Bir Türk astronotun uzaya gitmesiyle gururlananlar eğer aynı zamanda Abdülhamit hayranıysalar hayal kırıklığına uğrayabilirler, çünkü Abdülhamit’in teknolojik gelişmelerle arası iyi değildi.
Falih Rıfkı Atay, Amerika’nın aya ilk insanlı aracı göndermesinden sonra yazdığı yazıda, bu önemli gelişmeye duyduğu hayranlığı anlatırken, Abdülhamit dönemini hatırlar.
Atay’ın Ankara kitabındaki şu satırlar o dönem ile cumhuriyet arasındaki farkı ortaya koyar:
“İnsanlar aya gidecekler de yerdekiler onları televizyondan izleyecekler, böyle şey rüyamıza bile girmezdi. Hele Sultan Hamit İstanbul’unda otomobil, elektrik ve telefon da yasaktı. Çok değil altmış yıl önceki halimizi anlatıyorum. On dokuzuncu asrın bir yılında durakalmıştık. Tek denizaltımız, padişahın vehmine dokunduğu için Haliç’te karaya çekilmişti. Donanma gemilerinin kamaralarında şemsiye ile oturulduğunu işitirdik. Alaylı subaylar kışlalarda takunya ile gezerdi.”
“Sakal, boya, burun, tepe, ihtilal” kelimelerine sansür
Abdülhamit dönemindeki yasaklar bunlarla da sınırlı değildi. O dönemde yazar olmak da zordu. Tomris Uyar tarafından çevrilen, 1872-1900 yılları arası Türk romanı üzerine yorumlarını Türk Romanı adıyla kitaplaştıran yazar Robert P. Finn, Abdülhamit döneminde roman yazmanın zorluklarını anlatır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş ve dağılma sürecinin edebiyata yansımaları olur. Ellerindekinin gitmekte olduğunu gören Osmanlı aydını, yeniliklere sarılmak ister ve kendilerinden çok ileri olan Avrupa’ya döner ama Avrupa’yı sadece görünüşte taklit eder. Bu şekilcilik, daha sonraki yıllarda da sürer ve genel bir alışkanlık haline gelir. 35 romanı değerlendiren Finn, ilk Türk romanlarının sınırlarının, “Abdülhamit yönetiminin ağır sansüründen ötürü, büsbütün daraldığını” söyler.
“Sultan ile sansürcülerinin kılı kırk yarışları, çeşitli nedenlerle ‘sakal, boya, burun, tepe’ gibi gündelik konuşma sözcükleriyle ‘ihtilal, ayaklanma ve suikast’ gibi belirgin siyasal içerikli sözcüklerin yasaklanmasına yol açmıştı. Sansür, ayrıca, romanda belli siyasal olayların işlenmesine de karşı çıkıyordu, nitekim o dönem romanlarında rastlanan tek tarihsel olay, 1878 Rus-Osmanlı Savaşı’dır. O dönem romanlarında önemli bir özellik de içe dönüklüktür; bu, sansürün baskısına bir tepki olarak da değerlendirilebilir.”
Abdülhamit dedektif romanı hayranı
Jurnalciliğin yayıldığı, basında ağır bir sansürün olduğu bu dönemde, Abdülhamit’in özel merakı nedeniyle çok sayıda dedektif romanı çevrilir.
Tevfik Çavdar, Türkiye’nin Yüzyılına Roman Tanıklığı kitabında, Abdülhamit’in bu ilgisi nedeniyle çevrilenler arasında Jules Verne’nin romanları, ayrıca Üç Silahşörler, Monte Kristo Kontu, Ekmekçi Kadın gibi romanlar olduğunu belirtir. Bu romanlar kitapçıları zengin edecek düzeyde, peynir-ekmek gibi satılır.
Abdülhamit döneminde çevrilerek kitapları yayınlanan yazarlar arasında Schopenhauer, Darwin, Renan, Taine, Poincare, S. Mill, Flaubert, Balzac, Emile Zola, Victor Hugo, Montesquieu, Lamartin, Concorcet, Voltaire, Moliere ve Rousseau da vardır.
Ama sansür hiç eksik olmaz. Namık Kemal’in çıkardığı, Ebuziyya Tevfik ve Reşat Nuri’nin de yazdığı İbret gazetesinin, 1872 Haziranındaki ilk sayısı İstanbul’da büyük olay yaratır. İlk sayısı 25 bin satınca, gazete dört ay sonra kapatılır ve yazarları sürgüne gönderilir.”
Yorum Yazın