Oğuz Büber - Muhalif Analiz
Konuya Dilan Yeşilgöz isminden başlamak istiyorum. iki yıl önce kadar Hollanda’nın en büyük partilerinden Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi’nin (VVD) genel seçimlerde başbakan adayı olan Yeşilgöz’ün ülke tarihinin ilk kadın başbakanı olma gibi bir imkanı bulunuyordu.
Hollanda’nın ilk kadın başbakanı olmak isteyen Yeşilgöz, soy isminden de anlaşılabileceği gibi bir göçmendi. Hatta “Hollanda iltica politikası olmasaydı, asla burada olmazdım” diyerek de ülkeye şükranlarını sunuyordu.
Fakat tanınmış siyasetçi seçilmesi durumunda ‘ülkeye sığınmacı, işçi ve öğrenci göçünü sınırlandırmak istiyordu ve partisinin de önceliği göçle mücadele idi. Yani kendisini yaratan sistemi yok etme gibi bir düşünceye sahipti artık.
AB direktifleri çerçevesinde mümkün olan tüm kısıtlamaları içeren bir yol izleyeceklerinin mesajını veren Yeşilgöz bu kararın, “İnsana yakışır bir şekilde yaşayabilme ve sokaklarda güvenli bir şekilde yürüyebilme özgürlüğü” anlamına geldiğini söylüyordu.
Göçmenlerin olduğu bir toplumun altını çizdiği olanaklardan yoksun olacağını vurguluyordu bir nevi. Bir göçmen, bir Hollandalı’dan daha Hollandalı’ydı artık…
Benzer bir durum, kısa süre önce dünyanın en büyük devletlerinden biri olan ABD’nin de kaderini çizdi desek yanlış olmaz.
ABD’nin ikinci defa göreve gelecek olan yeni başkanı Donald Trump’ın ilk icraatleri ABD’de yasadışı olarak bulunan rekor sayıdaki göçmeni sınır dışı etmeye yönelik olacak.
Trump bunu seçildikten hemen sonra açıklayarak sürpriz filan yapmadı hatta yeni başkanın seçim kampanyasındaki ana söylemi de buydu. Ülkedeki göçmen kökenli vatandaşlar da bunun bilincinde olarak oylarını kullandılar.
Trump’ın seçilmesindeki göçmenlerin büyük etkisini; veriler paylaşarak konuyu detaylandırmak istiyorum…
Seçimlerde belli kitlelerin yüzde +/-1,2 ilk değişimleri bir seçimin kazanılmasında büyük rol oynamaz. Ama son Amerikan seçimlerinde öyle bir kitle vardı ki seçimin tüm kaderine etki etti diyebiliriz.
Temelde Trump’ın oylarını arttıran iki önemli kitle mevcuttu. Public Religion Research Institute’nün (PRRI) Aralık 2024’te yayınladığı ankete göre Trump’ın oy artışı sağladığı kitlenin büyük bir kısmını Latinolar*, küçük bir kısmını beyaz Katolikler oluşturuyordu.
Ankete göre Trump, Latino oylarında üstün değildi ama bu yeni başkanın büyük kazanımının önünde bir engel de değildi. Ankette Harris Latinolardan yüzde 55 oy alırken, Trump yüzde 43 almıştı.
Pew Araştırma Merkezi’ne göre bir önceki seçimde Biden, Trump’ın yüzde 31 oyuna karşılık Latino oylarının yüzde 66’sını almış ve 35 puanlık bir farka imza atmıştı. Son seçimde ise bu fark sadece 12’ye düşmüştü. Bu; rakamların doğru olduğu baz alındığında, yalnızca dört yıl içerisinde Trump’ın lehine 23 puanlık bir kayma demekti.
Biraz daha eskiye gidersek, Hillary Clinton dönemine baktığımızda yine PEW’in bir anketine göre; Clinton’ın oyların yüzde 78’ini, Trump’ın sadece yüzde 19 aldığı görülüyor. Yani 59 puan fark demek. Sekiz yıl içindeki değişime baktığımızda ise Trump lehine 47 puanlık artış inanılmaz bir rakam olarak görülüyor.
Cumhuriyetçi Parti her daim göçmenlere nazaran beyazlardan çok daha fazla destek almakta. Son seçimde de bu değişmedi. Hatta artış vardı. Ama seçimde farkı yaratacak bir artış değildi. Bu yüzden Trump’a seçimi Latinoların getirdiğini söyleyebiliriz.
Peki ama Latinolar aleni bir şekilde bu göçmen karşıtlığı güden Trump’a neden bu denli bir destek vermişlerdi?
Bunun cevabının da Demokrat Parti başkan adayı Kamala Harris’in sloganında yattığı düşünülüyor. Harris kampanya döneminde “Trump zenginler için, ben fakirler için savaşıyorum” minvalinde bir ifade kullanmıştı.
Amerika’ya yerleşen göçmenler ise alt sınıf olarak görülmek, fakir olarak kalmak istemiyorlar. Bunun için benzer yollardan geçecek olan soydaşlarının kaderleri çok da umurlarında değil.
Trump’ın söylemlerini Katolik mezhepleriyle de bağdaştıran Latinolar, “Tanrı sizin fakir olmanızı istemiyor” cümlesini kendilerine hedef edinmişler. Benliğin gücüne, Tanrı’nın sıkı çalışmayı ve özgüveni ödüllendireceğine odaklanıyorlar.
Kendilerini ‘bugünün fakirleri olarak değil yarının zenginleri’ olarak gören bir düşünceye sahipler.
Trump’ın lider imajından etkilenmekteler ve onu başarılı, güçlü ve tanrı odaklı bir lider olarak görmekteler.
Kim bilir, Trump’ın kafatasını sıyırıp geçen kurşunu bile tanrının bir müjdesi olarak görüyor olamazlar mı?
*Amerika’da yaşayan Latin kökenlilere verilen kısaltma isim.