi
Maden iş yerlerinde verilen yıllık 16 saatlik zorunlu iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin süreleri artırılmalı; söz konusu eğitimler mevzuat hükmünün yerine getirilmesi için değil sürekli iyileştirme prensibi ile maden çalışanlarının iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleştirilmesi için verilmelidir.
İş sağlığı ve güvenliği eğitim ihtiyaç analizi yapılmalı, eğitim etkinlik analizleri yapılmalı, teorik eğitim sonunda çalışanların pratik eğitime tabi tutularak teorik bilgilerini tatbik edip edemedikleri test edilmelidir.
GÖRSEL MATERYALLER İLE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ EĞİTİMLERİ ETKİNLEŞTİRİLMELİDİR.
Madencilik faaliyetlerinin yürütüldüğü işletmeden başlayarak üretim, organizasyon, İSG, riskli haller vb. tüm konuları kapsayan eğitim animasyonları işletmeler bazında hazırlanarak tüm çalışanların açık erişimine sunulmalıdır.
Özetle özellikle maden işyerlerinde yaşanan iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin eksiklikler sadece birkaç işyerinin veya Bakanlığın eksikliği değil aslında yıllar içinde çalışma hayatında ve kamuda kapital gücün egemen tutulması, insan unsurunun değersizleştirilmesi sonucunda yaşanan bir yozlaşmanın neticesidir. Bu açıdan yapılması gereken İliç faciası özelinde bir düzenleme değil, topyekün çalışma, eğitim ve sosyal hayatın ele alacak bir reform hareketi olmalıdır. Bunun için en başta eğitim ile iş güvenliği kültürü ve ahlakı yediden yetmişe oturtulmalı, iş sağlığına ilişkin denetim ve gözetim mekanizmalarının sürekli ve rehberlik edici şekilde kurgulanması sağlanmalı, bu noktada başta bağımsız ve liyakat sahibi iş sağlığı ve güvenliği birimlerinin yapılandırılması sağlanmalıdır. Bunun için 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu başta olmak üzere İş Kanunu,ve Maden Kanunlarında kapsamlı bir değişiklik yapılması, ayrıca Meslek Liselerinin gelişimin sağlanması ve içi boş üniversite bölümleri yerine iş sağlığı ve güvenliği kültürünü edinmiş meslek erbabının yetişmesinin sağlanması önemli ve gereklidir.
ULUSAL MADENCİLİK STRATEJİSİ” OLUŞTURULMALIDIR.
MEVZUATTAKİ BOŞLUKLAR GİDERİLEREK DAHA GÜÇLÜ BİR YASAL ÇERÇEVE OLUŞTURULMALIDIR.
MADENCİLİK FAALİYETLERİ ULUSLARARASI NORMLARA UYGUN ŞEKİLDE YENİDEN TANIMLANMALIDIR.
KAPSAMLI VE BAĞIMSIZ DEĞERLENDİRMELER VE DENETLEMELER YAPILMALIDIR.
PROJE VE DENETİM PROSEDÜRLERİ YENİDEN DÜZENLENMELİDİR.
UZMANLARIN YETKİLERİ ARTIRILMALI, BAĞIMSIZLIKLARI SAĞLANMALI VE GEREKLİ GÖRDÜKLERİNE ÜRETİM DURDURMA YETKİSİ TANIMLANMALIDIR.
TÜRKİYE AFET MÜDAHALE PLANI (TAMP) GÜNCELLENMELİDİR.
MADENCİLİKTE TEHLİKELİ MADDE YAYILIMI MÜSTAKİL BİR AFET TÜRÜ OLARAK TANIMLANMALIDIR.